05 Mart 2018

Aşk: İnsanı yücelten duygu

“Ah minel aşk!” diye yanardı eskiler. Şimdi ise aşksızlıktan yanıyoruz. Bahsettiğimiz aşk popüler kültürcülerin kastettikleri şehvet değildir elbet. Futbolcuların, şarkıcıların, mankenlerin yürekleri tarumar etmediği, gençlerin sahabelerin, şair ve ediplerin isimlerini ezberlediği, Veysel Karanilere, Mecnunlara özenildiği zamanlardan bahsediyoruz.  

Aşk, karşı cinse hissedildiğinde bile, manevi bir coşkuyla yaşandığı, ilahi kaynağına ihanetin söz konusu olmadığı, erdemli aşkların örnekleri biliyoruz. Böyle bir aşk öyküsünde, yiğit bir delikanlı, yolunda yürürken istemeden gözünün takıldığı pencerede, anlık olarak gördüğü genç bir kıza kaptırıverir gönlünü. İlahi takdir kızında gönlüne ateş düşmüştür. Delikanlı hemen ailesini alıp kızı ister babasından. Ancak kızın babası genci ve ailesini kabullenemez, vermez kızını. Ne ısrar, ne de aracılar bir türlü ikna edemezler adamı. Ancak her iki gençte de ateş bacayı sarmıştır. Kız, güvendiği bir aracı ile haber salar gence. “Neredesin? Haber et, geleyim yanına, kavuşalım artık.” Genç ise: “Bende istemez miyim kavuşmayı. Ancak Allah'tan korkarım, günaha düşmekten…” diye cevap yollar. Bu cevabı alınca genç kızın gözlerinden yaşlar boşanır. “O'nun korktuğu Allah'a bende kul değil miyim?” der ve bayılır. Sonrasında kendini ibadete verir. Aşkını içinde yaşar, Rabbini sırdaş edinir. Bu durum fazla sürmez, kızın ölüm haberi ilan edilir minarelerden. Genç bu habere yıkılır. Her gün sevdiğinin mezarını ziyaret eder, saatlerini orada geçirir. Bir gün içi geçer uyur kalır, mezarın yanında. Rüyasında en güzel elbiseler içinde, nurlara bürünmüş olarak gelir karşısına sevdiği kız. “Artık üzülme, senin aşkın öyle bir aşk oldu ki içimde, beni Allah'ıma yöneltti, Cennetine kabul ettirdi.” der. İçini kaplamış olan sevinç ve huzurla uyanır genç adam.

Konuyu, aşk-ı andelibi ve aşk-ı hımari olarak ikiye ayırır büyükler. Aşk-ı hımari, malumunuz, modern zamanların daha da ateşlediği şehvetten ibarettir.  Aşk-ı andelibi ise bülbülün aşkıdır. Bülbül, güle âşıktır. Bu güzel aşk ile içi dolmuş, dili coşmuştur. Divan edebiyatında, tasavvuf örneklerinde bülbülün güle aşkının temsili çok yapılır. “Ben bülbülüm, dost gülümdür, bilin gülüm solmaz benim.” Yunus Emre Hz.de dediği gibi, aşkın aslının yaratana olduğu anlatılır. “Zaten her şey aşkla yaratılmıştır. İlk yaratılan “Hub” yani (coşkulu)sevgi(aşk)dir. Ve o nurdan da Habibullah olan Hz. Muhammed (S.A.V.) yaratılmıştır. Diğer yaratılan her şeyde, Hz. Muhammed'in (S.A.V.) nurundan yaratılmıştır.” der tasavvuf kitapları. (Ayrıca hadis-i şerifte geçer/Acluni)

Âşık olamıyorsa da aşkı, âşıkları sevmelidir kişi. Peygamber Efendimizin (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) duası ile dua etmelidir. “Allah'ım! Senden; Senin aşkını, Sana âşık olanların sevgisini dilerim...” (Tirmizi) Başta sahabe efendilerimiz bu aşkla yaşıyorlardı. Allah'a ve peygamberine olduğu gibi birbirlerine de âşıklardı. Ensar'ın muhaciri sahiplenmesi, bu aşk iledir mesela.

Yine Yunus Emre Hz.'nin anlattığı gibi: “Eğer aşkı sever isen can olasın / Kamu dertlerine derman bulasın /…/ Eğer mümin isen O'na inanasın.”

Can olmak için canın gıdasını vermek gerek. Oda iman ve aşktır. Gecenin gıdası olan teheccüd ise, âşıkların ve âşık adaylarının kabul edildiği özel bir buluşmadır.

Peki, aşk kendi bir dert iken, nasıl kamu(bütün) dertlerimize derman olacak? diye soracak olursak, cevabımızı Niyazı Mısri'den alırız “Derman aradım derdime, derman benim derdim imiş”

Ayrıca aşk tutsaklığın aksine,  bizi müptela olduğumuz belalardan da kurtaracak olan özgürlüktür. Müptela olduğumuz en büyük dert ise dünya sevgisidir. Zira “Dünya sevgisi bütün hataların başıdır.” (Beyheki) buyurur Hz. Peygamber (S.A.V.) Bu manaya binaen dünya -en alçak demek- ismi konulmuştur. Bizde insan olarak en alçak olan dünyaya indirildik ki, yükselmek için.

Aşkı aramak ve özgürlüğümüze kavuşmak istiyorsak kalbimizdeki dünya sevgisi yerine ilahi aşkı yerleştirmeliyiz. Bu aşk ile eşte, çocukta, dinde, dünya işleri de, hepsi Allah için olacak, kalite artacak, yükselişimiz durmayacaktır. Hal ehli kişiler çoğalacak, bu kişiler söze bile gerek olmadan yaşantısı ile etkileyecek, örnek olacaktır.

Bütün ilim ve kabiliyetine rağmen, insanın şeytana üstünlüğü bu esrardadır. Şems-i Tebrizi, Hz. Mevlana'ya şöyle izah eder. “Şeytan insanı, aşkından dolayı kıskanır.”

Rabbim aşk ateşiyle pişerek hamlığımızdan kurtulmayı nasip etsin. Âmin.

(Bulunduğum ilim meclisinde, kıymetli bir hocamızın,  sohbetinin özetidir.)