Ayasofya Câmii'ne "Bizans Müzesi" hakâretinin sahîh târihçesi (143)
“Enver, gülerek cebinden Mustafa Kemâl'in terfi fermanını çıkarıp göstermiş, şu sözleri de ilâve etmiş:
‘- Ona Paşalık rütbesi değil,
Padişahlık verseniz, yine kanmaz; Allah olmak ister!'
“Bunu bir akşam Atatürk'e
anlatmışlar. O da:
‘- Ben Enver'i sevmezdim; fakat bu
sözüne karşı fikrimi değiştirdim!' cevabını vermiş.
“Bu
hikâye, rahmetli Salâh Cimcoz'dan rivayettir.” (Kâzım Nâmi'nin evvelâ -1950'de-
Cemal Kutay'ın haftalık Millet mecmûasında tefrika edilen İttihat ve
Terakki Hatıralarım isimli küçük hacimli kitabından, İstanbul: Sucuoğlu
Matbaası, 1957, s. 58) (Yeni Söz,
31.10.2018/42)
Memleketimizde
bir asırdır hüküm sürmekte olan Kemalist Totaliter Rejimde Mustafa Kemâl̃’in
(5816’nın ve mümâsili kânûnların himâyesi altında) bir tabu, bir perestiş mevzûu
hâline getirilmiş olması, ayrıca, “Anıtkabr’inden Türkiye’yi idâreye devâm
etmesi”, onun, emeline nâil olduğunu göstermiyor mu?
Mustafa
Kemâl̃’in militan Ateizmi
Necip Fazıl’ın -şimşekleri
üzerine çekmesine, bu meyânda Makbule Boysan Atadan’ın hışmına uğrayıp
hapishâneye atılmasına, ayrıca Ahmet Emin Yalman öncülüğünde “İrticâ var!
Kemalizm elden gidiyor! İrticâı ezelim!” kampanyasının başlatılmasına sebeb
olan- neşriyâtına vereceğimiz üçüncü ve son misâl̃, onun “Allahsız” başlıklı
makâlesidir.
Necip Fazıl tarafından
“Dedektif X Bir” imzâsıyle kaleme alınmış, müdellel fikir ve selis üsl̃ûbla pek güzel inşâ edilmiş
bu makâleden sonra Türkiye’de Kemalizme ve Mustafa Kemâl̃’e sâhib çıkan hiçbir sahîh
Müslüman mevcûd olmamak îcâb ederdi… Ama ne gezer! Bilakis, Diyânet İşleri
Reîsliği dahi, senelerce, kitablar neşrederek, sempozyumlar tertîb ederek,
vaazlar vererek, duâlar okuyarak, güneşi balçıkla sıvamıya kalkışırcasına, onun
“Müslümanlığını”, hattâ “dîndârlığını” isbât için, çırpındı durdu!
Fanatik Kemalist kesimin de,
-yalan, istismâr ve tedhîş üzerine kurulu- Kemalist Propagandaya kanarak
Mustafa Kemâl̃’in “Müslümanlığına” inanan safderûn Müslümanların da,
Necip Fazıl’dan, bu makâlesi için isbâtını istiyebilecekleri en mühim şey,
makâlenin –ağırlıklı olarak- istinâd ettiği Tarih
I ve II kitablarının têlîfinin
Mustafa Kemâl̃’e âidiyeti idi. Hâl̃buki böyle bir talebde
bulunulduğu görülmedi. Mukâbele, yukarıda da bahis mevzûu ettiğimiz gibi,
sâdece, Necip Fazıl’ı hapse atmak, 5816’yı çıkararak Mustafa Kemâl̃’i tabulaştırmak ve
Kemalizme müteveccih her çeşid tenk̆îdi zorbalıkla, hapishâne
işkencesiyle ve sâir yollarla susturmak oldu…
Muârızlarının fikrî aczin
ifâdesi olan bu barbarca tavırları bir tarafa, Necip Fazıl’ın aşağıda tam metin
hâlinde nakledeceğimiz makâlesi, -başlıca olarak- istinâd ettiği Tarih I ve II lise ders kitablarının Mustafa Kemâl̃’e âidiyetini isbât etmediği
için mual̃l̃akta kalmış gibi görünebilirse de, işbu çalışmamızın
yukarısında, Filistin Hezîmeti üzerinde dururken bir kerre daha hatırlattığımız
vechiyle, kendi nâm-ı hesâbımıza, mezk̃ûr ders kitablarının
Başmüellifinin Mustafa Kemâl̃ olduğunu isbât etmiş
bulunuyoruz. ( “Dîn Aleyhdârı Kemalist Târih Kitabları Nasıl Yazıldı?”, Yeni Söz, 3-5.11.2017, 3 Tefrikaya ve
“Musta Kemâl’in Hastalığı, Ölümü, Cenâzesi”, Yeni Söz, 10-24.3.2020/531-545. Tefrikalara mürâcaat)
Şu da var ki Totaliter Rejim
îcâbı, bu çeşid kitabların, Rejimin Şefinin bilgi ve tasvîbi hâricinde
basılması ve ders kitabı olarak okutulması zâten mümkün olmadığından, onların
–en azından körpe dimâğlara Materyalist dünyâ görüşünü aşılama husûsunda-
Şef’in zihniyetine ve maârif siyâsetine muvâfık oldukları âşik̃ârdır…
Dîğer taraftan, bahis mevzûu Tarih
ders kitablarından mâadâ, benzeri vesîkalara müstenid daha birçok çalışmamızda
da Mustafa Kemâl̃’in amansız bir İsl̃âm aleyhdârı ve militan bir
Ateist olduğunu gözler önüne sermiş bulunuyoruz. Mesel̃â “Evet,
ahl̃âksız bir bedevînin İsl̃âm denen o saçma il̃âhiyâtı, hayâtımızı zehirliyen
çürümüş bir leştir!” sözünün Mustafa Kemâl̃'e âid olduğuna dâir mevsûk
makâlemize (Yeni Söz, 6-7 Kasım 2017; kezâ Yeni Söz, 11.3.2020/532)
müdellel bir îtirâz vâk̆î olmadı…
Binâenaleyh, Necip Fazıl’ın “Allahsız”
başlıklı makâlesi, bütünüyle mevsûk, müdellel, dâvâsını isbât etmiş bir makâle
hükmüyle okunmalıdır:
“1- Güya münevver geçinen,
fakat ayağını nereye bastığı ve yüzünü ne tarafa çevirdiği belli olmıyan,
kokmaz, bulaşmaz bir zümre vardır ki, Birinci Cumhur [???] Reisi hakkında şöyle
düşünür: ‘Onun İslâmiyete hiçbir zararı olmamıştır! Belki de, kaba taassubu yok
etmek bakımından dine faydası dokunmuştur! Ne imana, ne ibadete, ne de herhangi
bir dinî esasa el sürmüş değildir!’ Böyleleri, benzerleri ve benzerlerinin
benzerleri arasında, Birinci Cumhur Reisini rahmetle ananlar, ona Mevlit
okutturanlar bile vardır.
“2- Halbuki Birinci Cumhur
Reisi, herhangi bir temenniye ‘İnşaallah…’ duasını katan insan için ‘Bak,
Allahtan bekliyor, Allaha inanıyor!’ diye mukabele edecek ve Kâinatın Mefhari
hakkında ‘Donsuz Bedevi!’ hakaretini savuracak kadar Allah ve Resulünün
düşmanıydı.
“3- Bize her şeyden evvel
düşen borç, kıymet hükmümüzü izhara lüzum bile görmeden, ukdelerin ukdesi ve
bütün tarihî görüş inkılâbının düğüm noktası olan Birinci Cumhur Reisi
mevzuunda, sadece ilmî ve (Akademik) hüccetlerle onun din, İslâmiyet ve
Peygambere karşı vaziyetini tesbit etmek ve hiç olmazsa ‘Dine ne yaptı?’ sözüne
sarf imkânı bırakmamaktır. Renkler, siyahla beyaz halinde belli olsun da,
mücadele ona göre dürüst ve namuskârane cereyan etsin; fakat, mevzuları bir
türlü çerçeveliyememekte en feci idrak belâsı olan renkleri birbirine
karıştırma zaafının önüne geçilmiş olsun…
“4- Bütün icraatı, baştan
başa keskin din ve şeriat düşmanlığını bullûrlaştıran Birinci Cumhur Reisinin
bu mevzuda izhar edilmiş (net) ve (ideolojik) sözleri ve görüşleri büyük bir
yekûn teşkil etmediği ve bilinmediği için, icraatı sözden daha büyük bir fikir
tecellisi diye alacak herhangi bir irfan zümresinin de eksikliği yüzünden,
Birinci Cumhur Reisi hakkında ‘Canım, İslâmiyete ne yaptı? Allaha ve Peygambere
inanmadığı nereden malûm?’ gibi bir demagocyaya muhatap bulunabilmektedir.
“5- Şimdi bizim yapacağımız,
din ve imanı yok etmek için 15 yıllık icraatı dağ gibi yükselen ve bütün bir
‘lisan-ı hal’ ile her şeyi söyliyen Birinci Cumhur Reisinin bu icraata esas
teşkil edici kanaat ve sözlerini, üzerinde münakaşa edilmez şekilde vesikalara
bağlamak ve onun bu cephesini artık inhiraf kabul etmez bir vuzuhla tesbit
etmektir. Böylece, dine en küçük bir temayül ve sevgi içinde, Birinci Cumhur
Reisini müdafaaya imkân kalmamalıdır. Müdafaacıları, cephelerini apaçık
göstermeğe mahkûm şekilde, Birinci Cumhur Reisi dostluğiyle Allah ve Peygamber
düşmanlığını bir arada temsile mecbur tutulmalıdır.
“6- Bu hususta tek, kat’î ve
riyazî hüccet, Birinci Cumhur Reisinin bizzat yazdığı, devlet işlerini
bırakarak mevsimlerce meşgul olduğu ve 1931 yılında Maarif Vekâleti armasiyle
devlete mal ve tabettirdiği meşhur Tarih’tir.
[Biz italik yaptık.] Bu Tarih onun
bütün ruh (portre) sini ve dünya görüşünü hulâsa eder. İşte bu Tarih’in daha ilk sahifelerinde, Birinci
Cumhur Reisinin zekâdan başka (idealist) hiçbir kıymete inanmadığı ve bütün ruh
ve mâverâ âlemini insanlarca uydurulmuş birer masal saydığı hemen belli olur:
‘Bundan, tabiati anlamakta zekânın en büyük cevher ve müessir
olduğu anlaşılıyor ki, tabiatin fevkinde ve haricindeki bütün mefhumların,
insan dimağı için kendi tarafından uydurma şeylerden başka bir şey olmadığı
meydana çıkar.’ Cilt 1, sahife 2, satır 35 ilâ 39.
7- Birinci Cumhur Reisi,
sadece umumî mânada bir ‘Allahsız’ değil, ruhunda en küçük (idealist) havaya
pay bırakmıyan koyu ve sert bir (materyalist) tir. Bu bakımdan, belki de (Karl
Marks) ve (Lenin) i aşacak bir istidatta, kaba maddeden başka bir hedef
tanımaz:
‘Her halde hayatın, herhangi bir tabiat harici âmilin
müdahalesi olmaksızın, dünya üzerinde tabiî, zarurî bir kimya ve fizik seyri
neticesi olduğunu kabul etmek lâzımdır.’ Cilt 1, sahife 5, satır 10 ilâ 17.