Ayasofya Câmii'ne "Bizans Müzesi" hakâretinin sahîh târihçesi (102)
Hayır, Kemalist Totaliter Rejimin göstermelik adâlet çarkları öyle dönmüyor; adamcağız büyük bir mücrim gibi, bir kâtil, bir sûikasdci gibi tutulup zindana tıkılıveriyor:
“Necip Fazıl tevkif edildi…
“Sahibi bulunduğu ‘Büyük Doğu’
dergisinin uzun müddettenberi sistematik şekilde yaptığı neşriyat dolayısile
hareketi lâyikliğe aykırı ve müesses hukukî nizamları yıkmağa matuf mahiyette
görülen Necip Fazıl Kısakürek hakkında Savcılıkça adlî takibat açılmış ve
[mecmûanın] son nüshası da ayrıca toplattırılmıştır.
“Türk Ceza Kanununun 163 üncü maddesini
mükerrer defalar ihlâl eden Necip Fazıl Kısakürek hakkında iddianamesini
hazırlıyan Savcılık, dün kendisiyle birlikte yazı işleri müdürü Metin Öreni
adliyeye davet etmiş, Birinci Sulh Ceza mahkemesi huzuruna sevketmiştir.
“Sulh ceza hâkimi, Necip Fazılın
hüviyetini tesbit etmiş, dâva mevzuu olan yazıların, tarafından yazılıp
yazılmadığını sormuş, bu hususlar tesbit edildikten sonra suçun mahiyetine
göre, Necip Fazıl ile yazı işleri müdürünün tevkifine ve dosyanın savcılığa
iadesine karar vermiştir. Necip Fazıl, akşam üstü ceza evine gönderilmiştir.
“Dosya; savcılıkça sorgu
yargıçlıklarından birine verilecektir. Tahkikat burada tekemmül ettirildikten
sonra sanık ağır ceza mahkemesine sevkolunacaktır.
“Ceza kanununun 163 üncü maddesi
şöyledir:
‘Dini veya dinî hissiyatı veya dinen
mukaddes tanınan şeyleri âlet ederek her ne suret ve sıfatla olursa olsun
devletin emniyetini ihlâl edebilecek harekete halkı teşvik veya bu bapta
cemiyet teşkil edenler teşvikat ve teşkilâtın bir gûna fi’lî eseri çıkmamış
olsa bile muvakkat ağır hapse mahkûm olurlar.’ ” (Akşam, 31.3.1951, ss. 1 ve 2)
Makbule Hn. için de şahsî kânûn çıkarılmıştı
Totaliter-İptidâî Zihniyetin bir tezâhürü olarak
Devletimizin remzi, idol̃ü yapılmak istenen Mustafa Kemâl̃ “fevkal̃âde imtiyâzlı
bir vatandaş” olduğu gibi, Rejimin gözünde, kız kardeşi de öyleydi. Bu
“fevkal̃âde imtiyâzlı vatandaş” statüsünün bir tezâhürü olarak onun için de bir
şahsî kânûn çıkarılmış, kendisine bir imtiyâzlı maaşı bağlanmıştı…
Yukarıda zikrettiğimiz “Mustafa Kemal’in Âilesi Dîndâr
mıydı?” başlıklı araştırmamızda bu vâkıadan da mevsûk̆en bahsetmiştik. Orada
yazdıklarımızı tafsîlen tekrâr etmeden, burada, sâdece vâkıanın esâsını
hatırlatmak istiyoruz:
Ağabeyi kendisine en az (kendi ifâdesiyle) “yarım milyon liralık” mal-mülk ve (Vasıyetnâmesi
hükmüyle) ayda 1.000 lira dâimî gelir bırakmıştı. Yânî 1938 Türkiye’sinde
muazzam bir servet! (1938'de
meb'ûs maaşı 433.-TL ve 1 Reşâd altını 13,1.-TL idi… Mustafa Kemâl̃ ise –İş Bankası ve mâmelekine dâhil
başka mülklerden, v.s. elde ettiği gelirler hâricinde, sırf Cumhûr Reîsi
sıfatıyle ve bir Reşâd altınının 8,2TL olduğu 1927’de- 14.180.-TL, yânî 1766
Reşâd altını gibi astronomik bir aylık maaş alıyordu ki bu mebl̃ağın günümüzdeki takrîbî karşılığı,
1766x7500=13.320.000.-TL’dir… -Tafsîl̃ât için Yeni Söz, 8.10.2018/19’a mürâcaat-)
Vatanlarından kovdukları pâdişâhlardan daha “şâhâne”
bir hayât yaşadıkları için, Makbule Hn., bu muazzam serveti har vurup harman
savurmuş, 1947 senesine geldiğinde, artık geçinememekden, daha doğrusu lüks
(kendi tâbiriyle “müreffeh”) bir hayât yaşıyamamaktan yakınmıya başlamıştı.
Bunun üzerine, rûhunun ve seciyesinin aynası olan iki
mektub veyâ istidâ kaleme alıyor:
7 Eyl̃ûl̃ 1947 târih ve “Atatürk
Hemşiresi Makbule Atadan” antetli birinci istidâ ile, “ağabeyinin arzû ettiği
gibi, hayâtta olduğu müddetçe müreffeh bir hayât süremez” hâle geldiği
esbâbımûcibesiyle “CHP Genel Kurul Sayın Başkanlığına” mürâcaat edip kendisine
ödenen aylık tahsîsâtın “sayılı bulunan ömrünü rahatça geçirebilecek” mik̆dârda arttırılmasını ricâ
ediyor… Aldığı tahsîsât, “bu günün apartıman kirası, şoför ve hizmetçi
ücretlerile sair müteferrik masrafları bile karşılamamakta” imiş… Üstelik
“kocasından da boşanmış ve kendisine yakından alâka gösterecek kimsesi de yok”
imiş… Bu vazıyette, “Halk Partisi’nin sîne-i şefekatine [şefkatine] sığınıyor”
imiş… (Makbule Hn. bu noktada da hil̃âf-ı hak̆îkat̃ kel̃âm ediyor; çünki, başkalarını
bırakalım, Mustafa Kemâl̃’in Fikriye Hn.’dan olma
oğlu Abdürrahim Tuncak ve eşi –Makbûle Hn.’ın resmî evlâdlığı Muallâ Tuncak-
hep onun yanındaydılar… -Elektrik Mühendisi Tuncak hakkında, Yeni Söz, 29 ve 31.3.2019/189-190’a
mürâcaat-)
“CHP Genel Sekreterliği” ise, 12 Eyl̃ûl̃ 1947 târihli bir
yazıyle, Mustafa Kemâl̃’in Vasıyetnâme’sinde tâyîn edilmiş 1.000.-TL maaşa
il̃âveten, bizzât Vasıyetnâme hükümleri mûcibince, fazladan bir maaş
verilemiyeceği şeklinde cevâb veriyor.
Makbûle Hanım, ilk
istidâsına müsbet cevâb alamayınca, bu def’a, “CHP Genel Sekreterliği,
Cumhurbaşkanlığı, Meclis Başkanlığı, Başbakanlık ve Demokrat Parti
Başkanlığına” gönderdiği 8 Aralık 1947 târihli ikinci bir istidâ ile talebini
tekrâr ediyor. Bunda, “ağabeyinin bu
aziz vatana yaptığı hizmetler” sebebiyle kendisine “vatanî hizmet tertîbinden
bir geçim aylığı” bağlanmasını bir hak olarak ileri sürüyor ve ekine de Röntgen
mütehassısı Prof. Dr. Kâzım Nuri İçgören’in “omurgasında ağrılı romatizma ile
diz mafsallarında ve kemiklerinde deformasyona sebebiyet veren ostreo artrid
bulunduğuna” dâir bir sıhhat̃ raporunu iliştirerek “mâl̃ûl̃ ve acz hâlinde”
olduğunu iddiâ ediyor, kendine acındırmıya çalışıyor…
“Millî Şef”, artık Makbûle Hn.’ın talebini geri çeviremiyor
ve ona “vatanî vazîfe tertîbinden” ayda 1.000 lira maaş bağlanmasına dâir husûsî
bir kânûn l̃âyihası hazırlatıyor. L̃âyiha, 16 Şubat 1948’de Meclis’de müzâkere
ediliyor ve bâzı Meb’ûsların muhtelif sebebler göstererek îtirâz etmesine
rağmen kabûl̃ ediliyor. Mâmâfih, Meclis’de k̃âfî rey nisâbı bulunmadığı
anlaşıldığı için, o, 18 Şubat 1948’de tekrâr reye konuluyor ve bu def’a, 198
kabûl̃, 26 red ve 4 müstenkif reyle kânûnlaşıyor.
“Makbule Boysan
(Atadan) Bor’da” (Halil Nuri Yurdakul, -Editör: Mehmet
Öncel Koç-, Niğde: Niğde Valiliği İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü Yl., 2011, s.
124)
Kemalist Totaliter Rejimin “fevkal̃âde
imtiyâzlı vatandaş”ı Makbule Hn., Niğde-Bor’da, Miralay, 1927-1933’te Muhâfız
Alay Kumandanı Umûmî Kâtibi, 1950-1954’te DP Niğde Meb’ûsu Halil Nuri Yurdakul
(Niğde, Bor, 1898 – 28.2.1970, Bor Acıgöl Mez.) ve âilesiyle…
***