Ayasofya Câmii'ne "Bizans Müzesi" hakâretinin sahîh târihçesi (130)
Filistin Cephesindeki hezîmet bahsi, Tarih IV’ün 1934 baskısının 24-26. sayfalarında, “Cihan Harbinde Mustafa Kemal” başlığının “Suriye cephesinde” alt başlığında yer alıyor. “Ebedî Şef”e nazaran, umûmî olarak Cihân Harbi de, husûsî olarak Filistin Harbi de, hep, işbaşındakiler onu dinlemediği için kaybedilmiştir. O ise, yaşanan binbir felâket içinde, mûcizeler yaratmıştır…
“Égocentriste” perspektif, bu kısımda
meselâ şu gibi ifâdelerle tezâhür ediyor:
“[“Attaché militaire” sıfatıyle Sofya’da bulunduğu esnâda başlamış
olan Cihân Harbi sebebiyle,] Osmanlı Orduları Başkumandanlığından faal bir
hizmet istedi. Onun askerlikteki fevkalâde istidat ve iktidarını, ordudaki
emsalsiz ihtiram ve muhabbet mevkiini pek eyi bilen Başkumandanlık, bu talebe
muvafakat cevabı vermedi! [Metindeki
bütün italik vurgular kendisine âiddir.] Daima doğru gören, daima doğruyu
söyliyen, hatalı fikir ve hareketleri gözünden kaçırmıyan ve bunları açmaktan,
ortaya atmaktan asla çekinmiyen ve o ana kadar her işte muvaafakıyetle temeyyüz
eden bu adamdan Başkumandan Vekili, yani Enver Paşa çekiniyordu…” (Tarih IV 1934: 21)
“[Çanakkale Muhârebelerinden
bahisle:] Bu Büyük Asker… [Kezâ:] Conkbayırı muharebesinde bir mermi parçası bu
Türk Kahramanının tam kalbinin üzerine gelmişti; fakat cebindeki saate
çarptığından saat parçalanmış, Türkün müstakbel hayat tarihi için büyük
vazifeleri hâmil olan Büyük Adam
kurtulmuştu… […] …Dünyanın en muntazam ordularile en mükemmel donanmalarını
ricate icbar etmesi, […] Mustafa Kemalin ulvî dehası sayesinde olmuştur.” (Tarih
IV 1934: 22-23)
“Düşmanlar da bu dâhi
kumandan[ın] idaresi altında bulunan Türk askerinin harekâtına hürmet ve
takdirlerini ifadeden geri durmamışlardır. […] …Çörçil de hatıratında (W. S. Churchill –Çörçil-, La Crise mondiale, T. II, p. 254, 256,
361, 371) muharebelerden bahsederken Mustafa Kemalin emsalsiz bir kumandan ve
Türklüğün mukadderatına hâkim bir deha olduğunun o zamanlar anlaşıldığını
telmih ediyor.” (Tarih IV 1934: 23)
Filistin Cephesindeki hezîmet hakkında Mustafa Kemâl̃’in noktainazarı
“Ulvî
Dehâ”nın Filistin Hik̃âyesi ibretle okunuyor:
“…Irakta yapılacak
hareketlerden hiçbir netice çıkmıyacağına kani bulunuyordu. […] …Sözünü
dinletemeyince protesto mahiyetinde olarak istifa
etti. [Yukarıda da tasrîh ettiğimiz gibi, metindeki bütün italik vurgular
kendisine âiddir.] O esnada ordusu Halep tarafında bulunuyordu.
“Mustafa Kemal Paşanın
görüşü tamamen doğru çıktı; Irak seferi yapılamadı; Falkenhayn kuvvetleri
Palestin [< Frz. “La Palestine”:
Filistin] cephesine gönderildi; ve orada mağlûbiyete uğradılar.
“Mustafa Kemal Paşa, VII
inci Ordu Kumandanlığından istifa edince, tekrar II inci Ordu Kumandanlığına
tayin edildi ise de, Paşanın umumî karargâh ile ihtilâfı yalnız bir ordunun
idaresine munhasır olmayıp, umumî ve bütün ordulara şamil bulunduğundan bu
vazifeyi de kabul etmedi.
“Bu sırada, o zaman Veliaht
bulunan Vahdettin Efendi ile birlikte Alaman Umumî Karargâhına gitti ve Alaman
cephelerini gözden geçirdi. İmparator Vilhelm, Mareşal Hindenburg ve Jeneral
Ludendorf la görüştü. Bu suretle müstakbel Osmanlı Padişahile Cihan Harbini
idare eden Alaman şeflerinin seciyelerini, kıymet derecelerini nafiz zekâsile
ölçmiye ve Alaman cephesinin hakikî vaziyetini tayine muvaffak oldu. Bu müşahedelerile
harp hakkında zaten nikbinane olmıyan fikirleri kuvvetlendi; harbi idare eden
Alamanlara da harbin muhtemel akıbetleri hakkındaki görüşlerini söylemekten
çekinmedi.
“Osmanlı Ordusunun taayyün etmiş mukadderâtını değiştirmek, artık hiç
kimsenin elinde değil” imiş
“Mustafa Kemal Paşa
memlekete döndükten sora [Tarih
kitablarında, “sonra”, “sora” imlâsıyle yazılıyor], Jeneral Falkenhayn
Alamanyaya çağrıldı ve yerine ‘Yıldırım Ordular Grupu’ Kumandanlığına Müşür Liman von Sanders tayin olundu. O sırada
Padişah olan Vahdettinin ısrarı üzerine Mustafa Kemal Paşa, Palestin cephesinde
bulunan VII inci Ordu Kumandanlığını ikinci defa olarak aldı (1918 Ağustos).
“Fakat vaziyet iptidada
yapılan hatalardan ve bilhassa Enver Paşanın Sarıkamış taarruzile Cemal Paşanın
Kanal hareketinden ve Alamanların müdahalesinden dolayı, Osmanlılar aleyhine
pek çok değişmiş, Osmanlı ordusunun
mukadderatı artık taayyün etmiş bulunuyordu. Bu mukadderatı değiştirmek
artık hiç kimsenin elinde değildi.
7. Ordu Kumandanı, “târihte seyrek görülen bir muvaffakıyetli ric’at̃le ordusunu kurtarmış”
“Alaman cephesinde ihtilâl başlarken,
Palestin cephesinde de Osmanlı ordusu kendisine kat kat faik düşman
kuvvetlerinin taarruzuna uğradı.
“Ordusunun başına henüz
geçen Mustafa Kemal Paşa sağ ve solundaki orduların dağılmış olmasına rağmen,
meharet ve dirayeti sayesinde, kendi ordusunu inhilâlden kurtardı. At üstünde ve düşmanla temas halinde, en
gerikalan askerlerinin yanında ve içinde olarak, intizamla ordusunu Halebe çekti.
“Bu kadar aykırı şartlar
altında, bu derece muvaffakıyetle yapılabilmiş ricat hareketleri, harp
tarihlerinde pek seyrektir.
“Halep cenubunda İngiliz
süvari fırkasını ve bunu takviye eden düşman kuvvetlerini mağlûp ederek,
ordusunun manevî kuvvetini yükseltti.
Daha 1918’de, “Milletin ümîd bağladığı tek adam” varmış; o da Mustafa
Kemâl̃ imiş!
“31 Teşrinievvel 1918 de
Yıldırım Orduları Grup Kumandanlığına geçti (Res. 11).
“Artık Osmanlı Ordusunun ve
Türk milletinin ümit bağlayıp kurtuluş yolunun açılmasını kendisinden beklediği
tek bir adam vardı: Mustafa Kemal.
“Harbin muhtelif
safhalarında, Mustafa Kemal Paşanın mütalea ve tavsiyeleri dinlenmiş olsa, işin
bu dereceye kadar gelmemiş olacağını herkes anlamıştı. Bu vahim vaziyetin dahi,
bir derece ıslahı kabil olduğuna Mustafa Kemal Paşa kanidi. Fakat İstanbuldaki hükûmet,
ürkmüş, şaşırmış ve Mondros Mütarekesini
(30 Teşrinievvel 1918) imzalıyarak adeta düşmana
teslim olmuştu. Mustafa Kemal Paşa, bu mütarekenin aktinden önce, düşmana
böyle kayıtsız şartsız teslim olmanın tehlikelerini anlatarak lâzımgelen
makamlara tavsiyelerde bulunmuş idi; aldıran olmadı. Artık Suriye şimalinde
yapılacak ciddî bir iş kalmadığından, Mustafa Kemal Paşa, İstanbula geldi.” (Tarih IV 1934: 25-26)
“Bu vazıyetten kurtulmak için tek çâre İngilizlerle anlaşmaktır; başka
hiçbir yol kalmamıştır!” sözünün kendisi tarafından dolaylı têyîdi
Metnindeki
en câlib-i dikkat ifâdeler, Filistin’deki mücâdelenin, peşînen kaybedilmiş
olduğuna dâir kendisindeki îmândır; o, bu îmânla ordusunun başına geçmiştir:
“…Osmanlı ordusunun mukadderatı artık taayyün etmiş bulunuyordu. Bu
mukadderatı değiştirmek artık hiç kimsenin elinde değildi.” (Tarih IV 1934: 25)
Bu
kadar menfî bir inancla ordusunun başında bulunan bir kumandandan ne
beklenebilir?
Bir
de neferiyle, zâbitiyle Çanakkale Harbi’nin sarsılmaz Îmânlı Mehmedciği
düşünülsün! Asıl o cephede, düşmân, sil̃âhıyle, asker mevcûduyle
bize kat kat fâik̆ idi!
Onun
yukarıdaki sözleri, (muhtemelen) Ömer Lûtfi’nin naklettiği üçlü muhârevedeki
teklîfini veyâ, daha doğrusu, niyetini –dolaylı olarak- têyîd ediyor:
“Enver Paşanın
idaresi orduyu ve vatanı her yerde felâkete sürüklüyor! Bu vaziyetten kurtulmak
için tek çare İngilizlerle anlaşmaktır! Başka hiçbir yol kalmamıştır!..”