06 Eylül 2017

Arakan’da yaşanan 2

Arakan Kurban Bayramı'nda kanayan bir yara oldu. Arakanı düşünürken umumi dünya ve bölge siyasetinin yansımaları kadar iç dinamikler ve İslam alemi ve bu cümleden ülkemiz açısından da olaya bakmak faydalı olabilir. George Orwell, Burma Günleri eserinde, Burmalılar kendi başlarına ticaret yapabilirler miydi? Makineler, gemiler, tren yolları yapabilirler miydi? Siz olmazsanız umutsuz bir durumdalar. Eğer İngilizler orada olmasaydı Burma ormanları ne olurdu? cümlesiyle belki bugünde bu ülkeyi alt üst eden derin damara dokunur. Burmalılar/Myanmarlılar kendi başlarına ne yapabilirler ki? Burada Müslümanlar bu çerçevede ne ola ki?

Arakan'da Müslümanlar yaşıyor. Bunlar asırlarca önceye dayanan bir mirasın aktüel neticesinde burada olan insanlar. Ancak onların varisi olmadıkları bir şey varsa o da kurgulanmış islami görünümlü cihadist tiplemenin düzen bozucu veya muktedirler lehine olayları manuple etme imkânının mağduru olmaları ihtimali gerçeğidir. Daeş, Boko Haram vs bir görünümle orada hareket eden, eline silah tutuşturulmuş, binlerce madurun katledilenlerin hakkı diyerek bir budiste, polise vs. sıkılacak tek bir kurşun küresel planlar, bölge dengeleri açısından operasyon yapacaklar için bir baharı başlatabilir. Bu bakımdan Arakan'ın onca fakirlik ve eğitimsizlik arasında çok zor olsa da temiz ve nezih kalması son derece önemlidir.

Zira yerel, bölgesel ve küresel aktörler olası bir makulleşmenin önüne geçmek üzere islamofobya öcüsünü hemen devreye sokarak bunun önünü alıverirler. Teröristler diye yukarıda aktardığımız açıklamalar tam da bunu gösteriyor. Tüm bunlar olurken bir halk mahvoluyor. AA'ye konuşan Dr. Muhammed Eyyüb Han içeriden bir ses olarak ''Tüm bu yaşananlar dünyanın gözü önünde gerçekleşiyor ve dünya bu zulme dur demiyor. Tecavüzü silah olarak kullanıyorlar. Tecavüzler, ölümler, bulunamayan cesetler, kimliksiz insanlar, vatansızlaştırılmaya çalışılan bir toplum, yakılıp yıkılan şehirler, köyler. Eğer müdahale edilmezse bir toplum yok olup gidecek.'' feryadı ile olayın tüm bu analizler ötesindeki trajedisinin resmini çiziyor.

Arakan'da yaşananın bu gerçeklikleri ötesinde sadece ilgilendiğimiz yanı olan insanlık dramı ise Müslüman olmak dışında suçları olmayan insanların kimsesizliği, modern zamanlarda Müslüman olmanın mükerrer bir hikâyesinden başka bir şey değil. Bir partide 450 milyar dolarlık silah alabilen Müslüman güçler ne hikmetse bu durumlarda üç maymunu oynuyorlar. Herhalde o Müslümanların vehhabi olma ihtimali olmadığından ümmet-i Muhammed'e yardımı abesle iştigal malayani görüyorlar. İran ise şii olmadıkları ve derin siyasi hamleleri açısından bir mana taşıma ihtimali olmadığı için bu insanlara dönüp Müslüman oldukları için bakamıyor.

Devlet altı gruplara inersek, Müslüman olduğu için sadece ve yalnızca kardeşler olarak görerek, TİKA'nın yaptığı tarz yardımları, ertesi gün bu adamlar bizim mezhebimize, vs.mize yaramaz, onları kendimizleştirmemiz de zor, zaten fakir fukaralar işe de yaramazlar deyip yardımı abesle iştigal görüyorlar. Bu ahlakımızın, insanlığımızın bittiği yer Müslümanlığımıza sıra gelmiyor bile değerlendirmede.

Kur'an'daki, Biz size ancak Allah rızası için yediriyoruz ve sizden bir karşılık ve teşekkür bile beklemeyiz, derler. " (Dehr: 8-9) ayetinin muhatabı ise zaten Müslümanlar değil. Hülasa Arakan'da bölgesel hesaplar ötesinde insani hale insanlık namına yaklaşmanın zarureti her şeyden önemlidir. Kendisi kimsesiz, çaresiz, sahipsiz hisseden çocuklar ve kadınların üzerine merhametten bir battaniye, şefkatten sıcacık bir çorba olabilmek varoluş sebebimizin ta kendisidir.

Meseleye hakemlik edecek küresel aktörlerin muhtemelen konuya iki taraflı bir çatışma olarak yaklaşacakları, duygusal dünyamız ve bakışımızda bir hayal kırıklığı oluştursa da, daha önceki olaylarda tecrübe ile muhtemele bir sonuç olarak öngörülmelidir. Myanmar'da polis kontrol noktalarına saldıranlar yüzbinlerde evsiz barksız, sürgüne bir fayda sağlayamayacaklarını da ve hangi hesabın ayarlı çıkıntıları olduklarını da çok iyi biliyorlardır.

O kurşunları sıkanlar da Müslümanlara saldıranlar da bölgesel hesapların apartı olmak durumundalar. Süper güçlerin karşılaşma alanı olan bir yerde meselenin naif iç dinamiklerin talihsiz trajedisi olduğunu düşünmek için en hafifinden biraz saf olmak gerekir.

İtidal çağrıları arasında kadın ve çocuklar ölmeye devam ediyor. Tıpkı Bosna'da, Hocalı'da, Suriye'de, Ruanda'da ve daha pek çok yerde olduğu gibi. Unutulmaması gereken bir şey de Myanmar'da resmen olan şeyi teröristlere karşı bir güvenlik operasyonu olduğudur, ötesi ise sanki istenmeyen maksadını aşan şiddet olarak sunulacaktır. Ölüm dışında, insan tacirlerinin insafına terk edilen Arakanlı kadın ve çocuklar için hiç olmazsa geçmişte olduğu üzere TİKA gibi imkânlarla orada merhamet olabilmek belki bu hay huy içinde en makul seçeneklerden biri olarak görünüyor.

O çaresiz, mazlum bakışlara devletimiz vasıtasıyla gönlümüzden bir el uzanması bile oradaki acıyı ve sorunu bitirmese de hepten de yalnız olmadıkları, vefalı Türkün bir kere daha geldiğini, insanlığın tamamen ölmediğini, bedelini ödedikleri dinlerine mensup kardeşlerinin de olduğunu görmeleri açısından önemli olacaktır. Mazlumun bir sessizliği bir de ahı vardır.

Arakan'da görünen kan ve gözyaşının ardından perdeyi aralamaya çalışınca görünen bunlar, elbette ehline malum olan köprünün altından akan çok sular vardır. Bunca acının arasında insanlığın bu sefer de Bengal körfezinde boğulduğunu görmek, ölenin ise yine Müslüman olması tarifi zor duygulara yol açıyor.

İngiltere'nin çağrısı bakalım hangi süreci devreye sokacak? Bakalım petrol ve gaz borularından akacaklar uğruna daha neler feda edilecek. Burma'daki İngiliz sömürüsüne bir itiraz olan Orwell dileyelim de bu defa yanılsın ve insanlık kazansın.