13 May 2017

Atatürk’e dair lümpen sözler başka bir lümpenliği besliyor…

 

Bir kanalda yayınlanan programın ardından sosyal medya da Atatürk'ün özel hayatıyla ilgili oldukça nahoş beyanlar ve yorumlar yapıldı.

Açık açık küfür edeni de oldu, tarihçi kimliğiyle ortaya atılıp konuşulmasının topluma çokta faydası olmayan çirkin sözler edeni de.

Her daim Atatürk dönemine resmî ideolojinin ezberlerinden uzak bakmaya çabalayan birisi olsam da seviyeyi düşüren lümpen konuşmaları hiç yararlı bulmadım.

‘Kem söz sahibine aittir' derdi rahmetli babam.

İnanırım. O yüzden düşene, ölene ve cevap veremeyecek durumda olana dair sonrasında beni utandıracak kelamlar ya da tavırlar etmemeye çabalarım el verdiğince.

İtiraf etmeliyim ki insanız, benim de bu sözü uygulayamadığım şirazesi kaçan zamanlarım oldu elbet.

Lakin kime olursa olsun insan vakur olmaya çalışmalı. Hele de bir devlet adamı hele de kuralları olması gereken bir bilim adamı, bir entelektüel, bir sanatçı isen. Hele de her kulun bir günahlar yumağı misali yaşadığını bilen bir mümin isen...

Bugün aradan geçen onca zamana aldırmadan ‘falanca metresti', ‘filanca hayat kadınıydı' gibi söylentilerin kelam sayılması o yüzden bayağılıktan başka bir şey olarak gelmiyor bana.

Bu tür lümpen çıkışları tarihin bir dönemine ve karakterlerine dair yapılan bir eleştiri olarak kabul etmem mümkün değil. Öyle ya şu yakıştırmaların hangisi tarihle alakalı bilinmeyenleri aydınlatmak maksatlı bir muahezenin konusu olarak kabul edilebilirim?

Fikrine ve icraatlarına karşı olduğumuz şahsiyetlere kişisel ilişkileri üzerinden vurmak nasıl entelektüel bir faaliyet ya da bilimsel bir araştırma/analiz olarak değerlendirilebilir?

Dedikodu ve düzeysiz karalama maksatlı çabaların çoktan fani olan kişiden çok laf edeni rezil rüsva ettiği ortadayken üstelik.

Toplumda karşılığı olan kişiler üzerinden durduk yere düzeysiz tartışmalar başlatmanın provokatörlüğe eş değer bir çaba olduğunu düşünüyorum. Bunları bir döneme veya tarihsel kişilere dair eleştirel bir analizden çok kirli amaçlı bir gayret olarak okuyorum.

Bugün bu boşboğazlıkları yapan kişiler hakkında Atatürk'ü Koruma Kanuna göre yasal işlemler yapılmasından önce toplumsal edep ve ahlak temelinde hakir görülmeleri doğruluğumun işareti zaten.

Batının demokratik kurallarından önce Anadolu'nun kendi kadim ananeleri bunu gerektiriyor çünkü.

Toplumun ortak değeri olmuş şahsiyetlerin özel hayatları üzerine basit, yakışıksız, düzeysiz tartışmalara şükür ki hâlâ fazla prim vermiyoruz.

Çünkü biliyoruz, hiç kimse zemzem suyuyla yıkanmış değil.

Her kesimin kendince değerli addettiği insanlar da elbette insan ve zafiyetleri olabilir.

Atatürk gibi ölüp gidenler için bir şeyi değiştirmek mümkün değil ama yaşayanlar için bu türden zafiyetleri gördüğümüzde toplum adına uygun şekilde gereğinin yapılmasını sağlamak yine o kadim ananelerimizin gereği zaten.

Hem ‘düzeyli olmak' özeni inanıyorum ki bizlere bir şey kaybettirmez. Aksine hatayla değeri, doğruyla eğriyi, eleştiriyle küfrü, memlekete dair icraat ile özel hayatın zafiyetlerini birbirinden ayırmayı bilen kişiler olmak hepimizi daha olumlu ve sağlıklı kişiler yapar.

Bunca birbirimize vurduktan, bunca birbirimize düşürülüp, düştükten sonra öğrenmemiz gereken şey, vicdan ve adalet duygularıyla şekillenen ilkeli bir hayat yaşamadığımız sürece insanlığımızın yalpalamasına engel olamayacağız.

Ağzımızdan çıkan kelamlar arasındaki tutarsızlıklar kadar kelamlar ile pratik arasındaki uyumsuzluk unutmayalım ki en başta birbirimize duymamız gereken güveni yaralayıp, tüketiyor.

Birlik ve beraberliğe ihtiyaç duyduğumuz şu zamanlarda hepimizin birleştirici, vakur, imanlı bir dile ve zihne sahip olma durumu zor lakin zaruri oysa.

Yaşadığımız zamanların hassasiyetlerini anlamak ve ona göre tavırlar sergilemek her birimizin görevi.

Yoksa kimse Atatürk de dahil kimse eleştirilmesin demiyor, dememeli.

Lakin Atatürk'ü eleştireyim derken kantarın topuzunu kaçıranlarla onu bir gram eleştiriden uzak gören kutsayıcı bağnazların birbirinden farklarının olmadığını herkesin görmesi gerekiyor.

Eleştiri hakkına saygı ile eleştirelere tahammülün akılcı, doğru ve düzeyli eleştiriyle ilişkili olduğunu da tabii ki.

Aşırı tapınarak Atatürk'ü insanüstü bir varlığa dönüştürmeye çalışmakla, şirazesi kaymış küfür ve hakaretlerle onu yerin dibine sokmaya çalışmak aynı derecede psikolojik bir rahatsızlığın belirtisi çünkü.