Aristoteles'ten Türk tarihine devlet algımızı düşünürken
Tarihin insanlara öğrettikleri şeylerden en önemlilerinden birisi ne için, nasıl ve neyle yaşadıklarını göstermesidir. Türkler açısından şüphesiz bu tecrübelerden en önemlisi nizam, düzen yahut devlete dair olanlardır. Bunun daha geniş çerçevesi ise medeniyet lafzı ile karşıladığımız insanlık durumudur. Türkler medeni ve medeniyetçi bir millet idiler. Bu cümleden devlet ve ona dair müktesebat bu medeniyet çerçevesinin en temel unsurlarından birisi idi. Bugünün Türkleri devleti siyasi bir kurum olarak algılamanın ötesinde bir medeniyet meselesi olarak düşünmekten uzakta görünüyorlar. Devlet kavramı siyaset, politikacı, siyasi parti gibi aslında devletin temel amaçlarını gerçekleştirmek için enstrüman olmak durumundaki öğelerin gölgesinde kalmıştır. Hâlbuki insanın varlıktaki varoluş amacını gerçekleştirmek için oluşan toplum-devlet-şehir meseleleri bir medeniyet için zahiri unsurlar olup esas konu insanın milli ve insanlık seviyesinde varması beklenen değerlerin gerçekleşmesinin sağlanmasıdır. Bunu ister felsefe, ister, din, isterse de sanat yoluyla yaptığı araçlar üretsin nihai olan insan için varacağı o nihai olandır. Bunun neliğini ise o yapının kültürünün özündeki şeyler belirler. Adalet, güç, hâkimiyet, demokrasi bunlar her ne ise o toplumun iyisinin çerçevesini çizerler. Amerikalılar Nazilerden ele geçirdikleri 12-16 yaşında çocuklar kamplarda Amerikan tarihi üzerinden demokrasi kültürünü öğretmeye çalışırken kendi kültürlerinin nihai iyisini tarih üzerinden öğretmeye çalıştılar. Ruslar ise Türkistan’da vagonlara ve Sibirya’ya sürerek kendi nihai varlık gerekçelerini dayattılar. Onların da bir tarih felsefesi vardı. Ya bizim? Bugünün Türkü için bu durum muayyen midir? Müşterekleşmek aynileşmek demek değildir. Dayatma hiç değildir. Millet olmanın esası da burada teferruatın anlaşılmasıyla yakından ilgilidir.
İşte burada milli olana dair sorularımızı insanlığın birikimiyle
birleştirerek düşünmek gereklidir. Burada biz Aristoteles’in devlet ve amacına
dair düşüncelerini onun dört neden ilkesi bağlamında değerlendirmek istiyoruz.
Ona göre Devlet, herkesin aileleri ve akrabaları
içinde iyi yaşamalarını, yani tam ve doyurucu bir yaşam sürmelerini olanaklı
kılabilmek içindir. Devletin amacı, yalnızca yaşamayı olanaklı kılmak değil,
yaşamaya değer bir yaşamı kurmaktır.
Aristoteles’in
dört neden ilkesi varlıkta ortaya çıkan durumları açıklamak için ortaya
konulmuştur. Bu dört unsur üzerinden devlet kavrayışını ele almak aynı zamanda
Aristoteles için devlet kavramını da ortaya koymak olacaktır. Bunlardan ilki
maddi nedendir. Bu neden maddi şartlarla çevrili hayatımızda bir şeyin
oluşmasının temel esasını belirler. Devlet noktasında maddi neden: muayyen bir toprak parçasında ortak çıkar/yarar için yaşayan
insanlardır. İnsan medeni bir hayat için sebebi ve neticesidir. Zira kendi
elleriyle kendine hayat kuran yegâne düşünen varlıktır. Burada toprak parçası
ile toplum birleşerek devletin oluşumunun temel maddi unsurları belirlenmiştir.
Şimdi insan ve toprak hangi formu/şekli alarak bir düzen kuracaktır. Örneğin
tahta parçası masa formuna girdiğinde maddi neden kendi formuna ulaşmaktadır.
İşte devlet söz konusu olduğunda formel neden: Hukuk
düzeni ve anayasadır. Devletin anayasası yurttaşları belli bir düzene sokan
yazılı metindir. Yurttaşların yaşam kalitesini belirtir. Yöneticilerin görev ve
sınırlarını çizer. İşte burada devlet dediğimiz kavramın şeklinin oluşması
sırasında alacağı şekil belirginleşir. Burada düzen ve yasa kavramları öne
çıkar. Peki bu şekli sebebi sağlayacak olan, insanlar için bunu yapacak olan
kimdir? İşte burada özne/fail neden denilen yere varırız. Aristoteles için fail neden: Yöneticidir. Bu bir
kişi (kral/tiran), bir grup kişi (aristokrasi/oligarşi) veya çoğunluktur (demokrasi/anayasal
rejim). Görüleceği üzere yönetici merkezi bir esas olmaktan ziyade bir
gerçekleştiricidir. Maddi ve formel olan bir amaca doğru oluşurken bunu
sağlamakla mesul olan bir vasıtadır. Burada görüleceği gibi farklı yönetim
şekillerinin söz konusu olmasa esasa halel getirmeyecektir. Tam burada biz
bütün bu sebeplerin amacı nedir sorusuna varıyoruz. Burada Aristoteles’in
amaç/erek belirlediği kısma varıyoruz. Ona göre devlet söz konusu olduğundan ereksel neden: Erdemli, iyi,
adaletli, mutlu bir yaşamdır. İşte burada aslında tarihin bize varlıktaki
varoluşumuzu anlattığı o yere de varıyoruz. Devlet denilen kavram nihayetinden
erdem, iyilik, adalet ve mutlu olanı sağlayarak insanın kendi varoluşu içinde
özündeki bilkuvve olduğu düşünüleni gerçekleştireceği o yere gelir. Bu amacın
esaslarını, yolunu felsefe, din, sanat yahut başka başlıklar belirleyebilir,
farklı yöntemler muhtelif yönetim sistemlerince ileri sürülebilir. Lakin nihai
olarak varılması beklenen erek/amaç nedir sorusuna bugünün Türkü ne cevap
verecektir. Sağ-sol diye kutuplaştığımız eksenler bize nihai amacı unutturup
yöntemler üzerinden bir kavga, bencillik, kötülük, adaletsizlik ve mutsuzluk mu
getiriyor? Bu ülkenin çocukları sağ sol çatışmalarına sokularak, tarafları
yargılamadan, nihai amaca bu ülke ve medeniyetimiz uzaklaşmış mıdır ve ülkemize
dair sinsi başka düşüncelerin gerçekleşmesi mi sağlanmıştır sorusuna cevap
vermek önemlidir. Binlerce yıllık tarihimiz ve insanlığın büyük tecrübesi bize
ne öğretiyor. Türk kavramının teşekkül ettiği öz, süreç ve en önemlisi gaye
nedir? Bizim müşterekleştirici bir kültür dairemiz var mıdır? Türk milli
eğitimi buna dair midir?
Seçim
tamtamlarıyla vaatlerin havada uçtuğu günlerde durup düşünmek vaktidir.
Türkistanlılık işte tüm bu çerçevede geleceğini düşünerek tarihte yürümek mefkûresidir.
Devletimizi medeniyetçi bir çerçevede gelecek tasavvurumuza katarak yürümek ve
artık tez-anti tez sıkışmasından çıkarak terkibi yollardan medeniyetçi milleti,
devleti ve tarihini hatırlamak için Ramazan’ın bereketli ve feyizli geçmesi
dileğiyle…
Vesselam