26 Mart 2017

Atların donu ve yönü

1_72Sencer Divitçioğlu diyor ki, “Kül Tigin'in üzerine binip savaştığı atlar sadece dört renktir; boz, toruğ (doru), ak ve yağız. Boz, gri anlamından çok gris cendré (Giraud); yani küle çalan boz renk olmalıdır. Pelliot da aynı fikirdedir; “maviden çok griye çalan” diyor. Cichocki ise bu renge “bozgök” diyor. Sanırım haklıdırlar. Gerçekten boz renginin maviye çalan bir yanı olmalıdır. Ama belki de boz, mavi (kök) renginin öbür adıdır (…) Kök Türkler Tengri'den (ve) kendilerinden (…) söz ederken hep “kök” sıfatı kullanıyorlardı da, at rengine gelince ona “boz” diyorlardı (…) At renkleri ile yapılan savaşlara dayanarak, Kök Türklerde de batının ak, kuzeyin yağızla temsil edildiği muhakkak gibi. Geriye kalıyor, Kül Tigin'in iki kez bindiği boz atlarla doğuya, bir kez bindiği doru atla güneye sefer yapıp yapmadığını bilmek (…) Kül Tigin (…) boz atına binerek Kitanlar ile Tatabilere, doru atına binerek Ong Tutuk komutasındaki Çin ordusuna karşı savaşmıştır. Böylece, Kök Türklerin de doğuyu boz, güneyi doru, batıyı ak ve kuzeyi yağız ile simgelemiş olduklarını ileri sürebilirim (gibi geliyor bana). Tıpkı, Hunlarda olduğu gibi... Mete'nin Çin İmparatorluğunu kuşatması sırasında, atlarını renklerine göre dört bucağa yerleştirdiğine dair elimizde bir Çin belgesi var (…) Atlarla birlikte Kök Türk ili renklenmiş oluyor. Bundan böyle, atlar ve insanlar gittikleri ve savaştıkları yer ve yönlere göre renk alacaklar. Renklenme ise acunsal gösterilenin göstereni demektir” (Sencer Divitçioğlu, Kök Türkler, Yapı Kredi Yayınları, 2000: 110-112).

Divitçioğlu'nun vurguladığı “renk-yön-at” ilişkisi başka kaynaklarda da yer alıyor. Sencer Divitçioğlu'nun vurgularının önemi, kanaatimce at-yön-renk-toplumsal dizilişi teolojiyle birleştiren şemalarından kaynaklanıyor. Divitçioğlu'nun bu şemalarına biraz sonra yer vereceğim. Çünkü önce yazarın Kök Türk'ün yer ve gök tasavvurunu nasıl anladığına değinmek gerekir. Divitçioğlu'na göre, Kök Türkler, sefer yaptıkları ülkelere hiçbir zaman Türk ili dememişlerdir. Türk ili, “Doğuda gün (güneş) doğuşundan, güneyde gün (güneş) orta-yarısına, batıda gün (güneş) batışından, kuzeyde gece orta-yarısına dek” bir bölgeyi ifade etmektedir. Bu bölge dört sabit noktanın belirlenmesinden oluşmaktadır. Kök Türkler bunu yaparken yüzlerini güneşin doğuş mahalline (doğuya) döndürdüklerinden, güneyi sağlarına, batıyı arkalarına, kuzeyi sollarına almış oluyorlar. Böylece dört noktadan geometrik yeri imleyen bir dörtgen (kare) ile bu kareyi dörde bölen köşegenler ortaya çıkmaktadır. Türkler gün ve geceyi dörde bölmekte; her bir bölümü de bir yönle ve bölgeyle izah etmektedir. Yönler kare bölgelerle belirlenmektedir. Bu şekliyle yeryüzü dört kare içeren kare olarak tasarlanmaktadır. Divitçioğlu başka bir yerde “il içinde il olabilir” demektedir. Sencer Divitçioğlu, gökyüzü hakkında ise, “kesinkes bir kanaatim yok” demişse de “Kök Türk kereküsü (çadırı) kubbe biçimindedir, öyle ise göğü de kubbe biçiminde olmalıdır” şeklindeki görüşü benimser. Bu görüşü “tügünük'ten (baca deliği) ötürü” makul görmektedir.

Aşağıdaki şekiller Sencer Divitçioğlu'nun, Kök Türkler kitabından alınmıştır (2000: 105, 107, 112, 113).

 

Divitçioğlu'nun renk şemalarından bahsedebiliriz. Şemaları aşağıda vereceğim. Divitçioğlu, bu şemaları nasıl okumamız gerektiğini şöyle izah eder: “Şemayı sağdan sola doğru okursak, Kök Türklerin il-yaygın ve acun-uzamlı ilinde, Tengri'nin (göğün) ve doğunun varlığının Ötüken'i, Ötüken'in varlığının güneyi, güneyin varlığının da batının ve kuzeyin varlığını gerektirdiğini saptarız. Tengri (gök) ve doğu tek indirgenmez olandır, gerisi hep ona indirgenir. Böylece Tengri'nin var oluşuyla, il-acundaki beş sayal nokta belirlenmiş olur. İç-Asya oikoumené'ninde gök ve doğu öyle bir dünya görüşüdür ki, Kök Türk Kağan kerekülerinin kapıları hep doğuya doğru açılır. Cengiz Han'ın budununun adı Köke Mongoldur. Altın Ordu Hanlığı'ndan sonra kurulan devletlerden birinin adı da (XIV. yüzyıl) Kök Ordu'dur” (Divitçioğlu, 2000: 113).

 2_55 

Kitapta yukardan beri özetlediğim bölümü vuzuha kavuşturan Kök Türk'ün “Weltanschauunu”unu anlamamızı sağlayan bir şema daha var ama o şemayı bu yazıya aktarmayacağım. Divitçioğlu'na göre Kök Türk, 1) budun, 2) iliğ (il), 3) törüğ (töre) kavramından ay­rılmaz. Budun, il ve töre üçlüsü, il-yaygın mekân-zemin üzerinde Tengri ile iletişim kurarak acun-uzamlı olur. Tengri, Ötüken'i (ve Doğu'yu) varlığa çıkarır. Ötüken zemininde her öğe (budun, il, törü) birbirlerini gerektirir. Budun (ili), il (budunu); il (törüyü), törü (ili) ve budun (törüyü), törü (budunu) icbar eder. Tengri, Ötüken'i, budunu, ili, törüyü (ve de kağanı) yaratır. Kök Türk toplumunda tek kadiri mutlak olan Tengri'dir. Kağan da Kül Tigin Yazıtları'nda Tengri'den gelir: “Tengri'den olmuş Türk Bilge Kağan bu zamanda hüküm sürdüm” (Divitçioğlu, 2000: 117).

Hz. Musa (as), kavmine sarı inek kesmelerini emretmişti. Merkezin rengi sarıdır. Doğu'nun, umudun, inancın rengi mavi-yeşildir. Kuzeyin, kışın rengi kara; güneyin rengi kızıldır. Diyar-ı Rum'un rengi aktır. Müslüman Oğuz'a Türkmen dediler. Türkmen'i bu İl'e töre göndermiştir.