12 Şubat 2016

Arınç, Çelik ve Hamamönü Hareketi

Abdüllatif Şener, Dengir Mir Mehmet Fırat, Bülent Arınç, Hüseyin Çelik... Bu isimleri çoğaltmak mümkün.

Hemen hepsi AK Parti'nin kurucu kadrosunda yer alan isimler...

Dengir Mir Mehmet Fırat bir kenara, diğerlerinin tamamı makam ve mevkilerini kaybettikten sonra eleştiri adı altında yıkım merkezine dönüştüler.

Bunlardan bir kısmının Ankara Hamamönü'nde kiraladıkları ofislerle yeni bir siyasi oluşum çalışması içerisinde oldukları yazılıp çiziliyor.

Ben pek ihtimal vermiyor, bu isimlerin gündemde tutulmasının bile AK Parti açısından gereksiz enerji kaybı olduğunu düşünüyorum.

Nihayetinde sergiledikleri duruş itibarıyla “siyaset mezarlığındaki” PARSELLERİ ayrıldı bile...

Biliyorum, kiminiz bu tanımlamamı “ağır” bulacak. Ancak kendi için betimlediği “özgül ağırlığın” altında ezilenler için az bile.

O “özgül ağırlığı” unutup, Fetullahçıları savunmak adına “tekrar cübbesini giymeyi” düşünenlerin, “takke altından vatana ihanet edenlerden” bir farkı mı var sanki!..

“Okuldan alınan öğretmenlerin, Bank Asya'ya para yatırdığı için silahlı terör örgütüne üye olmaktan yargılandığını” söyleyip konuyu ajite etmekle, bütün kirli ilişkilerini ve küresel sistemin taşeronluk faaliyetlerini “Allah rızası” adı altında kamufle etmenin birbirinden bir farkı olabilir mi?

Belki de Cumhuriyet tarihinin en büyük Casusluk Faaliyeti olan MİT Tırlarına operasyonu savunup, bu operasyonun maksadına hizmet etmek ve Türkiye'yi Uluslararası Mahkemelerde yargılatma fiilini gazetecilik kimliğiyle maskelemeye çalışan Can Dündar'a sahip çıkmak Casusluğu meşrulaştırmak değil mi?

Zatın bu pervasız sözleri üzerine yöneltilen eleştirilere cevap verirken, “Unutulmamalıdır ki, yıkmaya çalıştığınız çınarın gölgesinde, güneş görmemiş daha bir çok hakikat gölgeleniyor” şeklindeki tehdit dolu ifadeleri kullanması görmezden gelinecek bir ihanet mi?

Ne kütlesel ne de özgül ağırlığı varmış meğer. Bütün ağırlığı kriptolanmış reflekslerinde gizliymiş. Üzerinden yürütülen ve devletin en mahrem odalarına uzanmayı amaçlayan operasyonda bile bir tüy kadar hafifleşen beyefendinin Fetullahçılar ve onların işbirlikçisi gazetecimsi Casusları cansiperane savunması başka bir şekilde açıklamak mümkün değil.

Bunun kendi seçim bölgesine bile gidecek yüzünün ve mecalinin olmadığını duymayan kalmadı.

Bir diğeri Hüseyin Çelik de Ahmet Hakan'a konuşmuş. AK Parti'nin beş temel sorunu varmış. Bunlar, kutuplaşma, Dış politikanın allak bullak oluşu, ekonominin iyi olmayışı, Kürt meselesi ve terörle mücadelede gelinen son nokta ile Paralel'le mücadelenin bir paranoyaya dönüşmesiymiş...

“Kutuplaşma” suçlamasının Fetullahçı Terör Örgütü'nün ortaya atıp siyasi muhalefet üzerinden algı oluşturduğunu biliyoruz. Dış Politika ile ilgili de bilhassa Ortadoğu merkezli tavra yönelik muhalefet ve şer cephenin öne sürdüğü iddia Çelik'in hezeyanlarından farksız değil.

Ekonomideki gidişatın Küresel krizlere rağmen derin bir krize dönüşmemesine karşın Çelik'in bu iddiasının arka planında Ali Babacan'ın patronluğuna son verilmesi olduğunu tahmin etmek için kahinliğe gerek yok.

“Kürt meselesi” ve terörle mücadelede gelinen noktadan da rahatsızmış AKP'li Hüseyin Çelik. Bu ülkede bir Kürt Meselesi olmadığı, Kürtler'in terör ve PKK meselesi olduğu gün gibi aşikarken, Çelik'in bu tanımlaması ve hendek terörüne karşı etkili ve kararlı mücadeleyi eleştirmesi, Milli Eğitim Bakanlığı yaptığı dönemde, PKK tandanslı öğretmen ve eğitim yöneticilerinin kadrolaşma faaliyetleri ile bir arada düşünülünce anlam kazanır galiba.

“Gelelim Paralelle Mücadelenin paranoyaya dönüştüğü” iddiasına...

Aslında hükümet kanadında ve AK Parti'de Paralelle Mücadele noktasında önemli bir irade kırılması yaşandığı malum. Çelik'in bundan kastının AK Parti değil Cumhurbaşkanı Erdoğan olduğunu düşünüyorum. Ve yine AK Parti yönetimine mahalle baskısı uygulayan taban...

Ve aslına bakarsanız, devletin ve Erdoğan'ın toplumla bütünlük içerisinde Paralele yani Fetullahçılara yönelik tavizsiz tutumu belli ki Hüseyin Çelik gibilerde paranoyaya sebep olmuş. Bu da olsa olsa bu örgütle girişilmiş muhtemel ilişkilerin açığa çıkma kabusundan kaynaklıdır.

Biri özgül ve kütlesel ağırlığını yitirmiş öteki korkularının esiri olarak paranoyanın eşiğine gelmiş siyaset eskilerinin, Hamamönü hareketiyle siyaseti etkileme olasılığı sıfır. Bunların yeni oluşum arayışlarının merkezinde gösterilmesi bile yersiz. Kendi seçmenlerinde bile kıymet-i harbiyesi kalmamış ve siyaset mezarlığındaki PARSELLERİ çoktan ayrılmış olanların bu ülkeye verebileceği ne olabilir ki?

Üstelik soldukları havanın bile zarar olduğu bir atmosfere süreklenmişlerken...

zihnicakir@gmail.com

@zihnicakir