Araplar İsraillilere toprak sattıkları için mi bu sorunlarla karşı karşıyalar?
Mescid’i Aksa davası ve bugün Gazze’de yaşananlar tek bir olaya veya toprak satışlarına elbette indirgenemez. Arapların İsraillilere toprak sattıkları için bu sorunlarla karşı karşıya oldukları iddiası, Filistinlilerin yaşadığı sorunları görmezden gelmek ve İsrail'in eylemlerini meşrulaştırmak için kullanılan çok ciddi bir manipülasyondur.
Bu iddianın çürütülmesi için
tarihsel gerçekler ve mantıksal bir yaklaşım yeterlidir. Filistinlilerin bölgede
henüz bir İsrail nüfusu, terörü ve herhangi bir organizasyonları olmadan önce sattığı
toprakların oranı çok küçüktür ve bu satışlar, Yahudilerin Filistin'i ele
geçirme girişimlerinin sadece bir parçasıydı. Bu nedenle, Filistinlilerin
toprak satması, İsrail-Filistin çatışmasının temel nedeni olamaz.
1880-1914 yılları arasında
Filistin'de Yahudilere satılan toprakların toplam alanı, Filistin topraklarının
sadece %0.9'udur. Bu, Filistin topraklarının büyük bir kısmının hala
Filistinlilerin elinde olduğu anlamına gelir ve bu süreçte herhangi bir İsrail
gücü yahut nüfusundan söz edilemez. Herhangi bir tehlike mevcut değildi ve
bölgedeki Müslümanlar her ne kadar gücü azalmış olsa da Balkanlardan bütün
Ortadoğu ve Afrika’da çok büyük topraklara sahip Osmanlı’nın vatandaşlarıydı.
Filistinlilerin sattıkları bu çok
az orandaki topraklar, Yahudilerin Filistin'i ele geçirme girişimlerinin sadece
bir parçasıydı. Yahudiler, Filistin'de bir Yahudi devleti kurmak için uzun
yıllar boyunca çeşitli girişimlerde bulundular. Bu girişimlerin bir parçası
olarak, Filistin'de toprak satın almak, Yahudi yerleşimcileri Filistin'e
getirmek ve Filistinlileri bölgeden çıkarmak için birçok katliam ve işgal
faaliyetlerde bulundular. Filistinlilerin toprak satmaları, bu girişimlerin
sadece bir parçasıydı.
Filistin topraklarının bugünkü
durumu, 20. yüzyılın başlarında gerçekleşen toprak satışlarından çok daha fazla
ve karmaşık bir tarihi arka plana sahiptir.
1948'deki İsrail Devleti'nin kurulması, işgal edilen köyler ve şehirler,
sürülen Filistin halkı, Arap-İsrail savaşları, toprak talepleri, sürgünler ve
göçler gibi olaylar, bugünkü durumu büyük ölçüde etkilemiştir. 20. yüzyılın
başlarında gerçekleşen toprak satışları, bu karmaşık tarihi sürecin asla etki
etmeyen küçük bir parçasıdır.
Üstelik Filistinlilerin toprak
satışları, uluslararası hukuk ve temel insan hakları ile ilgili değildir. Herhangi
bir grup veya topluluk, toprak satışı nedeniyle var olan haklarını yitirmez
veya hakları ihlal edilmez. Uluslararası hukuk, toprak satışının geçmişteki bir
olayın mevcut durumu belirleyen tek faktör olmadığını açıkça belirtmektedir.
İsrail-Filistin çatışmasının
nedenleri, tek bir olaya veya toprak satışlarına indirgenemez.
Tarihsel, siyasi, kültürel ve
toplumsal faktörlerin bir araya gelmesiyle karmaşık bir yapı oluşmuştur. Bu
nedenle bugün İsrail’in bölgede yaptığı işgal, zulüm ve katliamları 100 yıl
önceki çok az miktarda yapılmış toprak satışlarına bağlamak esas sorunu gizleme
yaklaşımıdır.
***
Türkistan’ı unutmuyoruz
Filistin’de devam eden sıcak
çatışma ve kısa süreye sıkıştırılan binlerce şehit nedeniyle gündemimiz daha
çok Gazze ancak bu Doğu Türkistan gibi mazlum bölgeleri ihmal ettiğimiz
anlamına gelmiyor. Doğu Türkistan
Türkleri bugün yok edilmek üzeredir. İşgal altındaki kardeşlerimize yardım
etmek zorundayız. Allah hepimize bu özgürlüğü bahşedecektir elbette. Bu
mücadelenin sonu inşallah Hürriyetle sonuçlanacaktır. Kudüs ve Filistin,
Keşmir, Darfur, Batı Sahra ve Irak nasıl bizim problemimizse Doğu Türkistan da
bizim derdimizdir. İstanbul nasıl bizimse Kudüs’te, Urumçi’de, Taşkent’te,
Saraybosna’da bizimdir.
1949 yılından beri bu topraklarda
yaşayan Müslüman Türkler asimile edilmeye çalışılmaktadır. Doğu Türkistan
Müslümanların acı seslerini dünyaya duyurmak istiyoruz. Çin, bizim
topraklarımızda çok sinsi bir politika yürütmektedirler. Bugün Çin zulmünden kaçan Müslümanları
yeryüzünde sadece 2 devlet mülteci olarak kabul etmektedir. Bunlar İsveç ve
Norveçtir. Maalesef Türkiye dahi Türkistanlılara mülteci hakkı vermemektedir.
Oysa bugün Gök bayrağın problemi
Al bayrağın problemidir. Biz tüm Müslümanların dertleri ile dertlenmediğimiz
müddetçe kâmil manada Müslüman olamıyoruz.
Kaşgarlı Mahmud, Yusuf Has Hacip ve Abdulkerim Saltuk Buğra Han gibi çok
değerli isimler yetiştiren Doğu Türkistan şimdi büyük bir zulmün kıskacında.
İslam Medeniyetini bu topraklardan silmek için her türlü katliamı, her türlü
soysuzluğu, her türlü insan hakkı ihlalini meşru gören Komünist Çin Devleti
Doğu Türkistan’a hâkim şimdi. Güzel İslam yurdu Doğu Türkistan’da dinimize ve
kültürümüzü saldırıyorlar.
Osmanlı ve Selçuklu Devletlerinin
Türkistan’da edindikleri tecrübeleri Anadolu’da da kullandıklar. Mimaride,
Ordu’da, Sanat’ta, Ticaret’te, İlim’de ve Siyaset’te Osmanlı ve Selçuklu
tamamen Türkistan’ın devamı niteliğindedir.
Fransız tarihçisi Rene Grousset’e göre Türkler 20 yıldan daha az bir
sürede, 1064 ile 1081 yılları içinde Anadolu yarımadasında yeni bir Türkistan
teşkil edebildiler. İslam ruhu ve ilminin çok tesirli müessesi olarak ortaya
çıkan medreselerin anavatanı da Türkistan.
Vakıf müessesesi, haberleşme usulü, Kervancılık hayatı, sanat
derecesinde yapılan Çadırcılık ve savaş sonrasında insan haklarını koruma
anlayışı gibi birçok önemli detay da Türkistan’dan Anadolu’ya geldi. Türkistan toprakları, kültürel, siyasal ve
dini açıdan dünyayı besleyen önemli bir nehirdi.
Anadolu’ya Türkistan'dan gelen
Kayı boyu da sonuçta 1299'da Osmanlı devletini teşkil edebildi. Böylece,
Yeni-Türkistan’a Türkler kendilerinin eski Türkistan kültürünü de beraber
getirmişlerdir. İlk defa Geometri ve Logoritma ilmini bulan Muhammed İbn Musa
Al-Harezmî, dünya felsefecileri arasında Aristothales ’den sonra, Üstaz-i Sani
olarak tanılan Farabi, Kanun al-tıbbiye adlı eseri ile dünya tıp ilminde
şerefli bir yer alan ve kitapları Avrupa’da 600 yıl boyunca okutulan ibn Sina,
felsefe, tıp, fizik, riyaziyat, astronomi, meteoroloji, jeoloji ve tarih ilmi
hakkında 100’den fazla eser yazan ve Hindistan tarihini dünyada ilk defa yazan,
meşhur ilim adamı Muhammed El-Birunî, Astronomi ilminin 3 büyük simasından biri
olan Kadızâde Rumî, Luğat-it Türk isimli eseri ile bilinen dünyanın ilk
Türkologu Kaşgarlı Mahmut, Kutadgu Bilig eseriyle Türk sosyoloji ilmini ortaya
çıkartan Yusuf Has Hacib, İslam dünyasına değerli katkılar yapan, Türklerin
unutulmaz simalarından ve Kur’an-ı Kerimden sonra en güvenli kitap olarak
bilinen Sahih-i Buharî’nin yazarı İmam Buhari, yine büyük İslam alimi Tirmizi,
günümüzde tüm dünyanın yakından tanıdığı Mevlana Celaleddin Rumi, dini hayatın
diğer çok tanılan siması Hoca Ahmet Yesevi ve Türkiye’de de hala milyonlarca
mensubu bulunan Nakşibendi Tarikatının kurucusu Muhammed Bahaddin Nakşibend,
Türkistan’da yetişmiş ve İslam medeniyetini beslemişlerdi.
Doğu Türkistan’ı reel politik’e
kurban ediyoruz. Çin gibi büyük bir ülke ile kimse uğraşmak istemiyor. Asıl
insafsızlık Çin zulmüne sessiz kalmaktır. İslam dünyasının önde gelen birçok
ismini yetiştiren ve Osmanlıya da bağlanan bu İslam dünyası şimdi bir Çin
denizinde boğulmak üzeredir. Öksüz bir belde olan Doğu Türkistan, unutulmuş ve
gözden çıkartıldı. Çünkü reel politiğe kurban ediyoruz Türkistan’ı. Çin gibi
büyük bir ülke ile kimse uğraşmak istemiyor.
İşgalci İsrail devletinin
kurulduğu tarih olan 1948 yılı aynı zamanda Doğu Türkistan’ın komünistler
tarafından işgal edildiği yıldır. İşte bu yüzden Doğu Türkistan için unutulmuş
Filistin ifadesi kullanılmaktadırlar. Belki de Doğu Türkistan, yitirilmiş
Endülüs gibi Filistin’den daha kötü bir hâle gelecektir. Rabbim fırsat
vermesin.