Ayasofya Câmii'ne "Bizans Müzesi" hakâretinin sahîh târihçesi (113)
‘- Enver Paşa bana bunları anlattı. İnanılır şeyler değildi. Zât-ı Şâhâne başta, hiç kimse âcil bir karar vermeğe cesaret edemedi. Keyfiyetin sarahaten tahkikini ve tetkikini istediler. 7 nci Ordu Kumandanı bana da bir telgraf çekti: ‘Harbiye Nazırlığını bana vermelisiniz, bozulan disiplini ben iade ederim, orduyu ben tasfiye ederim!’ diyor. Adana’ya kadar tecrübe ettik, bir netice vermedi. Şimdi şahıslarımızı ve ihtiraslarımızı düşünecek bir zamanda değiliz. Bunun da içyüzünü millet ve tarih bir gün anlar. Allah’tan, bu felâketten çabuk kurtulmamızı niyaz edip buna göre tedbir alalım paşam…” (Cevat Rifat Atilhan, “Görünmeyen İnkılâp”, Büyük Doğu, 12.1.1951, sayı 43, Tef. No 18, s. 10)
Bu derece gaflet veyâ basîretsizlik olabilir mi? Mersinli Cemal Paşa’nın
Humus’ta Ordusuyle müdâfaa yapması engelleniyor, Ordunun başına Mustafa Kemâl̃ tâyîn ediliyor!
Mersinli Cemal Paşa, 4. Orduyle, şimâl̃e doğru ric’at̃ ederken, Şam ve
Rayak’tan sonra Humus’a geliyor ve burada Ordusunu tensîk̆ ederek düşmana karşı
bir müdâfaa hattı kuruyor. L̃âkin
Mustafa Kemâl̃,
ısrârla, hezîmet sonrası geriye kalan Ordunun (4., 7. Orduların ve çok az da 8.
Ordunun bekâyâsı) başına kumandan olmak istiyor. Gencliğinden beri İTK’nın
hatırlı bir mensûbu (çekirdekden Komitacı) olduğu için, ortadaki korkunc
hezîmete rağmen, talebi kabûl̃
ediliyor; Harbiye Nâzırı ve Başkumandan Vekîli Enver Paşa’dan telgrafla aldığı
emir üzerine, Mersinli Cemal Paşa 4. Ordunun kumandasını da Mustafa Kemâl̃’e devrederek, Yâveri
Yüzbaşı Cevat Rifat Bey’in refâkat̃inde
İstanbul’a dönüyor. Böylece, düşmana karşı, mutasavver müdâfaa da yapılamıyor.
Çünki yerine geçen Kumandan, (yukarıda, Müşir İzzet Paşa’nın da ifâde ettiği
gibi) kayda değer bir şey yapmadan Adana’ya kadar çekilecek (bu elîm vazıyet
üzerine de Mondros Mütârekesi imzâ edilecek)dir:
“Rayak Kumandanı
Binbaşı Davud Baban Beye güçlükle bir treni hazırlatarak, ikinci mahşer
yerinden Homs’a doğru ilerliyoruz. […]
“Tren, Homs’da
durdu ve Dördüncü Ordu Kumandanı orada karargâh kurarak kıt’alarını tensike ve
yeni bir harbe hazırlanmağa başladı. […]
“Dört beş gün,
geceli gündüzlü çalışarak, dördüncü ordu, tek başına düşmanı karşılamağa ve
(Âsî) nehrinin iki kanadında kat’î muharebe yapmağa karar vermişti. Düşman
ordusu, tahrip edilmiş hat üzerinde fazla sür’atle ilerliyemiyeceği için kâfi
miktarda zaman da kazanmış oluyorduk.
“Dördüncü Ordu
gerilerde bulunan bütün kıtalarını bu hatta toplamağa çalışıyor ve şimalden
alelacele gelen takviye kıt’alarile de canlanıyordu.
“Mersinli Cemal
Paşanın, son nefere ve son nefese kadar bu hatta döğüşüp, bütün askerî, ilmî,
sevkulceyşî dehâ ve kudretini bir araya topladığı aşikâr görünüyordu.
“İster neticeyi
milletin makûs [mâk̃ûs]
talihine verin, isterseniz bizim kusurlarımıza!.. Ne olursa olsun, bu kadar
azimli ve kat’î bir savaşa girişmek nasib olmadı vesselâm! Harbiye Nazırı Enver
Paşadan ‘bizzat açılacaktır’ kaydile gelen bir şifre bütün kararları altüst
etti ve bütün azimleri zincire vurup meflûç ve muattal bıraktı. Şifre aynen
şudur:
‘Dördüncü Ordu
Kumandanına.
‘Zât-ı Devletlerine
mahsustur.
‘Bizzat
açılacaktır. Tehiri idamı muciptir. 6/10/1334 [1918] İstanbul 1456
‘Tahmin ve
tasavvurun fevkinde duçar olduğumuz felâket-i muazzama, dört senedenberi bütün
cephelerde arslanlar gibi döğüşen ordumuz için gayrimuntazır ve son derece fena
âkibetler tevlid etmiştir. Ric’atin bozgun haline inkılâp etmesi, ordunun Toros
hatlarına çekilinceye kadar her türlü tedbirleri imkânsız bırakmıştır.
‘Ordular Grupu
Kumandanı [Liman Von Sanders] bu vaziyetten Yedinci Ordu Kumandanını, diğer
ordular da [???] Grup Kumandanını mes’ul göstermektedir.
‘Mustafa Kemal
Paşadan şimdi aldığım bir şifrede, ordunun bütün emir ve kumandası bizzat
kendisine tevdi edildiği takdirde bu akını önliyeceğini ve ordunun şeref ve
mevcudiyetini kurtaracağını bildirmektedir. Aziz vatanımızın en müşkil
günlerini yaşadığı bu kara günlerde bu mes’uliyeti deruhde etmek isteyen
Yedinci Ordu Kumandanını bir defa daha tecrübe etmek arzusundayım.
‘Zât-ı Devletiniz
gibi memleketin en temiz evlâdı ve ordunun gözbebeği olan ağabeyimizin bu şekli
tensib buyurdukları takdirde hemen karargâhınızla birlikte İstanbula
teşrifinizi ve keyfiyeti sür’atle iş’ar buyurmanızı rica ederim.
‘Harbiye Nazırı
Enver.’
“Mersinli Cemal
Paşa bu şifreye iki kelime ile cevap verdi: ‘Homs’dan hareket ediyorum!’
“Filhakika kimseye
bir şey söylemeden, hislerini açığa vurmadan, sakin ve mütevekkil, İstanbul
yolunu tutmuş bulunuyorduk.
“Mustafa Kemal
Paşaya Haleb’de tekrar rastladık. Biz Aziziye’de bir eve indik. Yedinci Ordu
Kumandanı Baron otelinde bulunuyordu.
“Siz, Mersinli
Cemal Paşanın asil seciyesine bakın ki, belki ordunun işine yarar diye mestur
masraflardan yanımızda bulunan ve Allahtan gayri kimsenin haberi olmıyan dört
bin altın ve yedi bin kâğıd lirayı götürüp elimle Yedinci Ordu Kumandanına
teslim ettim.” (Cevat Rifat Atilhan, “Görünmeyen İnkılâp”, Büyük Doğu, 29.12.1950, sayı 41, Tef. No 16, s. 10)
Cevâd Rifat’ın Mustafa Kemâl̃’le kalem münâkaşası
Cevat Rifat’ın makâle dizisinin on beşincisi de, hassaten
câlib-i dikkat̃tir;
zîrâ, bu makâlede, Cevat Rifat, Necip Fazıl’la berâber, Filistin Cephesindeki
nihâî hezîmetin en mühim sebebine dâir iddiâsını tekrâr etmekle kalmaz, aynı
zamânda, Hezîmet hakkında Mustafa Kemâl̃’le
aralarında cereyân eden kalem münâkaşasından da bahseder:
“30 Eylûl 1334
[1918] günü, Şam, son günlerini yaşıyordu. Ordu kumandanı [Mersinli Cemal
Paşa], sabah erkenden beni Şam-Sa’sa’ yolu üzerinde bir tetkike memur etti:
‘- Git, vaziyeti
kendi gözünle gör ve bana çabuk haber getir!
“Bir iki atlı ile
ve yıldırım hıziyle yola çıktım. On beş, yirmi kilometre kadar gidince bütün
kıtaların hiçbir mukavemet göstermeden süratle Şam’a doğru çekilmekte
olduklarını gördüm. Birlik kumandanlarına, bulundukları yerlerde müdafaaya
geçerek bir oyalama muharebesi yapmaları, hiç değilse Şam’ın tahliyesine vakit
kazandırmalarını ordu kumandanının emrettiğini söyledim. Aldırış eden olmadı.
Bu mâneviyat bozukluğuna o mıntakanın kumandanı olan Şamlı Rıza Rikâbî Paşanın
da düşmana iltihak etmiş olması sebep olmuştu.
“Yapacak bir şey
olmadığını görünce, dörtnal geri döndüm. […]
“İstasyondan
geçerken, vagonlarda Türkün torbalarla altınlarının yağma edilmekte olduğunu
acı acı seyrettim. Şam meydanlarından geçerken, yer yer, öbek öbek birikmiş
askere bağırdık:
‘- Ordu
kumandanının emri! Bütün asker Rabo boğazına doğru hemen geri çekilsin! Düşman
şehre yaklaşıyor!
“Şam’dan güçbelâ
çıkabilen ve kurtulan asker, işte bu, mesuliyetini sırtıma alarak harekete
geçirdiğim insanlardan ibaret kalmıştı. […]
“Yedinci Ordudan açılan
gedik, bir kasdın mahsûl̃üdür”
“[19-20 Eyl̃ûl̃ 1918’de yaşanan
bozgundan sonra] Şam şehrini müdafaa etmek, oraya kadar yorgun ve
menzillerinden uzakta kalmış olarak gelen düşman ordusunu Kisve hattında tutmak
kadar tabiî bir vazife tasavvur edilemezdi. Bu harekâtın içinde bulunmuş on
binlerce insanın şahadetine dayanarak diyorum ki:
“Yedinci Ordudan
açılan gedik, Sekizinci Ordunun dağılması ve Dördüncü Ordunun yalnız ve
yardımsız bırakılması, bir tesadüfün değil, bir kastın mahsulüdür.
“Bunun için, bazı
erkân-ı harb zabitlerinin iddia ettikleri gibi, ‘Şam’ın müdafaasına fiilen
imkân olmadığı ve bu muhale başvurmanın fena âkıbetler tevlit ettiği’ yolundaki
mütalâalar, sırf propaganda için yapılmış, birbirini destekliyen insanların
saçma tevillerinden başka bir şey değildir.