26 Aralık 2016

Anormal işler

Anadolu, şark kurnazı insanların oluşturduğu bir coğrafyadır. Şark kurnazlığını olumsuz manada kullanmadığımı en başında belirtmek isterim. Dolayısıyla şark kurnazlığının sözlük anlamına girmeden devam edelim.

Mesela dört beş arkadaş birlikte bir tepsiden bir şeyler yediğiniz bir anı hatırlayın. Tepsinin ortasında kalan son lokmayı, her ne olursa olsun bırakırız. O son parça et, karpuz ya da börek dilimi herkesin gözüne batar ama kimse o parçayı herhangi bir arkadaşından önce almayı aklının ucundan bile geçirmez. Daha doğrusu aklından geçer de almaya cesaret edemez. İçindeki bir dürtü onu engeller. Velhasıl o son lokma uzun bir süre bekler tepsinin ortasında. Taa ki biri cesaret edip de elini uzatana kadar.

Ya da bir arkadaş meclisinde bir mekânda oturduğunuzu ve en son hesabın geldiğini düşünün. Mecliste bulunan herkes elini cebine ya da cüzdanına götürür ve o hesabı ödemek için öne atılır. Ufak çaplı bir kriz bile çıkar her seferinde o hesabın ödenebilmesi için.

Trafik ışıklarının yanmadığı bir kavşakta polise hiç gerek olmadan milletin sağduyulu tavrı ile araçların uyum içinde yolunu aldığını çoğu kez görmüşsünüzdür.

İnşaatlarda veya muhtelif yerlerde standartların çok dışında ve ötesinde çok orijinal çözümlerle birçok sorunun çözüldüğü resimler hepimizin hafızasında yer almaktadır. Değişik iskeleler, taşıma şekilleri, ısınma yöntemleri ve benzeri.

Bir de konuştuğumuz lisan Türkçeyi düşünün. Sondan ekli bir dildir Türkçe. Yani bir cümleye başladığınızda kastınız olan fiil en sonda ve fiile eklenen aidiyet heceleri niyetinizi en sonunda belli eder. Hatta fiil kelimesinden hemen önce kullandığınız kelimeye vurgu vardır kurduğunuz cümlede. Mesela ben, okul, yarın ve gitmek kelimelerinden oluşan kaç türlü olumlu cümle kurduğunuzu düşünün. “ben okula yarın gidiyorum” dan başlamak üzere vurgunun ve amacın değiştiği çok fazla anlam içeren cümle oluşturabilirsiniz.

Bir de anlam kaymaları ve etki değişimleri vardır dilimizde. Kelimeyi kullanırken yaptığınız vurgu, kelimenin anlamında ve kullanılma kastında mesela basit ve temel dediğinizde, gerek ağız hareketlerinizden, gerekse de ses tonunuzdan bu iki kelimenin anlamının önemsizleştiği, değerini yitirdiği bir durum çıkar ortaya. Ama İngilizceden örnek verirsek, simple ya da basic dediğinizde net bir durum çıkar ortaya. “Basit yaa ne olacak”, “temel değil mi kapat gitsin, kim görecek?” durumu oluşmaz yani.

Beden dilimiz de kullandığımız kelimelerle çok ilgilidir. Hayır-ımız Evet-imizden çok güçlüdür mesela. Kalın dediğimizde ağzımızın aldığı şekli ince dediğimizde, yuvarlak dediğimizde aldığı şekli sert dediğimizde aldığı şekille karşılaştırın.

Aslında tüm bu anlattıklarımız kültürün ve medeniyetin yukarılarda ve iyi bir durumda olduğu zamanlarda çok faydalı ve iyi şeylere kapı aralarken, tam tersi durumlarda da ciddi anlaşmazlıklar ve problemlerin kaynağını oluşturur.

Bununla birlikte toplumumuzun herhangi bir konuya olabilen en iyi, hızlı ve güçlü bir şekilde başladığı ama işin ortasına geldiğinde bir sürü şeyin bozulduğu ve çoğu kez de sonunu getiremediğimiz de ortadadır.

Hani milletimiz söyler ya ”bu hocalar hiç işimizi kolaylaştırmıyor, hep ibadetlerin ve içtihadların zor tarafını anlatıyorlar” diye. Ümmetin şark kurnazı halini, uyanık ve enerji dolu tavrını hayra ve güzelliğe çevirmek isteyen Ulemanın verdiği kararın sonucudur aslında bu durum. İslam fıkhında azimet ve ruhsat olarak tanımladığımız zorlaştırıcı ve kolaylaştırıcı yoldan azimet tarafı seçilmiş ve milletimize yöntem olarak uygulatılmıştır. Bunun sonucunda da İslam'ın en güzel uygulama örneklerini barındıran Anadolu ve Milletimiz ortaya çıkmıştır. Düşünsenize bu kadar uyanık bir millete bir de kolaylaştırıcı tavrın uygulandığını ve ortaya nasıl karmaşık bir durumun çıkacağını…

Tüm bu anlattıklarımızın sonunda bizi yani milletimizi düzlüğe çıkaracak, başarıya götürecek, dünyamızı ve ahiretimizi abad edecek kurtuluşun reçetesi de Tadil-i Erkân diye tabir edilen temel tavırdır. En basit manasıyla şartları olması gereken şekilde yerine getirmek şeklinde tarifleyeceğimiz Tadil-i Erkân, günümüzde de ciddi bir anlam yozlaşmasına uğramıştır. Kitaplara ya da en kolay bir şekilde internete baktığınızda karşınıza çıkan şey sadece namaz ya da bazı ibadetlerin güzel şekilde yerine getirilmesini anlatmaktadır. Oysa Tadil-i Erkân, artık tamamıyla Türkçeleşmiş ve dilimizde oturmuş olan “normal olmak” kelimesiyle aynı mânadadır. Normlara yani kurallara uymak demektir.

Bu millet, yıllarca haram yedirildiği, haram seyrettirildiği, haram dinlettirildiği halde imanının, ahlakının ve soyunun gereği olarak en zor zamanlarda bile neleri yapabildiğini anormal bir şekilde birçok kez göstermiş ve ispat etmiştir. 

Düşünsenize enerji dolu, uyanık, akıllı ve kurnaz Anadolu milletini Tadil-i Erkân ile yetiştirdiğinizi ve bunun sonucunda herkesin ortak bir ruh ve amaç içinde yerli ve milli kodlarla uyum içinde çalıştığını… Her şeyin düzgün çalışan bir makine edasıyla en yüksek verimle sürdüğünü... Aynı ecdadın yaptığı gibi. Bu bir hayal değil. Rüya hiç değil.

Anormal olan şimdi yaşadıklarımız.