Ayasofya Câmii'ne "Bizans Müzesi" hakâretinin sahîh târihçesi (134)

Mersinli Cemal Paşa’nın Hâtırât’ından iki pasaj

Bu bahsi, Mersinli Cemâl̃ Paşa’nın henüz tamâmı neşredilmemiş Hâtırât’ından yine üzerinde derin derin, ibretle düşünülmesi îcâb eden iki pasajı naklederek tamâmlamak istiyoruz:

“Birinci Büyük Millet Meclisi, Türkiye’nin belki aynını bir daha göremiyeceği bir Meclis’di. Hür, vatan uğrunda fedâk̃âr, şahsî menfâat̃ düşüncelerinden âzâde, vatan menâfiinde titiz bir Meclis idi. Ben, çok zaman, Müdâfaa-i Hukûk Partisi’ne, onların muhâlifi olup henüz bir parti hâlinde bulunmıyan zâtların reylerine ortak olmadım.

“Râuf Bey, Meclis Reîsine [Mustafa Kemâl̃’e] daha yakın olduğu için onun ile sık sık konuşmazdım. Zâten o, daha Malta’da iken, Meclis Reîsi ile iş ortaklığı etmiye söz vermiş olduğunu ve sözünden dönmiyeceğini l̃âf sırası geldikçe tekrârlardı.

“Ben Vâsıf Bey’le daha kolay ve sık temâs edebilirdim.

Mustafa Kemâl̃, Fırkasının her Âzâsından, bil̃â-kayd-ü-şart itâat̃ istiyordu

“Vâsıf Bey, bir gün, Müdâfaa-i Hukûk Partisi’nde çalışabilmek için, Meclis Reîsi Paşa’nın, herkesden, bil̃â-kayd-ü-şart itâat̃ istediğini ve kendisinin, böyle bir şartla, hiç bir cem’iyette çalışamıyacağını söyledi.

“Bu kayd, o cem’iyetin [Müdâfaa-i Hukûk Cem’iyeti’nin] adı değişmiş bir nüshası olan bugünki Halk Partisi Âzâsı için ayni ile bâk̆îdir.

“Halk, bil̃â-kayd-ü-şart mahk̃ûmdur”

“Büyük Millet Meclisi kürsüsünün üstünde asılı ve celî harflerle yazılı bir levhada, halkı aldatmak için verilen nutuklarda, yazılan makâlelerde ‘Hâkimiyet, bil̃â-kayd-ü-şart milletindir’ diye bir cümle vardır. Halk hük̃ûmetinin en seçkin bir vasfı olan bu cümle, bakınız, halk hük̃ûmetinin biricik Halk Partisi’nde ne hâl̃e girmiştir: ‘Halk, bil̃â-kayd-ü-şart mahk̃ûmdur’…

“Bir politika oyunu ki oyuncuları ancak menfâat̃leri peşinde koşanlarla cehâleti uğrunda aldananlar olabilirler. Ne yazık ki milletin düştüğü sefâlet hâl̃i, bilerek ve bilmiyerek o oyuna ayak uyduranların sayısını çoğaltmıştır.

“Vâsıf Bey’in bu sözü, benim, Meclis Reîsinin riyâseti altındaki Müdâfaa-i Hukûk Cem’iyeti’ne girmemek yolundaki fikrimi büsbütün kuvvetleştirdi.” (Birinci 2020: 202-203’ten naklen)

 

WhatsApp Image 2023-03-22 at 12.39.05.jpeg

(TBMM Albümü, 1. Cilt: 1920-1950, Ankara: TBMM Yl., Haziran 2010, s. 32)

Rahmetli Mersinli Cemâl̃ Paşa, Hâtırât’ında, Mustafa Kemâl̃’in nasıl adım adım ve her vâsıtayı deniyerek Totaliter Şef olma ve Totaliter Rejim kurma yolunda ilerlediğini anlatıyor… En câlib-i dikkat̃ şahâdetlerinden birisi, bu uğurda, Meclis’in, (kendisine Trabzon Meb’ûsu Ali Şükrü Bey’in boğdurtulduğu) “Mustafa Kemâl’in Muhâfız-ı Hassı Topal Osman’ın askeriyle” kuşatma altında tutulmasıdır…

***  

 

 “Meclis’in içi, dışı Reîsin muhâfız-ı hassı Topal Osman askeriyle sarılmıştı…”

“Meclis’de bir Başkumandanlık Kânûnu müzâkere olunuyordu. O gün Meclis ilk def’a olarak diktatörlük darbesini yedi. Napolyon Fransa Meclisinde, Şâh da Îrân Meclisinde ne yaptılarsa, Türkiye Büyük Millet Meclisi de öyle bir tehlike karşısında idi. Meclis’in içi, dışı Reîsin muhâfız-ı hassı Topal Osman askeriyle sarılmıştı. Bereket versin ki o ne Napolyon idi, ne de Şâh. [Şehîd Trabzon Meb’ûsu Ali Şükrü Bey, Topal Osman’a boğdurtulmuştu…]

“Bu kânûn iki maddeden ibâret idi.

“Birinci madde – Meclis Reîsi Mustafa Kemâl Paşa Ordunun Başkumandanıdır. Bu ünvân her üç ayda bir tâzelenirken bu def’a muvakkat olmaktan çıkmıştır. Hâl-i Har̃bin sonuna kadar devâm eder.

“İkinci madde – Başkumandan, icrâî ve teşriî sel̃âhiyeti hâizdir.

“Ben bu ikinci maddeye muhâlif idim. Meclis, Başkumandanın her bir istediğini esirgememiştir. Ve esirgemez de.

“Meclis, dâimâ in’ikâd hâl̃indedir. Başkumandan, her isteğine, istediği zaman cevâb alabilir. İstemeğe vak̆it bulamadığı bir iş için de, [o işi] yaptıktan sonra Meclis’den tasvîb karârı alabilirdi.

Başkumandanlık Kânûnu: Totaliter Şeflik için ilk adım

“O hâl̃de hem icrâî, hem teşriî sel̃âhiyet ne mânâ ifâde edecekdir? Bence, onun mânâsı, Meclis’in üstünde bir kuvvet kazanmak demekdir. Hâl̃buki Meclis, bütün bildiğimiz Meclislerden başka bir teşekkül idi. O bir Hük̃ûmet idi. Ve Hük̃ûmetin Reîsi de yine Mustafa Kemâl̃ Paşa idi. Şimdi o yine Hük̃ûmet başında, fakat gayr-i mes’ûl̃ bir Kumandan olarak bulunmak istiyordu. Bu vazıyet mâzîden ibret almak şartıyle âtî için korkulu bir şekil alabilirdi. Çünki o, diktatör olmak istiyordu. 

“Benim bu muhâlefetim, Meclis Reîsince benden beklediği vazıyetin açığa vurulmuş bir şekli olarak kabûl̃ olundu.

“İstik̆l̃âl̃ zaferini de inhisârlarına aldılar”

“Yunan Ordusu, Anadolu’dan çıkarılmış, son zafer kazanılmıştı. Ben, bu zaferin kıymetini anlıyanlardan biri idim. Râuf Bey İzmir’e giderken, onunla Başkumandana samîmî bir tebrîk mektubu yazmış, göndermiş idim. Cevâbında, kendisinin de benim için samîmî düşündüğünü bildiriyordu. Dîğer taraftan, Meclis’de, tabiî, İttihâd ve Terakkî Partisi’nin o zamânki Meclisinde yaptığı gibi, Müdâfaa-i Hukûk Partisi de, vatan duygusunu, zafer zevk̆ini, hük̃ûmet idâresini yalnız kendilerine inhisâr ettirmek yoluna girmiş bulunuyordu.