01 Mart 2018

Ayaklı kütüphane

Mahmut Toptaş Hoca'nın ebat olarak küçük fakat muhteva olarak büyük bir kitabı var: “Tanıdığım Ünsüzler”.

Kitabın sadece adı değil muhtevası da okura şunu söylüyor “Etrafımızda öyle ünsüzler var ki nice ünlülere taş çıkartır. Bir insanla tanışıp kaynaşmak için o insanın ille de ünlü olması gerekmez.Tanışıp kaynaşmada ün arayan kişi, insan kaynaklarının zengin hazinesinden mahrumdur. Hatta ünlü olmak bir insanı bütün yönleriyle tanımayı neredeyse imkansız kılar”.

Ömrünü şöhret peşinde heba etmiş fakat şöhret merdivenlerinde tökezlemiş nice ünsüzler olduğu gibi, şöhrete teveccüh, alkışa tenezzül ve teşhire tevessül etmeyen nice ünsüzler de mevcuttur. Öyle insanlarda vardır ki çok önemli işler yaparlar fakat etrafındaki insanlar onlara kör ve sağır kesilirler. Erbabı kalem olmak bir noktada keşşaf ü âlem olmaktır. Yani insanların göremediği şeyleri görmeye, duyamadığı şeyleri duymaya çalışmaktır. Halkın gören gözü, işiten kulağı ve haykıran sesi olmak tam buradan başlar.

Erdemli ve zengin insan kaynakları bakımından ülkemiz için hiç tereddüt etmeden şunu diyebiliriz. Ülkemizin üç tarafı denizlerle, dört tarafı da erdemli, kıymetli ve faziletli insanlarla çevrilidir.Etrafımıza bu gözlerle baktığımızda bize ümit aşısı olacak sayısız güzelliklerle karşılaşırız. Bu nokta da göstereceğimiz gayret bizi hayret makamına yükseltecektir.

Şimdi aslen Mardinli olup, Sütlüce'de yaşayan, on parmağında on marifet bulunan, iyi bir yüzücü, mahir bir aşçı olan, ömrünü ve bütün servetini misafirlerine ve kitaplarına adayan, yaşayışıyla benim servetim de, saadetim de, nimetim de kitaplarımdır diyen İsmet Bozdemir ağabeyi tanıyıp da hayret etmemek mümkün mü?

O kitabın hem kurdu hem de yurdu. Onun derdi de kitap, dermanı da kitap. 1970 yılından beri kitap biriktiriyor. Aldığı kitapları okumadan rafa koymuyor. Bu zamana kadar tam 30 bin kitap biriktirmiş. O bir ilkokul mezunu tam bir kitap meftunu. Bizim oralarda İsmet abi gibiler için çarıklı entelektüel derler. İsmet abinin davası da, sevdası da, kavgası da kitapları. Ben onun evinde aldığım kitap kokusunu hiçbir sahafta almadım. İsmet abide iyi bir okuyucu olmanın bütün güzellikleri mevcut. Kitaplarla haşır neşir olmak ona katıksız bir tevazu kazandırmış. 3 saat birlikte oturduk, dilinden hep hikmet ve ibret dolu sözler döküldü. Kar suları gibi saf ve temiz cümleler kurdu. Kendisini ziyaret eden misafirlerden duyduğu sevinç ve heyecanı anlatırken; Galatasaray, Fenerbahçe derbisini anlatan İlker Yasin'den daha heyecanlı idi.

İsmet abi görebildiğim kadarıyla iyi bir siyer, tarih ve mutfak okuması yapmış. Osmanlı mutfağını adeta yutmuş. Bu konuda söyleyecek epey sözü var. Mesela diyor ki Osmanlı mutfağı şifa kaynağıdır. Osmanlı mutfağı ile beslenen birisi Alzheimer (Alzaymır)

 hastalığından fersah fersah uzaktır. Osmanlı padişahlarına yemekler bir gün dinlendirilir, öyle sunulurdu. Osmanlı mutfağı kuyruk yağından azami derece de istifade ederdi. İsmet abinin kendi elleriyle yapıp bize ikram ettiği kelle paça çorbasındaki tarifsiz lezzet onun bu alanı sadece teorisiyle değil, pratiğiyle de meşgul olduğunu açıkça ortaya koyar. Evi adeta bir kainat eczanesi.

Kitap kokusu, tavşan kanı çay ve 1930'ların plakları, herhalde muhteşem üçlü diye buna denir. İsmet abi de sadece asırlık kitaplar değil, asırlık plaklar, gazeteler, dergiler ve saatler de mevcut. Maşallah evi tam bir kültür hazinesi.

Gelişim Üniversitesi öğretim üyesi ve 15 Temmuz gazisi sevgili dostum Mustafa Yurttadur hocam bizi buraya getirmekle ne kadar da iyi etmiş. Elinde olmayan nimetlere üzülüp isyan eden insanlar arasından sıyrılıp, elinde olan nimetlere şükredip sevinen insanlarla bir araya gelmek insana çok iyi geliyor. Sağolsun İsmet abi, uluslararası futbol menajeri ve Bayrampaşa Spor Kulübü başkan vekili sevgili Metin Aşar ağabey ve İstanbul Büyükşehir belediyesi zabıta müdür yardımcısı sevgili Arif Koçak beyefendi ile birlikte bize muhabbet dolu saatler yaşattı.

Buradan kültür sanat edebiyat camiasına bir önerim var. Her yıl bazı kurum ve kuruluşlar çeşitli vesilelerle düzenledikleri ödül törenleriyle yılın yazarı, yılın şairi, yılın öykücüsü, yılın sanatçısı gibi ödüller veriyorlar. Bunlara bir de yılın okuru ödülünü eklesek yazmayı teşvik ettiğimiz gibi okumayı da teşvik etmiş olmaz mıyız? Hele hele herhangi bir makam, mevki, istikbal peşinde koşmayıp, sadece kitap peşinde koşan halis muhlis okurları bulup ödüllendirmenin bir gereklilikten öte zaruriyet olduğunu düşünüyorum. Kültür bakanlığımız ömrünü kitaba adamış, kültür ve kitap sevdalılarını kendilerine uygun bir sıfatla himaye altına alsa ne kadar da güzel olur.

Yazımızı bitirirken diyoruz ki: “okumayı ödüllendirmek, cehaleti cezalandırmaktır”.