15 Eylül 2020

Atatürkçülüğün şizofrenleştirdiği aydınlar ve altıokçular

Atatürkçülüğün, yandaşı aydınları şizofrenleştirmesi, beklenen tabii bir sonuçtu. Hayatları, Atatürkçü Cumhuriyet halüsinasyonları içinde geçen yaşı yarım asrı geçmiş her aydının şizofreni hastası olması mukadderdir. Çünkü, milletin yüzlerce yılda meydana getirdiği kültür ve medeniyet değerlerine yaslanmayan Atatürkçülük, geçmişi, şimdiki zamanı ve istikbâli ifade etmeyen, değişmeleri görmeyen kendi içine kapalı dogmatik ve hiçbir faydası olmayan içi boş bir ideolojidir. Dolayısıyla taraftarlarını da kendine benzeterek şizofreni hastası yapması gayet normaldir. Şizofreninin târifi şöyle hülâsa edilebilir: Alevlenme ve yatışma dönemleriyle kendini gösteren müzmin bir ruhî hastalıktır. Şizofreninin ortaya çıkmasında hastanın içinde bulunduğu çevre, psikolojik ve sosyal tesirlerin rolü vardır. Hastanın içinde yaşadığı dünyayı, yaşayagelen toplum değerlerini doğru bir şekilde selim bir akılla ve ferasetle kavrayabilme kabiliyetinden mahrum hâle getirir. İdrakinde ciddî bozukluklara yol açar. Dış dünyada olup bitenleri hatâlı değerlendirme, kendi düşünceleriyle, hatta rüya ve hezeyanlarıyla dış gerçekliği ayırmakta güçlük çekmeye başlar.

ATATÜRKÇÜLÜK PARANOYAKLAŞTIRIYOR MU?

Paranoyak hastalığı sadece ferdî olarak tezahür etmez. İdeolojik olarak da kendini gösterir. Meselâ, Atatürkçü Cumhuriyetin sebep olduğu paranoyaklar siyasî ve bürokratik bir zümre olduğu için daha tehlikelidir. Öyle ki, Atatürkçü Cumhuriyet, dikte ettiği ilke ve felsefesiyle taraftarlarını akıl hastası ediyor.  Bu tür kişiler, silah ve zorbalıkla elde ettikleri iktidarlarını kendilerinin şahsî malı olarak görür ve vermemek için çeşitli yollara başvururlar. Bunların çoğu tornadan çıkmış gibi aynı davranış özelliklerini gösterirler. Ortak hususiyetleri paranoyak olmalarıdır. Atatürkçü Cumhuriyet paranoyası, kendi ifadeleriyle “Dinci iktidarın kendilerine düşmanca davrandığı” hissine kapılmaktan ve vesayetçi iktidarlarını kaybetmekten oluşmaktadır. “Kötünün”, yani “İslâmî gelişmenin tehdidi altında bulunduklarını” söylerler. “Kendileriyle uğraşıldığı” psikozuyla zamanlarının çoğunu kışlalardaki ofislerde geçirirler. Paranoya ırsî ve zihnîdir. Atatürkçü Cumhuriyet ideolojisine tapınmaktan dolayı zamanla genetik yapıları ve zihniyetleri seleksiyona uğrayarak evrim geçirdiği için tabiî olarak bu hastalığa düçar olurlar.

PARANOYAK ATATÜRKÇÜLER

Çünkü beslendikleri merkez olan Atatürkçü Cumhuriyet, millete yabancı ideolojisi ve fiilleriyle akut halde paranoya ve paranoid ihtiva etmektedir. Paranoya çoğu zaman paranoid ve şizofreni gibi psikopatik hastalıklarla iç içedir. Bu hastaların yüksek risk ve hafif seyreden grupları vardır. Zaman zaman darbe girişiminde bulunanlar Atatürkçü Cumhuriyet paranoyasının riskli hastalarıdır. Bu hastalar dünyayı değişik kavrar, normalde olmayan sesler ve hayâller görürler. Gerçekle bağlantısı olmayan seslerin Atatürkçülük gezegeninden geldiğini, bu seslerin kendilerine komut verdiğini söylerler. Tabiî ki bu seslerin gerçekte olup olmadığını ayırt edemezler. Onlara göre etraf düşman dolu, dış dünya karışık ve anlaşılmazdır. Devamlı heyecan ve korku içindedirler. İçinde yaşadıkları devlet ve millet tarafından alâka görmediklerinin farkına vardıklarında Cumhuriyet yürüyüşleri ve Atatürkçülük kutlamalarıyla kendilerini göstermeye başlarlar. Şuur altlarında yer eden “Cumhuriyetin düşmanları irtica ve gericilik” şuurüstüne çıkar. Bu nevrotik semptomla Kemalizm'in “önderi”nin posterlerini alarak miting yapar ve yürüyüş tertiplerler. Şikayetlerini çokça Kemalizm'in anıtı önünde dile getirirler. Böylece bir nebze olsun kafalarına üşüşen düşman gölgeleri azalır, kaybettikleri Atatürkçü Cumhuriyeti sanal olarak “özümserler” ve sonra cumhurdan ayrı yaşadıkları sitelerine çekilirler.

ATATÜRKÇÜLÜĞÜ AKUT BİR HASTALIĞA DÖNÜŞTÜRENLER

Altı Okçularda ve aydınlarda baş gösteren Kemalist Cumhuriyet ve Atatürkçülük semptomu ilk günlerde hafif seyrederken birden şiddetli paranoyaya dönüşebilir. Bu durumda “Tek Parti Cumhuriyeti”ni ve vesayetçi iktidarlarını hatırlarlar. Bu hatırlayış ateşli bir nöbet hâlinde gelmeye başlar. Kimi zaman kontrol etmek güçleşebilir. Klinik vakalardan elde ettiğimiz son bulgulardan biri şizofreni ve paranoid ihtiva eden bir generalin hezeyanlarıdır: Atatürkçülük paranoyasına yakalananlarda görülen belirtiler iki başlık altında toplanır: Pozitif ve negatif belirtiler. Her hastada bu belirtiler bir arada görülmez. Hastanın yapısına göre belirtiler değişir. Meselâ paranoid olanlarda şüphecilikle ilgili belirtiler ve temalar sıkça görülür: “Mürtecî ve Osmanlıcı iktidar kendilerine kötülük yapmak isteyen güçler”dir. Bununla ilgili sesler işittiklerini söylerler. Bu sebeple halktan uzak lüks sitelerinde perdelerini kapatarak vesvese içinde “Nutuk” okumaya başlarlar. İktidardaki “Dinci ve Arapçı hükümet”in kendilerini aşçıların eliyle zehirleyecekleri zehabına kapılarak kendi yaptıkları yemekleri yerler. Odalarına, “Kemalist Cumhuriyet düşmanı iktidar” taraftarlarınca dinleme cihazları yerleştirildiğini evham ederek, temkinli konuşma psikozuna kapılırlar.

Atatürkçü paranoyak ve şizofrenilerde “toplumsal çekilme”, içine kapanma, sosyal faaliyetlerde azalma başlar ve düşünce kopuklukları görülür. “Gerici iktidarın” korkunç hayâllerini gördüklerini anlatırlar. Cumhuriyet ve Atatürkçülük hakkında konuşurken konudan konuya atlar, bir mâna ifade etmeyen kelimeleri birbiri ardına sıralayarak taraftarlarını ikna ettiklerini zannederler. Hayâli kelime ve kavram uydururlar. Bu kelime ve kavramlar gerçekleri yansıtmaz. Konuşurken iç geçirirler. Ardından hezeyan hâlinde yüksek sesle ne dediklerini bilmezler. Konuştukları mevzuun içinde ihatalı, izahlı ve gerekçeli cümleler bulunmaz. Yüzde doksan dokuzu Kemalist Cumhuriyetin ve Atatürkçülüğün “ululuğu” ve “tartışılmazlığı” üzerinedir. Bu ruh ve akıl hastalığına yakalanmalarının sebebi de şuurlarını ve akıl sistemlerini ele geçirmiş olan bu iki kelimedir.

Düşünceleri genellikle Kemalist Cumhuriyetin ve Atatürkçülüğün “büyüselliği” ve ilkeleri üstüne kuruludur. Bu hastalığa yakalanmış kişilerde gerçekle bağlantısı olmayan inanışlar sıkça görülür. “Cumhuriyet elden gidiyor. Atatürkçülük ölmedi, ölmeyecek. Atatürkçülük bizi yeniden bağımsızlığımıza kavuşturacak…”  tarzında aforizmaları cezbe hâline geçerek zikrederler.  aranoyaklarında görüldüğü gibi paranoid şizofreni olan yandaşlarında da alevlenme ve yatışma dönemlerinde farklı belirti ve bulgular ön plâna çıkar. Alevlenme döneminde özellikle düşünce ve algılama bozuklukları had safhadır. Altı Ok partisi dışında bütün partilerin, “irticacı sivil kuruluşların” kendilerine düşman olduğuna, takip edildiklerine inanırlar. Atatürkçülük halüsinasyonları çoğalmaya başlayınca ellerine bayrak alıp meydanlarda bağırmaya başlarlar.

ATATÜRKÇÜLÜĞÜ KORUMAYA ÇALIŞMAK PARANOİD BELİRTİSİDİR

Bu hastalar evlerine ait mesuliyetlerini yerine getiremezler. Fakat ilginçtir ki en çok mesuliyet duydukları ve ifa ettikleri iki şey vardır: Kemalist Cumhuriyet ve Atatürkçülük. Bu haller, paranoyanın bir sonraki safhası olan paranoid şizofreninin temel belirtileridir. Düşünmek, kavramak, nükte yapmak, problem çözmek gibi pek çok zihnî faaliyetlerden mahrumdurlar. Atatürkçü Cumhuriyet'in, Altı Ok'çuları ve aydınları paranoid şizofreni yaptığına dair şu vaka yeterli bir delildir: Bir mekânda Kemalizm'in “anıtına” çelenk koymak yüzünden arbede yaşanır. Altı Ok'çu partinin başkanı tören meydanında bulunan subaylara dönerek, “Sizin korumanız gereken Cumhuriyet'e biz sahip çıkıyoruz. Burada biraz önce çakma bir tören yapıldı. Beş dakikalık törene tahammül edemeyen bir zihniyetle karşı karşıyayız. Atatürkçülüğü koruması gereken kişi sizlersiniz” diyerek, nevrotik semptomlar ihtiva eden nidalar getirir.

Atatürkçü paranoidlerde (paranoya hâlinin ilerlemişi) tarihin doğru okunmasını engelleme hastalığı akut haldedir. Suçluların cinayet âletleri üzerindeki parmak izlerini sildikleri gibi, Kemalist Cumhuriyete dair ne kadar hukuksuzluk ve zulüm belgeleri varsa müfredat ve arşivlerden kaldırırlar. Dahası var; Müslüman cumhurun tarihine ve mâzisine dair ne varsa silerler. Gerçekler yok edilerek yerine Resmî Cumhuriyet yanılgıları yerleştirilir.

Zorbalıkla elde ettikleri devlet eliyle Osmanlı arşivlerini, Osmanlıca kitapları toplayıp yaktırırlar. İslâm mâziden kalma bütün câmileri, çeşmeleri, türbeleri, külliyeleri yıkmak yerine, “Resmî Cumhuriyet ve Kemalizm tarihi” yazdırarak, cumhurun hâfızasını bir defada kolay yoldan silmeye çalışırlar ve daha önce var olan her şeyi gayr-ı resmî ve kanun dışı ilân ederler. Öyle ki, azılı paranoid seviyesine gelmiş Altı Ok'çu aydınlar alfabe inkılâbını yaptıklarını övünerek anlatırlar.

Atatürkçü paranoyak ve paranoid şizofreniler aslında küçük ve mutlu (!) hegemonik bir azınlıktır. Atatürkçülük hastalığının pençesinden kurtulmaları zor gibi görünüyor. Çünkü “Cumhuriyetime ve Atatürkçülüğüme dokundurtmam” halüsinasyonları bir nöbet hâlinde gelmeye başlayınca doğruca Başmezara koşarlar. Bu hastaların en çok kullandıkları bir slogan da “Cumhuriyetin kazanımları”dır. Şuur altlarına o kadar yerleşmiş ki paranoid davranışın akut belirtisi olarak, konuştukları her beş cümleden dördü “Atatürkçü Cumhuriyetin kazanımları” lafzıdır.

Bu hastaların askerî zümresinden olanların hiçbir dış ülkeyi işgal ettikleri görülmemiştir.  Fakat içinde semirdikleri ülkelerini işgal ederler ki, paranoyak ve paranoid davranışın en ileri hallerindendir. “Yabancı düşman” la savaşmazlar, kolayca ezecekleri “İç düşman”la savaşırlar. Cumhuriyet ve Atatürkçülük hastalığına yakalanmış Altı Okçularda ve aydınlarda sıkça görülen bir başka paranoya nöbeti de “Etrafımız irticai düşmanla çevrili” psikopatlığıdır. Psikopat: Başkalarına karşı hiçbir vicdan azabı duymayan, acımayan kişilik bozukluğu olup, fasit bir daire hâline getirdiği mesele ve düşünceleri takıntıya dönüştüren ruh ve akıl hastasıdır. Kemalist Cumhuriyet ve Atatürkçülük psikopatlığı da böyledir. Şiddet yanlısı, antimillet ve saldırgandırlar. Ülkemizde çok gürültü koparan bir zümredir. Ekmeğini yiyip suyunu içtikleri milletin hayatlarını karartmakta son derece başarılı olan bu kurtlaşmış zümre, gayelerine ulaşmak için balta bıçak kullanmazlar. En büyük silahları darbeyle korkutmak, fişlemek ve psikolojik işkencedir.

ATATÜRKÇÜLÜK RUH HASTASI MI EDİYOR?

Bu hastalar, ilke ve İnkılâplarını psikopatlığın en acımasız usulleriyle dayatırlar. Karakterlerine sinmiş inanç bozukluğu yüzünden sürekli hile ve sahtekârlıkla siyaset yapar, yalan söyler ve manipüle ederler. Tedavileri zordur. Hattâ umutsuz vakalardır. Sık sık iktidar nevrozları görülür. Histeri nöbetleri geldiğinde Cumhuriyet mitingleri düzenlerler. Bu nevrotik halleri ileri safhada depresif nevroz ve fobi nevroza dönüşür ki, yeryüzünde gelmiş geçmiş en büyük kutsalın Atatürkçülük olduğunu iddia etmeye başlarlar.

Bu hastalar aynı tip davranışlar ve ritüellerle kendini gösterirler. Cumhuriyet karnavalları ve Başmezar ayinleri bunlardan birkaçıdır. Bunların sinir sistemleri taptıkları Kemalizm'in dogmalarına ayarlı olarak refleks gösterir. Son günlerde ruhî travma geçirmeleri Cumhuriyet ve Atatürkçülüğe dair gördükleri hayâl ve seslerin kendilerini tatmin etmez oluşundandır. Atatürkçü Cumhuriyet psikopatlarını Altı Ok partisinde ve medyada bol miktarda görmek mümkün. Üniversitelerde de mebzul miktarda vardır bu hastalardan.

Mesele şu: Atatürkçülük yapanlar, “Din- Mübin-i İslâm” ve “Vatan-ı İslâmiyye şiarıyla Millî Mücadele'ye öncülük eden ve “… Türkiye Büyük Millet Meclisi, mübarek Cuma günü açılacak, bütün mebuslarla Hacı Bayram Câmii'nde Cuma namazı kılınacak, Kur'an ve namazın nurlarından feyz alınacaktır. (…) Mukaddes ve yaralanmış vatanımızın her köşesinde aynı sûrette bugünden itibaren Kur'an hatimleri ve Buhari-i Şerifler okunmasına başlanacaktır…”  diyen Kuvvacı, yâni millîci (İslâmcı demek) Mustafa Kemal'i tanımışlar mıdır? Niye “Atatürkçülüğe” ve Kemalizm'e” dönüştüğünü araştırmışlar mıdır?