30 Kasım 2023

Araplar İsraillilere toprak sattıkları için mi bu sorunlarla karşı karşıyalar?

Mescid’i Aksa davası ve bugün Gazze’de yaşananlar tek bir olaya veya toprak satışlarına elbette indirgenemez. Arapların İsraillilere toprak sattıkları için bu sorunlarla karşı karşıya oldukları iddiası, Filistinlilerin yaşadığı sorunları görmezden gelmek ve İsrail'in eylemlerini meşrulaştırmak için kullanılan çok ciddi bir manipülasyondur.

 

Bu iddianın çürütülmesi için tarihsel gerçekler ve mantıksal bir yaklaşım yeterlidir. Filistinlilerin bölgede henüz bir İsrail nüfusu, terörü ve herhangi bir organizasyonları olmadan önce sattığı toprakların oranı çok küçüktür ve bu satışlar, Yahudilerin Filistin'i ele geçirme girişimlerinin sadece bir parçasıydı. Bu nedenle, Filistinlilerin toprak satması, İsrail-Filistin çatışmasının temel nedeni olamaz.

 

1880-1914 yılları arasında Filistin'de Yahudilere satılan toprakların toplam alanı, Filistin topraklarının sadece %0.9'udur. Bu, Filistin topraklarının büyük bir kısmının hala Filistinlilerin elinde olduğu anlamına gelir ve bu süreçte herhangi bir İsrail gücü yahut nüfusundan söz edilemez. Herhangi bir tehlike mevcut değildi ve bölgedeki Müslümanlar her ne kadar gücü azalmış olsa da Balkanlardan bütün Ortadoğu ve Afrika’da çok büyük topraklara sahip Osmanlı’nın vatandaşlarıydı.

 

Filistinlilerin sattıkları bu çok az orandaki topraklar, Yahudilerin Filistin'i ele geçirme girişimlerinin sadece bir parçasıydı. Yahudiler, Filistin'de bir Yahudi devleti kurmak için uzun yıllar boyunca çeşitli girişimlerde bulundular. Bu girişimlerin bir parçası olarak, Filistin'de toprak satın almak, Yahudi yerleşimcileri Filistin'e getirmek ve Filistinlileri bölgeden çıkarmak için birçok katliam ve işgal faaliyetlerde bulundular. Filistinlilerin toprak satmaları, bu girişimlerin sadece bir parçasıydı.

 

Filistin topraklarının bugünkü durumu, 20. yüzyılın başlarında gerçekleşen toprak satışlarından çok daha fazla ve karmaşık bir tarihi arka plana sahiptir.  1948'deki İsrail Devleti'nin kurulması, işgal edilen köyler ve şehirler, sürülen Filistin halkı, Arap-İsrail savaşları, toprak talepleri, sürgünler ve göçler gibi olaylar, bugünkü durumu büyük ölçüde etkilemiştir. 20. yüzyılın başlarında gerçekleşen toprak satışları, bu karmaşık tarihi sürecin asla etki etmeyen küçük bir parçasıdır.

 

Üstelik Filistinlilerin toprak satışları, uluslararası hukuk ve temel insan hakları ile ilgili değildir. Herhangi bir grup veya topluluk, toprak satışı nedeniyle var olan haklarını yitirmez veya hakları ihlal edilmez. Uluslararası hukuk, toprak satışının geçmişteki bir olayın mevcut durumu belirleyen tek faktör olmadığını açıkça belirtmektedir.

 

 

İsrail-Filistin çatışmasının nedenleri, tek bir olaya veya toprak satışlarına indirgenemez.

Tarihsel, siyasi, kültürel ve toplumsal faktörlerin bir araya gelmesiyle karmaşık bir yapı oluşmuştur. Bu nedenle bugün İsrail’in bölgede yaptığı işgal, zulüm ve katliamları 100 yıl önceki çok az miktarda yapılmış toprak satışlarına bağlamak esas sorunu gizleme yaklaşımıdır.

 

***

Türkistan’ı unutmuyoruz

 

Filistin’de devam eden sıcak çatışma ve kısa süreye sıkıştırılan binlerce şehit nedeniyle gündemimiz daha çok Gazze ancak bu Doğu Türkistan gibi mazlum bölgeleri ihmal ettiğimiz anlamına gelmiyor.  Doğu Türkistan Türkleri bugün yok edilmek üzeredir. İşgal altındaki kardeşlerimize yardım etmek zorundayız. Allah hepimize bu özgürlüğü bahşedecektir elbette. Bu mücadelenin sonu inşallah Hürriyetle sonuçlanacaktır. Kudüs ve Filistin, Keşmir, Darfur, Batı Sahra ve Irak nasıl bizim problemimizse Doğu Türkistan da bizim derdimizdir. İstanbul nasıl bizimse Kudüs’te, Urumçi’de, Taşkent’te, Saraybosna’da bizimdir.

 

1949 yılından beri bu topraklarda yaşayan Müslüman Türkler asimile edilmeye çalışılmaktadır. Doğu Türkistan Müslümanların acı seslerini dünyaya duyurmak istiyoruz. Çin, bizim topraklarımızda çok sinsi bir politika yürütmektedirler.  Bugün Çin zulmünden kaçan Müslümanları yeryüzünde sadece 2 devlet mülteci olarak kabul etmektedir. Bunlar İsveç ve Norveçtir. Maalesef Türkiye dahi Türkistanlılara mülteci hakkı vermemektedir.

 

Oysa bugün Gök bayrağın problemi Al bayrağın problemidir. Biz tüm Müslümanların dertleri ile dertlenmediğimiz müddetçe kâmil manada Müslüman olamıyoruz.  Kaşgarlı Mahmud, Yusuf Has Hacip ve Abdulkerim Saltuk Buğra Han gibi çok değerli isimler yetiştiren Doğu Türkistan şimdi büyük bir zulmün kıskacında. İslam Medeniyetini bu topraklardan silmek için her türlü katliamı, her türlü soysuzluğu, her türlü insan hakkı ihlalini meşru gören Komünist Çin Devleti Doğu Türkistan’a hâkim şimdi. Güzel İslam yurdu Doğu Türkistan’da dinimize ve kültürümüzü saldırıyorlar.

 

Osmanlı ve Selçuklu Devletlerinin Türkistan’da edindikleri tecrübeleri Anadolu’da da kullandıklar. Mimaride, Ordu’da, Sanat’ta, Ticaret’te, İlim’de ve Siyaset’te Osmanlı ve Selçuklu tamamen Türkistan’ın devamı niteliğindedir.   Fransız tarihçisi Rene Grousset’e göre Türkler 20 yıldan daha az bir sürede, 1064 ile 1081 yılları içinde Anadolu yarımadasında yeni bir Türkistan teşkil edebildiler. İslam ruhu ve ilminin çok tesirli müessesi olarak ortaya çıkan medreselerin anavatanı da Türkistan.  Vakıf müessesesi, haberleşme usulü, Kervancılık hayatı, sanat derecesinde yapılan Çadırcılık ve savaş sonrasında insan haklarını koruma anlayışı gibi birçok önemli detay da Türkistan’dan Anadolu’ya geldi.  Türkistan toprakları, kültürel, siyasal ve dini açıdan dünyayı besleyen önemli bir nehirdi.

 

Anadolu’ya Türkistan'dan gelen Kayı boyu da sonuçta 1299'da Osmanlı devletini teşkil edebildi. Böylece, Yeni-Türkistan’a Türkler kendilerinin eski Türkistan kültürünü de beraber getirmişlerdir. İlk defa Geometri ve Logoritma ilmini bulan Muhammed İbn Musa Al-Harezmî, dünya felsefecileri arasında Aristothales ’den sonra, Üstaz-i Sani olarak tanılan Farabi, Kanun al-tıbbiye adlı eseri ile dünya tıp ilminde şerefli bir yer alan ve kitapları Avrupa’da 600 yıl boyunca okutulan ibn Sina, felsefe, tıp, fizik, riyaziyat, astronomi, meteoroloji, jeoloji ve tarih ilmi hakkında 100’den fazla eser yazan ve Hindistan tarihini dünyada ilk defa yazan, meşhur ilim adamı Muhammed El-Birunî, Astronomi ilminin 3 büyük simasından biri olan Kadızâde Rumî, Luğat-it Türk isimli eseri ile bilinen dünyanın ilk Türkologu Kaşgarlı Mahmut, Kutadgu Bilig eseriyle Türk sosyoloji ilmini ortaya çıkartan Yusuf Has Hacib, İslam dünyasına değerli katkılar yapan, Türklerin unutulmaz simalarından ve Kur’an-ı Kerimden sonra en güvenli kitap olarak bilinen Sahih-i Buharî’nin yazarı İmam Buhari, yine büyük İslam alimi Tirmizi, günümüzde tüm dünyanın yakından tanıdığı Mevlana Celaleddin Rumi, dini hayatın diğer çok tanılan siması Hoca Ahmet Yesevi ve Türkiye’de de hala milyonlarca mensubu bulunan Nakşibendi Tarikatının kurucusu Muhammed Bahaddin Nakşibend, Türkistan’da yetişmiş ve İslam medeniyetini beslemişlerdi.

 

Doğu Türkistan’ı reel politik’e kurban ediyoruz. Çin gibi büyük bir ülke ile kimse uğraşmak istemiyor. Asıl insafsızlık Çin zulmüne sessiz kalmaktır. İslam dünyasının önde gelen birçok ismini yetiştiren ve Osmanlıya da bağlanan bu İslam dünyası şimdi bir Çin denizinde boğulmak üzeredir. Öksüz bir belde olan Doğu Türkistan, unutulmuş ve gözden çıkartıldı. Çünkü reel politiğe kurban ediyoruz Türkistan’ı. Çin gibi büyük bir ülke ile kimse uğraşmak istemiyor.

 

İşgalci İsrail devletinin kurulduğu tarih olan 1948 yılı aynı zamanda Doğu Türkistan’ın komünistler tarafından işgal edildiği yıldır. İşte bu yüzden Doğu Türkistan için unutulmuş Filistin ifadesi kullanılmaktadırlar. Belki de Doğu Türkistan, yitirilmiş Endülüs gibi Filistin’den daha kötü bir hâle gelecektir. Rabbim fırsat vermesin.