13 Ekim 2018

Ateizm 2.0: Yeni sürüm fesat çalışması olarak deizm

Bir insan benimsemediği ve sevmediği bir konuya vakit ayırmayı, onun hakkında konuşmayı sevmez. Normal olan budur. Ancak gördüğüm ateistlerin birçoğu, inanmadıklarını söyledikleri din ve Allah hakkında neredeyse dindar bir insandan daha fazla konuşuyorlar. Bunu görünce, inanmadıklarını söyledikleri halde, Allah'a ve dinlere karşı bu güçlü ilgileri, aslında bilinçaltlarında Allah'ın varlığına olan inançlarının bir tezahürü olduğu kanısına varıyorum. Gerçek sıkıntının ise, aslında Allah'ın varlığına inanmakla birlikte O'na kul olmayı kabullenmeyişten kaynaklandığını düşünüyorum.

Ateizme sebep olan başka bir düşünce ise, kendilerini ifade edebilecekleri bir uğraş sahibi olmayanlarda görülebilen farklı olma ve ilgi görme dürtüsüyle yaşanan olgunlaşmamış ergensel bir duygunun ürünüdür. Bu kişiler farklı olma hislerini beslediği için, tenkit edilmekten bile hoşlanırlar. Gösterilecek en iyi tutum oralı olmamak olacaktır. İlgi görmezlerse kısa sürede ateizmden vazgeçeceklerdir.

Deizm ise, başlangıcında ateistler tarafından bile pek itibar edilmeyen bir düşünce olmasına karşın, bahsettiğim ateistlerdeki gizli Allah inancının bir itirafı gibidir. Aynı zamanda tehlikeli bir taktik olarak hızlı bir şekilde ateizminde önüne geçecek şekilde desteklenmeye başlanmıştır. Bu desteğin artmasıyla deizm derneğini bile birkaç hafta önce kurdurmuşlardır.

Deizmi benimseyen kitleleri iki sınıfa ayırmak mümkündür. Bunlardan ilki “ne şiş yansın, ne kebap!” mantığı ile hareket eden, artan İslamofobik saldırılar ve kara propaganda çalışmaları karşısında mücadele ederek dinlerine sahip çıkmak yerine, Müslümanlığından utanıp kolaycılığı seçerek küresel statükoya boyun eğenler veya benzer bir biçimde, dini bilgi ve altyapısı yetersiz olması nedeniyle arkadaş çevresine de uyum sağlamak adına, Allah'ı inkârda etmediği için, daha “masum” gördüğü deizme yönelen kişilerdir.  Bu ilk zümrenin doğru tebliğ yöntemleri ile bilgilendirilerek ve cesaretlendirilerek tekrar dinlerine dönebileceklerine inanıyorum.

İkinci zümre ise, önceden kendini ateist olarak tanımlamasına rağmen ve deizmi küçük görüyor oluşuna mukabil; deizmin Allah'a isyan hususunda daha derin bir teoriye sahip olduğunu keşfetmesi ile deizme yönelen kişilerdir. Çünkü ateizm, Allah'ın varlığını tamamen inkâr etme düşüncesine dayanırken, deizmde (haşa) “Evet Allah, sen varsın, ama bana karışamazsın. Ben sana kul olmayacağım, tam aksine ben sana nasıl inanacağıma ve senin nasıl tanımlayacağıma kendim karar vereceğim, böylece sen benim kulum olacaksın!” düşüncesi ile daha büyük bir kibir, öfke ve benlik duygusu hâkimdir. Bu kesim, kendisini ateist olarak tanımladığı zamanlarda, yazımızın ilk paragrafında belirttiğimiz şekilde inanmadığı halde dinlerle uğraşmasına açıklama getiremiyorken, artık açıktan öfke kusarak dinlere saldırabilecek, kibrini ve egosunu rahatlıkla şişirebilecektir.

Deizm, yenidünya düzeni kurmak isteyen küresel şeytanilerin, dinleri yıkma projesi ve kurmak istedikleri dünya devletinin resmi ideolojisidir. Pkk/Pyd terör örgütü destekçilerinden duymaya alıştığımız kardeşlik, barış, eşitlik, demokrasi, iyilik gibi sempatik söylevleri fesat çalışmalarına argüman yapmaya çalışırlar. Deizm derneğinin sloganı da benzer şekildedir. “Bütün dünya vatanımız, tüm insanlar kardeşimiz.”

Tüm insanlar kardeşimiz deseler de hem ateistler, hem de deistlerin şahin kanadı, inananları olduğu gibi kabullenemezler. Onlara bazıları rencide edici olmasına rağmen, inançlarıyla ilgili onlarca soru sorarlar.  Bir takım iyi niyetli Müslüman arkadaşlarda kendilerine sorulan sorulara, yine benzeri felsefik/bilimsel yaklaşımlarla ve daha güçlü mantıksal önermeler kurarak cevaplar vermeye çalışırlar ve başarılı cevaplarda üretirler. Buna rağmen verdikleri cevaplar o kişilerin imana gelmesine yol açmaz. Faydası ancak kafası karışmış ve öğrenmek niyetiyle cevap arayanlara karşı olur. Ama bu tip soruları soranların niyeti, üzüm yemek değil bağcıyı dövmek misali cevap bulmak değil sadece fitne tohumları ekmek ise eğer; ne kadar cevap üretirsen üret karşılaştığın şey ardı arkasına gelen yeni sorular olacaktır. Bu sebeple bu şahıslara cevap üretmek değil, sorulara soru ile karşılık verme taktiğine gidilmelidir. Mesela “Allah melekleri neden yarattı? Zaten her şeyi yapmaya gücü yetmiyor mu?” diye soru soran bir ateiste meleklerin yaratılış hikmetlerini anlatmak abesle iştigal etmek olur. Çünkü o kişi meleklere zaten iman ediyor değildir. Bunun yerine sorduğu soruya karşılık “Siz Allah'a inanıyor musunuz?” diye karşı soru sormak gerekir. O da muhtemelen “Hayır, ben deney ve gözlem yoluyla kanıtlanabilir bilimsel gerçeklere inanırım” falan diyecektir. Bu cevabına binaen o kişiye “Madem Allah'a inanmıyorsun. O zaman inanmadığın Allah'ın, inanmadığın melekleri yaratmış olması seni neden ilgilendiriyor? Gel önce seninle Allah'ı konuşalım” denebilir.

Ancak bir Müslüman için imanın ispat ve delile dayanmasına gerek yoktur. İman evvela güven ve samimiyet gerektirir. İnanç için, sürekli delil üretmek emek israfından başka bir anlam ifade etmez. Delil bulmaya ilminin yetmediği bir soru ile karşılaşırsan ne yapacaksın? Tabii ki güvendiğin Allah'a inanmaya devam edeceksin.

Yaratılanlardaki muhteşem yaratılış sanatından örnekler sunarak, “Biz varız, demek ki bir yaratan var” demek yerine “Yaratıcı var ki biz varız.”  düşüncesini benimsemek daha üstün ve isabetli bir yaklaşım olacaktır. Rivayete göre evvel zamanlarda bir kasabanın yakınından geçen kervanı gören yaşlı bir kadın, kervandaki develerin çokluğundan ne taşıdıklarını merak etmiş. Kervancıyı görüp ne taşıdıklarını sormuş. Kervancıda övünç içinde. “Bu develerin her birinde Allah'ın varlığını ispat eden delillerle dolu kitaplar yüklüdür.” cevabını verince, yaşlı kadın bir gülme krizine girmiş. Kervandakiler, birazda kızarak neden bu kadar güldüğünü sormuşlar. O ise birden ciddileşerek. “Allah'ın varlığı bu kadar aşikârken, develerdeki kitapları yazanların garipliğine gülerim” demiş.

Bu konuda Hz. Mevlana'da Mesnevi adlı esrinde “Vahiyden olmayan konuşma hevestendir” diyerek mantık, felsefe, delil gibi yaklaşımlarla insanları ikna etme sürecini taşıma suyun bereketsizliğine benzetir ve aklın her karşı delile karşı, kendi yeni delilini kısa sürede üreteceğini savunur.  Bu sebeple kalplerin ancak vahiy ile iman edeceğini savunarak, Kuran ilmini göklerden gelen yağmur suyuna benzetir.

Öyleyse aklımıza deistlere sormak üzere gelen onlarca soruyu buradan sıralamak yerine, biz vahiyle kalpler nurlansın duası ile güzel Allah'ımızın ilgili ayetini sizlere sunalım:

“İnsan, kendisinin başıboş bırakılacağını mı sanır?” (Kıyame 36)