24 Kasım 2015

Avrupa ve Pirus Zaferi

DAEŞ denilen bir yapı var, Ankara'da, Paris'te, Lübnan'da, Nijerya'da saldırılar yapıyor. İslam adına yaparken aslında İslam'ı kalbinden vuruyor.

İslam artık sadece Ortadoğu da konuşlu bir din değil. Dünyada insanın yaşadığı her yerde artık Müslümanlar var. Dünyanı dört bir yanında İslâm adına işlenen cinayetlerde katledilen veya katledilmek istenen diğer dinlerden ve ya inançlardan insanlar değil, bizzat rahmet dininin insanlara getirdiği yüce değerlerdir. Yaşanan katliamları İslam'ın onaylamadığı gibi herhangi bir dinin, inancın onaylaması mümkün değildir. Ancak bu saldırılar üzerinden İslam'ın, Kur'anın, Hz. Peygamber'in (s.a.s) itham altında bırakılması ve bütün Müslümanların bu konuda suçlu konuma düşürülmesi üzerinde durulması gereken en önemli konudur kanaatimce…

 İslamofobi endüstrisini üretenler yeni ikinci aşamaya doğru hızlı adımlar atıyorlar. Avrupa'da İslam'ın hızla ilerlemesi, birçok alanlarda Müslümanların iyi yerlere gelmesi, Avrupa demografisinin İslam lehine değişiyor olması İslam'a düşman yapıların yükselmesine, faşizmin hortlamasına yol açıyor.

 Avrupa Hıristiyanlıktan, Ortadoğu İslam'dan ibaret değil artık. Değişen dünyayı okuyamayanların, küreselleşmeyi anlayamaması, giderek katılaşan tutum ve davranışlar insanlığa yeni bir ayrıştırmaya doğru sürüklüyor. Paris saldırıları münasebetiyle olan da bu zaten. Fransız idarecilerinin tavır ve davranışları da bunu ispatlar gibi, Avrupa'nın diğer ülkelerinin de bu eksende hareket etmesi sorunun daha da katmerlenmesine yol açacak. Romanya devletinin açıklamaları ve göçmenlere yönelik politikalarda ki sertleşme de artık ben buradayım dercesine sert bir hal aldı. Yunan Sahil güvenliğinin lastik sığınmacı botlarını patlatma çabasına ait görüntüler bu utancı var gücüyle dünyaya ilan ediyor. Batı Ortadoğu da yaktığı ateşin kendisini yakmaya başladığını fark etti mi, inanmıyorum. Lakin görünen o ki, Avrupa'nın faşist damarı kabarıyor.

 Geçtiğimiz gün Papa Franciscus, ilk olarak geçen yıl dile getirdiği, "Biz, parça parça üçüncü dünya savaşındayız" ifadelerini, Paris'te geçen hafta eşzamanlı gerçekleştirilen terör saldırılarının ardından tekrar gündeme getirdi. Haftalık konuşmalarının büyük bölümünde çatışmaların son bulması için barış dileyen Papa statüsündeki bir din adamının, "savaş" kelimesini bu şekilde cüretkârca telaffuz etmesi, başta Müslüman dünyası olmak üzere birçok çevrede endişe ile karşılanmalı. Zira şiddet ve çatışma sarmalının Suriye'den Fransa'nın başkentine kadar uzandığı, sığınmacı krizinin iyice derinleştiği bir ortamda, Papa gibi etkili bir din adamının "barış ve sükunet" ifadeleri yerine  "savaş" sözcüğünü kullanması tehlike çanlarının çaldığının anlaşılması için yeter de artar bir sebep artık.

 Dünyada vekâleten sürdürülen bir savaştan bahsediyorduk. Papa'nın bu ifadeleri vekâletin asalete döneceği yönünde korkmamızı gerektiriyor. Zira Rusya'nın savaşa bizzat dâhil olması, Türkmenlere yönelik saldırılar bunu gösteriyor.

Avrupa bir Pirus zafer kazanabilir, ama insanlığını kaybetmiş bir zaferden ne beklenebilir ki. Hadi Pirus'un zaferini yeniden hatırlayalım o pişmanlığına yeniden düşmeden.

Pirus zaferi, yıkıcı büyüklükte kayıplar pahasına kazanılan bir zaferdir. Kazanılan zaferin verilen kayıplardan sonra anlamsız hale gelmesini de  ifade eder aslında.

MÖ 280 ve MÖ 279 yıllarında Grek kolonisi Tarentum Kralı Pirus Roma'ya saldırır ve ne pahasına olursa olsun savaşı kazanmak için her şeyini feda eder, savaşın sonunda Pirus, savaşı kazanır.

Pirus'un bu zaferin ardından “Tanrım, bir daha böyle bir zafer verme” dediği söylenir.

 Avrupa yeni bir Pirus zaferi kazanabileceğini sanıyorsa yanılıyor. Hatta bunu en üst düzeyde düşünüyorsa kazanabilir, ama kayıpları kazancından daha büyük olacaktır.

 Dünya yeni bir Pirus zaferini ya da Pirus pişmanlığını kaldıramaz. Öyleyse görev dünyanın siyaset ve düşünce adamlarına düşüyor. İnsanlık için Pirus'lara dur denmeli...