Ayasofya Câmii'ne "Bizans Müzesi" hakâretinin sahîh târihçesi (110)
4. Ordu tek başına kalıyor ve bozgun hâl̃inde şimâl̃e yollanıyor
“Ordu Kumandanı,
vaziyeti süratle gözden geçirdi; Erkânı Harb Reisine emrini verdi:
‘- Bütün süratle
Amman istikametine çekilelim! Orada, vaktiyle Asım Bey fırkasının müdafaa
ettiği hatta bir oyalama muharebesi yapalım! Ordunun Onbeşinci Kolordusiyle
diğer birliklerini de Şam önündeki Kisve müstahkem hattında toplıyalım ve
orada, İstanbuldan taze kuvvetler gelinciye kadar, son nefere kadar mukavemet
edelim! Nâsıra’daki Yıldırım Ordular Grupu Kumandanı Liman Fon Sanders Paşa ile
de temas edip vaziyeti bildirelim.
“Bu emrin hiçbir
noktası tatbik edilmemiştir. Liman Fon Sanders Paşayı ve karargâhını yerinde
bulmak mümkün olmadı. Ordunun diğer kıtalarını arzu edilen geri hatlarda
müdafaaya sokmak şöyle dursun, ordu karargâhını bile Salt’tan Amman’a götürmek
çok zor oldu. Çünkü üç ordunun zor müdafaa ettiği bir cephe hattının ortası
kendiliğinden geri çekilip sağ cenahı son neferine kadar harb dışı edildikten
sonra, Dördüncü Ordunun tekbaşına bu ağır yükü taşıması maddeten mümkün
değildi. Kumandanlarının emsalsiz iktidar ve fedakârlıklarına rağmen…
“Onun için, bir
ric’at değil, bir ân içinde korkunç bir panik ve bozgun başlamıştı. O kadar
süratle ve intizamsız çekiliyorduk ki, artık emir ve kumanda kalmamış, disiplin
bozulmuş ve ordunun âkıbeti Allaha ve güzide kumandanların himmetlerine
bırakılmıştı.
“Mersinli Cemal
Paşa, bu vaziyeti daha evvelinden biliyordu, elifi elifine tahmin etmişti.
Bozgun başlayınca, Ordu Müftüsü Abdülkadir Müzgar, Kaymakam Aziz Bey, Emir Sait
ve Emir Abdülkadir ile Şeyh-ül-Meşayih Miskal Paşa, Şeyh Sultan hep etrafa
dağılmışlar, Urbanın [Bedevîlerin] bu vaziyetten istifade edip orduya bir
fenalık yapmalarının önüne geçmişlerdi.
“7. Ordudan hiçbir haber yok; sâdece, bıraktığı gedikden, düşmanın,
coşmuş seller gibi 8. Ordunun arkasına düştüğü görülüyor!”
“Ordu Kumandanı
[Mersinli Cemal Paşa] soruyor:
‘- Sekizinci
Kolordu Kumandanı nerede?
‘- Bilmiyoruz paşa
hazretleri! Fakat Asım Beyle Ömer Lûtfi Bey kıtalarının başında ve ricat
birliklerinin en gerisinde…
‘- Yedinci Ordu
nerede? Kumandaniyle temas edemediniz mi?
‘- Yedinci Ordu,
şafakla beraber, Nablus – Bisan istikametinde sessizce çekilmiş… Hiçbir temas ve
haber yok. Kırksekizinci Fırka da, Hûd tepesinden her tarafı gördüğü halde buna
dair malûmat elde edememiş. Ortalık ağardığı vakit Musallaba sırtlarında ve
daha gerilerde bu orduya dair bir şey görememiş… Sadece Yedinci Ordudan açılan
büyük gedikten düşmanın coşmuş seller gibi Cevat Paşa Ordusunun arkasına
düştüğü görülmüş. Bildiğimiz bu kadar!
“Bir ordumuzun, birdenbire, bizden değilmiş gibi bir hareketi yüzünden
altüst olmuş bulunuyoruz”
“Ordu Kumandanı ve
Karargâhı, bütün ricat kıtalarının en gerisinde, mütevekkilâne yürüyor.
Amman’da müdafaa imkânı olmadığını ve bu kadar kısa bir mesafede ricati
durdurup, karışıklığı düzeltmenin imkânı olmadığını görüyor; ve nihayet Der’a
hattına kadar çekilmeyi emrediyor. Esasen Der’aya kadar orduyu bir yerde tutmak,
intizama sokmak asla mümkün değil… Mukadderata boyun eğmiş, sellere kapılmış,
iradesiz, bu hercümerce kendimizi kaptırmış, çekiliyor, çekiliyor, çekiliyoruz.
Bir ordumuzun, birdenbire, bizden değilmiş gibi bir hareketi yüzünden altüst
olmuş bulunuyoruz.” (Cevat Rifat
Atilhan, “Görünmeyen İnkılâp”, Büyük Doğu,
8.12.1950, sayı 38, Tef. No 12, s. 10-11)
“Mehmed Djemal Pacha avec deux enfants à la cathédrale Saint-George de
Jérusalem, 1917: Mersinli Cemâl̃ Paşa, 1917’de, Kudüs’de, Saint-George Katedral̃i’nde
iki çocukla berâber…”
(https://fr.wikipedia.org/wiki/Cemal_Mersinli; 29.1.2023)
“Melek gibi iyi huylu olan Ordu
Kumandanı…” (Cevat Rifat, Büyük Doğu,
17.11.1950) “Dünyanın en temiz ve halim insanı olan Mersinli Cemal Paşa…”
(Cevat Rifat, Büyük Doğu, 29.12.1950)
“Salt’taki Dördüncü Ordu karargâhının maneviyatı oldukça sarsılmıştı. Fakat
soğukkanlı, cesur ve bilgili olan kumandanın sevimli yüzü vaziyeti değiştirdi,
herkesin neşesi yerine geldi ve maneviyatı düzeldi…” (Cevat Rifat, Büyük Doğu, 1.12.1950)
“Mersinli Cemal Paşaya hürmeti olan
bütün tanınmış Arab Beyleri ve Şeyhleri, emniyetimizi temin ediyorlar…” (Cevat
Rifat, Büyük Doğu, 15.12.1950)
***