Ayasofya Câmii'ne "Bizans Müzesi" hakâretinin sahîh târihçesi (114)

Mustafa Kemâl̃, Cevat Rifat’ın ikinci makâlesi üzerine susmak zorunda kalıyor

“Ricatin akabinde ve bozgunun ruhumuzda yaptığı fırtına ve heyecanların tesirini muhafaza ettiği Mütareke günlerinde Ebüzziyâ Velit Beyin gazetesinde ‘Suriye Hezimeti Feciası ve Sebepleri’ başlıklı bir seri makalede kendi görebildiğim ve anlıyabildiğim kadar o faciaları canladırmıştım.

“Her nedense bu yazıları fırsat bilerek bana (Zaman) gazetesinde cevap veren Mustafa Kemal Paşa, Şam’ın müdafaasına temas etmiş ve Dördüncü Ordu Kumandanını [Mersinli Cemal Paşa’yı] haksız göstermişti.

“O zaman ‘İleri’ gazetesinin iki büyük sahifesini işgal eden bir yazı ile kendisine cevap vererek, verilen emirleri, orduların vaziyetini krokilerle tesbit etmiş ve dâvayı kazanarak bu faslı kapamıştım.

“Tarih, milletimizin önüne vesikalarını serdiği zaman, daha birçok tüyler ürpertici vakalar ve ihtirasların da sırları çözülecektir. Okuyucularım, bu satırların arasından da birçok gizli kalmış hâdiselerin esrarına nüfuz ederler sanırım. İlh…” (Cevat Rifat Atilhan, “Görünmeyen İnkılâp”, Tef. No 15, Büyük Doğu, 22.12.1950, 6. yıl, sayı 40, s. 10)

 

 

 

 

 

 

 

WhatsApp Image 2023-03-02 at 16.22.42.jpeg

“Türkiye’nin sâdık vatandaşları”, hem Çanakkale, hem de Filistin Har̃blerinde Türkiye’ye karşı savaşarak “sadâkat̃”lerini isbât etmiş oldular! Hattâ, cephede savaşmakla da iktifâ etmediler, câsûsluk şebekeleriyle, beşinci kol faâliyetleriyle de Filistin Harbinin Îtil̃âf Devletleri tarafından kazanılmasında büyük hisse sâhibi oldular! Türkiye’den koparılmış topraklar üzerinde inşâ edilmiş jenosidci Siyon Devleti, “sadâkat̃”lerinin en büyük nişânesi olarak gözümüzün önünde duruyor!

Soldaki resimde, Jabotinski’nin (Ukrayna, Odessa, 1880 – Nevyork. 4.8.1940, Herzl Tepesi Mez.) kumandası altında çarpışan 5.000 kişilik Yahûdi Lejyonunun kampından bir görünüş… (https://rusi-ns.ca/wp-content/uploads/2018/05/JewishLegion.pdf; 25.1.2023) (Yeni Söz, 3.1.2018/15) Çanakkale ve Filistin Cephelerinde, Siyon Devleti emeliyle İngiliz saflarında savaşarak Türk kanı dökenlerin arasında, Jabotinski’den mâadâ, David Ben Guryon, Yitzak Ben-Zvi, Levi Eşkol gibi, bil̃âhare, jenosidci İsrâil Devleti’nin zirve mevk̆ilerini işgâl̃ eden siyâsetciler de vardı…

Sağda, Siyonizm nâmına Kudüs’ü teslîm alan General Allenby 11 Aralık 1917’de Kudüs’e girerken… (Resmin altında, Allenby’nin imzâsı var; https://www.shapell.org/manuscript/signed-photo-of-edmund-allenby-entering-jaffa-gate-1917/; 25.1.2023)

***   

 

Cevat Rifat’ın bahsettiği gazeteler

Burada, Cevat Rifat’ın, gazetesinde “Suriye Hezimeti Feciası ve Sebepleri” başlıklı makâle dizisini neşrettiğini söylediği Velîd Ebüzziyâ (İstanbul, 1882 - a.y., 12.1.1945, Bakırköy Mez.), Cihân Harbi zarfında ve Mütâreke’nin ilk zamanlarında, -babasından mîrâs kalan- Tasvîr-i Efk̃âr gazetesini neşretmekteydi. 23 Mart 1920’de, İşgâl Kuvvetlerinin zulümlerini teşhîr eden neşriyâtı sebebiyle tevk̆îf edilerek Malta’ya sürüldü. Malta sürgünü dönüşü, İstanbul’da Tevhîd-i Efk̃âr gazetesini neşretmiye başladı; gazetesi, Takrîr-i Sük̃ûn denilen Tedhîş Kânûnuyle 4 Mart 1925’te kapatılıncıya kadar intişâra devâm etti. Bu ağır darbe üzerine dokuz sene kadar gazetecilikden uzak kaldı; müteâk̆iben, 11 Haziran 1934’ten îtibâren Zaman gazetesini neşretti; mâmâfih, Kemalist Totaliter Rejimin baskılarından bunalarak, 1935’te, Gazetesinin neşir hakkını başkasına devretmek mecbûriyetinde kaldı ve 1940 senesine kadar gazetecilik faâliyetlerine tekrâr fâsıla verdi… (Ziyad Ebüzziya, “Ebüzziya Velid”, TDV İslâm Ansiklopedisi, İstanbul, 1994: 10/371-373)

Acabâ Cevat Rifat’ın makâle dizisi, Velid Ebüzziyâ’nın Tasvîr-i Ef̃kârı’nda mı, yoksa, Tevhîd-i Efk̃ârı’nda mı neşredilmiştir? Müellifin, “Ricatin akabinde ve bozgunun ruhumuzda yaptığı fırtına ve heyecanların tesirini muhafaza ettiği Mütareke günlerinde…” ifâdesine nazaran, birinci ihtimâl̃ daha kuvvetlidir… (Sonradan farkettik ki Müellif, “Görünmeyen İnkılâp” başlıklı makâle dizisinin 12 Ocak 1951 târihli on sekizincisinde, bahis mevzûu gazetenin Tasvîr-i Ef̃kâr olduğunu tasrîh etmiş, fakat yine târih vermemiştir…)

 Makâlede zikredilen Zamân gazetesi, 1918-1919 senelerinde, İstanbul’da, 480 sayı intişâr eden günlük gazete olabilir. Kadrosunda, Cevâd İbrâhim, Fuad Fazlı, Mehmed Necâtî gibi isimler vardı… -M. Orhan Bayrak, Türkiye’de Gazeteler ve Dergiler Sözlüğü (1831-1993), İstanbul: Küll Yl., 1994, s. 167)

Üçüncü mezk̃ûr gazete, İleri ise, 11 Şubat 1919’dan 30 Kasım 1924’te kapatılıncıya kadar, fâsılalarla, Halil Lûtfi Dördüncü’nün Neşriyât Müdürlüğünde, Celâl Nuri İleri tarafından neşredilmekteydi.

Cevat Rifat’ın eserlerine ancak kayd-ı ihtiyâtla îtibâr edilebilir

Sırf Hak̆îkat̃ endîşesiyle hareket eden bir ilmî araştırmacı değil, militan bir muharrir ve dâvâ adamı olan Atilhan’ın neşriyâtındaki pek büyük bir kusûr, burada da müşâhede edildiği vechiyle, onun, umûmiyetle, kaynaklarının künyesini tasrîh etmemesi ve çalışmasına, istifâde ettiği, nâdir, çok zor ele geçebilen vesîkaların birer fotoğraf veyâ fotokopisini dercetmemesidir… Bu yüzden, pek çok iddiâsı meşk̃ûk̃ kalıyor, bâzıları da hiç mâkûl̃ görünmüyor… 

Binâenaleyh, bizzât şâhid olduğu hâdiseler ve çalışmalarına dercettiği sahîh (sıhhat̃i teftîş edilebilir) vesîkalar hâricinde yazdıkları, çok kerre şâyân-ı îtimâd değildir, kayd-ı ihtiyâtla nazar-ı dikkat̃e alınmalıdır…

Her hâl̃-ü-k̃ârda, bilhassa Yahûdilik ve Farmasonluk hakkındaki yorumları, fanatik bir düşmanlık hissiyle beslenmiştir, ifrâtla mâl̃ûl̃dürler… (Mâmâfih, Filistin Cephesindeki hezîmette bu beynelmilel gizli kuvvetlerin têsîri düşünülüdüğünde, Cevat Rifat’ın bu tavrı, tasvîb edilmese de, anlaşılabilir mâhiyettedir…)

Ve maâlesef, o, haddi aşan bu tavrı, aklıselîmin dizginliyemediği hissiyâtı sebebiyle, makyavelist bir davranışla, hil̃âf-ı hak̆îkat̃ iddiâlar ortaya atmaktan ve efk̃ârıumûmiyede çok yanlış kanâat̃ler yaymaktan dahi çekinmemiştir: Mustafa Kemâl̃’in Yahûdi ve Mason düşmanı olduğu ve Mason Localarını kapattığı, “Siyon Hükemâsının Protokol̃leri”nin sahîh olduğu gibi…

Şu yanlış tavırdan kurtulmak l̃âzım:

İnsanların kusûrlarını görmezden gelip mezîyetlerini fazlasıyle büyüterek onları efsâneleştirmek, şahıslarını başlıbaşına bir hak̆îkat̃ kıstası hâl̃ine getirmek veyâ, bilakis, sâdece kusûrlarına gözünü dikerek kendilerini esfel-i sâfilîne yuvarlamak… (Kasdımız, bâhusûs dâvâ ve fikir adamları ile siyâsetcilerin herkesi al̃âkadâr eden beyânları, hâl̃ ve tavırları, eserleridir; yoksa, husûsî, mahrem hayâtlarındaki, kendilerinin de fâş etmekden hicâb ettikleri günâhları değildir; bu ikinciler, kendileriyle Allâh arasındadır…)