05 Eylül 2015

Avrupa Birliği’nde aslında ne oldu?

Avrupa Birliği, 1993'te yürürlüğe giren Maastricht Antlaşması'yla resmen kurulduğunda “Avrupalı kimliği” söylemi romantik biçimde siyasette yer almaya başlamıştı bile. Yazar, akademisyen ve siyasetçiler “dünyanın süper gücü” olacak bir çeşit “Avrupa Konfederasyonu”nun rüyasını görüyorlardı.

Tek bir devlet gibi hareket eden bir Avrupa'ya duyulan özlem, AB'nin kuruluşuyla yerini coşkuya bırakıyordu. Ne var ki bu coşku, kısa zaman sonra yerini endişeye bırakacaktı.

Ortak para birimi olarak “euro”ya geçilmesi, Avrupa projesinin diğer önemli ayağını teşkil ediyordu. Euro, özellikle Fransa ve Almanya'da yaşayan insanların alım gücünü beklenenden çok daha fazla düşürdü.

AB ülkelerinde bu geçişi hala bir devalüasyon olarak görenlerin sayısı hayli fazla. Vatandaşlar bu ekonomik darbeyi sineye çekseler de unutmadılar.  Daha sonraki ekonomik sıkıntılarda bu detayı sık sık hatırlayacaklardı.

Başta AB'ye aday ülke konumundaki Türkiye olmak üzere, kendi dışında kalan tüm ülkelere katılımcı demokrasi ve çoğulculuk dersi vermeye kalkan Avrupa Birliği, Fransa-Almanya ikilisinin güdümünden kurtulamadı.

Bu iki ülkenin tahakküm kurarak AB'ye yön vermesi sıkça eleştirildi ve birliğin diğer pek çok ülkesinde rahatsızlıklara neden oldu, hala oluyor. Birliğin varlığını devam ettirebilmesi adına bazı avantajlar içerse de, bu durumun açtığı çatlaklar daha da büyüyecek gibi.

Avrupa'da yaşayan göçmenlere karşı uyum/entegrasyon adına uygulanan asimilasyon faaliyetleri, “ulusal kimlik ve Avrupalılık” vurgularıyla devlet tarafından kurumsallaştırıldı ve politikalarda sertlik tercih edildi.

Göçmen politikalarındaki hoyratlık, 11 Eylül konjonktürüyle birleştirildiğinde okların İslam'ı hedef alması kaçınılmaz oluyordu. Özellikle 2000'li yıllar Avrupalıların göçmenler ve İslam konusunda bilenmesi ve tahrik edilmeleriyle geçildi.

Devletlerin baskılarına ve sert göçmen politikalarına maruz kalan Müslümanlar, diğer yandan ırkçı saldırıların hedefi oldular.

2008 küresel ekonomik krizinin sırasıyla İrlanda, Yunanistan, İtalya ve Portekiz'i pençesine düşürmesiyle AB içinde kavgalar başladı.

İflastan kurtarma amacıyla sunulan krediler, fonlar, kurtuluş reçeteleri ve kemer sıkma politikaları derken Yunanistan yapboz tahtasına döndü. İktidara gelen partiler bile kolayca dağılır halde. Yunanistan ve Almanya arasındaki gerilimler birlik ülkelerinin içindeki çatlakları daha da artıracak gibi görünüyor.

Ortadoğu ve Magrib'teki çatışmalar ile açlık/yoksulluk sonucu vatanlarından ayrılan göçmen ve mültecilerin Avrupa'ya yönelmesiyle, Euro bölgesindeki krizlere bir de Schengen bölgesi krizleri ekleniyor. İtalya-Fransa, Yunanistan-Almanya ülkeler birbirlerine olumsuz tavır takınıyorlar.

Göçmenlerin Avrupa'ya gelişlerinde daha çok İspanya, İtalya ve Yunanistan gibi ülkeler üzerinden geçiş yapmalarının gayet doğal bir sonuç olduğunu belirtelim. Diğer yandan, bu şekilde devam ederse Schengen vizesi tarihe karışabilir.

Fransa'nın geri dönüşüyle kıtanın geleceğini NATO yörüngesine oturtan AB yöneticileri, önce Gürcistan, akabinde de Ukrayna krizlerinde NATO'dan yüz bulamayınca ortada kaldılar. Rusya karşısında etkili bir direniş gösteremeyeceklerini de ilan etmiş oldular.

Euro'ya geçişle başlayıp 2008 kriziyle büyüyen ekonomik sorunlar sosyal dönüşümlerin de hızlanmasına yol açıyor. Avrupa'da çoğunlukla sağcı veya milliyetçi partilerin iktidara gelmesi bu ekonomik ve siyasi süreçlerin meyvesidir.

Hükümet tarafından eleştirilse de, Almanya'da ortaya çıkan İslam karşıtı PEGIDA hareketinin ortaya çıkışı da ne ekonomiden, ne de devlet politikalarından bağımsızdır. Vaktiyle kullanılan sert söylemler ve uygulamalar, ekonominin kötü zamanında göçmenlere nefret olarak dönüyor.

Avrupalılık, Avrupa kimliği, Avrupalı değerler gibi söylemleri ortaya çıkaran Avrupa Birliği ideali bugün yerine çatlakları onarmaya dair endişelere bıraktı. Hem ABD'ye, hem de Rusya'ya bağımlı olan bu ülkeler mesailerinin çoğunu içerideki büyük sorunlara harcıyorlar. Artık “Avrupalılık” projelerinin önemli bir kısmının iptal olduğunu düşünmek çok uzak değil.

Bu durumun sebep olacağı yorgunluk pek çok yeni gelişmeyi doğurabilir. Avrupa Birliği sona ererse, Avrupalı ayrılıkçı hareketler daha görünür hale gelebilir. Bu şekilde, Avrupa'da haritaların değiştiğine şahit olabiliriz.