15 Ekim 2015

Ankara katliamının sonrasında zihnimde savrulanlar…

Ankara'daki katliam vicdanı olan hiç bir insan için kabul edilebilir değil.

Hangi amaçla yapılırsa yapılsın mitinge gitmiş insanların, kirli amaçlar için böyle alçakça katledilmeleri âdemoğulları adına yeterince vahim.  

Günlerdir kalkan cenaze törenlerine iliştirilen hayat hikâyelerinin kederi yansıyor acıyı harmanlayan yüreğime.

Patlamadan bu yana zihnimde yığınla düşünce, uçuşup duruyorlar.

Ayıbıyla, takdire şayanıyla yakalayabildiklerimden örnekler...

Katil Devlet…

Demirtaş, Kürt siyasi hareketinin ve Türk solunun elde ettiği en büyük politik başarıyı tüketmeye devam ediyor. Olayın daha ilk dakikalarında ‘Eski Türkiye'nin eskiyen solcularının ağzıyla konuşup, Devleti ‘Katil' ilan etmesi tam bir rezalet. Özeleştiri kültürünü hiçbir zaman adamakıllı işletememiş, işlettiğinde ise sonuçlarını olgunlukla karşılayamamış bir siyasi kesimin klasik  ‘Katil Devlet' kolaycılığı maalesef değişmiyor.

Kuşanılan daimi şımarıklık ise daha bir kaç hafta önce yapılmış ‘metropolleri kana bularız' tehdidine aldırış edilmesine ve aklıselim davranılmasına engel oluyor.  Hem de her gün bir başka hain saldırıyla ocaklar söndüren kanlı örgüte bir tek laf edilmemesinin ayıbı orta yerde dururken.

Genel Grev…

Katliamın ardından KESK, DİSK, TMMOB ve TTB iki günlük Genel Grev ilan etti. Her fırsatı AK Parti'ye ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'a vurmak için kullanan zavallılık, böylece yeryüzünün en ahmak eylemine de imza atmış oldu.

Anlaşıldık ki sadece Demirtaş değil, Erdoğan nefretiyle politika yapan herkes kanlı bir eylemin faili olarak devleti ilan etmekte bir beis görmüyordu.

Charlie Hebdo…

Paris'te Charlie Hebdo dergisine baskın yapıldığında Fransa acısını adeta dünyaya mal etti. 40 küsur devlet adamının teröre karşı yürümesini sağladı. Ölen 12 vatandaşı için dünyayı ayağına getirebilen bir ülkeye karşılık Türkiye,  97 vatandaşının öldüğü bir terör eyleminde kendi siyasi liderlerini dahi bir araya getiremedi.

Üstüne ülkenin en büyük meslek odaları ve sendikaları olayın faili kendi devletiymişçesine kalkıp Genel Grev ilan etti.

Âlem acısını pazarlamakta bile bu kadar maharetliyken Türkiye büyük bir terör acısını maalesef ortaklaştıramadı. Bu da herkes adına koca bir ‘ayıp' olarak tarihimize geçti.

Ölenlere saygı…

Böylesi ölümlere dair ortak tepki verilmesi çok olağan değildir bizde. Fakat bu olayda ölenlerin sol fraksiyonlara yakın olmalarına, terör örgütüne sırtını dayananlardan olmasına ya da seçilmiş bir Cumhurbaşkanına sabah akşam diktatör diyenlerden olmasına milletin çoğunluğu aldırış etmedi. Her öleni ‘can' bilip, acılarını paylaştı.

Farkı görmemekte ısrar edenlere sormak lazım Maraş, Çorum, Erzincan, Sivas, Başbağlar, Reyhanlı, 6-7 Ekim, Suruç acıları yaşandığında hiç böyle ‘acıda ortaklık' yaşanmış mıydı?

Konya'daki gibi kendini bilmez nasipsizler olsa da memleket çoğunluğunun görüntüsü ‘kardeşlik' konusundaki samimiyetinin de resmi oldu.

Sivil Şehit…

Katliamın yaralarını sarmak adına Devlet'in, ‘Yeni Türkiye' söyleminin içini doldururcasına patlamada hayatını kaybedenleri ‘Sivil Şehit' sayması doğru bir karar oldu.

Ölenlerin yakınlarına tazminat ile birlikte birçok alanda hayatı kolaylaştırıcı yardımlar yapılacak olması Demirtaş gibi düşünenlere verilmiş en güzel cevap da aynı zamanda.

Vatandaşının öldüğüyle kaldığı sorumsuz günlerden ‘koruyan, kollayan ve yarasını saran' döneme ulaştıran bir yönetimi hala ‘Diktatörlük' yaftasıyla kirletmenin ayıbı bir kez daha onların.

Ve bir öneri

Ankara Tren Garı'nın önü, bu ülkenin terörden bezmişliğinin ve barışa susamışlığının sembolü olmalı. Yaşanan terörün acısını dosta düşmana hissettirmek için meydandaki patlamanın izlerine dokunulmamalı ve ölenlerin adlarını taşıyan bir anıtla birlikte orası Barış Meydanı yapılmalıdır.

Hem de Başkentin ortasında terörden canımızın ne kadar yandığının acı bir resmi olarak.