Ayasofya Câmii'ne "Bizans Müzesi" hakâretinin sahîh târihçesi (177)

Müellifin fikrî tezâdları sarmaş dolaş: Ziyâ Gökalp’in Milliyetciliğin temeli olan “millet” târifini reddedip “millet”i mevhûm bir “ırk” mefhûmu üzerine oturttuktan sonra g̃ûyâ Ziyâ Gökalp müdâfîliği!

Atsız, mezk̃ûr makâlesini, g̃ûyâ, Hasan Bağcı’nın, Oku mecmûasında, Ziyâ Gökalp’in bâzı fikirlerini tenk̆îd sadedinde kaleme aldığı makâleye cevâben yazmış… Fakat bu münâkaşayı bahâne ederek, mevzûu alabildiğine genişletiyor ve onu, İsl̃âmın hak̆îkat̃sizliğini isbât etmek için çırpınan bir makâle hâl̃ine getiriyor…

Makâlenin dikkat̃ çeken ilk husûsiyeti, seviyesiz bir kalem münâkaşası olması… “İsl̃âmın hak̆îkat̃sizliği gibi” Milletimizin can damarına dokunan bu kadar ciddî bir mes’ele, g̃ûyâ, Ziyâ Gökalp’i ve “Türkcülük” cereyânını tenk̆îd eden bir başka muharrire cevâb verme bahânesiyle ortaya atılıyor ve mevzû l̃âubâlî bir üsl̃ûbla işleniyor…

Üstelik, Müellifin İsl̃âmı reddetmek için ortaya attığı iddiâlar, kendi fikrî arayışlarının, ilmî araştırmalarının mahsûl̃ü değil; bunlar, Kemalist (ve Marksist) Materyalizmden devşirme fikirler! Dahası, Müellif, sözcülüğünü yaptığı iddiâların kaynaklarını tasrîh etmediği için, bu hâl̃, düpedüz fikrî intihâl̃e girer!

 

Makâlenin fikir ve üsl̃ûbundaki l̃âubâlîlik

Atsız’ın makâlesindeki ilk l̃âubâlîlik, bu kadar hayâtî bir mes’eleyi, g̃ûyâ Ziyâ Gökalp’i müdâfaa maksadıyle kaleme alınmış bir münâkaşa makâlesinin zoraki mevzûu yapmasıdır.

İkinci l̃âubâlîlik, ithâl̃ ideolojilerden devşirilmiş sathî, yânî ciddî, derinlemesine bir araştırma ve tefekküre dayanmıyan iddiâlar serdederek, kırık dökük muhâkemeler yürüterek İsl̃âmın hak̆îkat̃ini cerhetmiye çabalamaktır.

Üçüncü l̃âubâlîlik ise, üsl̃ûbunda, ifâde tarzında, kullandığı müstehzî, hattâ hakâretâmîz kelimelerdedir. Mesel̃â, “yeşil Yobazlığı” “İsl̃âm” muâdili olarak kullandığı bir paragraf:

- “Yobazlık milletlerarası hastalıktır. Kızılı olduğu gibi yeşili de olur. Fikirlere ve içtihatlara saygı duymak ve onlarla tartışmak seviyesinde olmadıkları için daima yırtınırlar, küfür ve iftira ederler, ilim ve mantık alanı içinde konuşmaktan aciz oldukları için karşımıza daima ayet ve hadisle çıkarlar.”

“Yırtınırlar”… Ne kadar çirkin bir ifâde! “İlim ve mantık alanı içinde konuşmaktan âciz oldukları için karşımıza dâimâ Âyet ve Hadîsle çıkarlar”… İsl̃âmdan bahseden bir insan, onu, Âyet ve Hadîslerle değil de, ya neyle anlatacak? İnsan başkalarının “mantığıyle” alay etmeden evvel kendi mantığını bir tartar! Sonra, bedâhat̃leri görmezden gelen, hiçbir delîle îtibâr etmiyen, dogmatik bir tavırla “Irkçılığa” îmân eden adam, başkasına “Yobazlık” isnâd etmeden evvel nefsini sîgaya çekmeli değil midir?

Kezâ:

“Şimdi bu kafadaki adamla bir fikir tartışması yapmaktaki trajediyi düşünün.”

“…Hasan Bağcı’nın zavallılığı…”

“Tanrı bütün insanları ve hayvanları Hasan Bağcı’dan korusun.”

“(Hasan Bağcı) İslam taassubu ile Türkçü Gökalp’ın aleyhinde bir şeyler geveliyordu.”

“Hüccetü’l-İslam bu herzeyi yedikten sonra Hasan Bağcı’nın Gökalp’ı da Türkçüleri de tekfirinde şaşılacak nokta yoktur. Gazali her şeye rağmen bilgindir. Hasan Bağcı’nın ne olduğunu bilmiyoruz.”

“Hasan Bağcı’ya göre, tabii bunların hepsi küfürdür. Bunları söyleyenler ve Allah’ı bir yana atan Türkçüler hep “tamu”da yanarken kendisi cennetin köşklerinde Huriler arasında zevk edecektir. (Sopayla Cennet kapısında bekleyip içeriye kimseyi sokmayan Birgili [Birgivî Mehmed Efendi]’den fırsat bulursa.)”

“Hangi Teknik Üniversitesinden mezun olduğu belli olmayan Nuh’un yaptığı o pazarcı kayığı…”

“…Necip Fazıl’ın şaheseri, dine, diyanete vesaireye karışan yazılar değil, ‘Kadın Bacakları’ hakkındaki nefis manzumesidir…” (Nihal Atsız, “Yobazlık Bir Fikir Müstehâsesidir”, Ötüken, Kasım 1970, sayı 11 -83-)

Makâledeki fikrî l̃âubâlîliklerden biri: İsl̃âm ile Komünizm arasında muvâzîlik têsîs etmek

Müellifin bu üsl̃ûb l̃âubâlîliklerine, bir de, bunlardan daha fenâ olarak, fikrî veyâ delîle dâir l̃âubâlîlikler zammoluyor.

Yukarıda işâret ettiklerimizden mâadâ, bunlardan hemen dikkat̃ çeken birisi de, Müslümanlığın bâzı ulvî umdelerini Komünizmle aynı kefeye koyarak değersizleştirme gayretidir:

“Hasan Bağcı’nın bize öğrettiğine göre İslamiyet ırk ve renk tanımazmış. Komünizm de tanımıyor. Amerikan anayasası da tanımıyor ama gerçekte bu fark daima vardır. […]

“Hasan Bağcı şöyle diyor: ‘Bütün insanlar yeryüzünü imar etmek, çalıştırmak ve hazinelerinden faydalanmak bakımından Allah’ın bir halifesidir. Bütün insanlar kardeştir.’

“Şu ibareden ‘Allah’ın birer halifesidir’ kelimesini kaldırırsak geride kalan fikir tam bir Marksist düşünce olmuyor mu? Allah’ın halifesi olan bütün insanlar arasında Stalin ile Moşe Dayan da var mı? Bütün insanlar kardeşse Hasan Bağcı, Çingene vatandaşlarla kardeşliği ve hilalin Çingeneler eliyle de yükselebileceğini kabul ediyor mu?

“Yine Hasan Bağcı şunu da söylüyor: ‘İslam düşüncesinde sömürgecilik yoktur. Çünkü İslam örfünde bütün beşeriyet tek ümmettir.’

“Bu da günümüzdeki komünistlerin sözleriyle tıpatıp mutabakat gösteriyor. Fakat hakikat değildir. İslam düşüncesinde sömürgecilik vardır. Ülkeler fethetmek, bir ülkeyi haraca bağlamak sömürmekten başka bir şey olmadığı gibi bütün beşeriyet de tek ümmet değildir.” (Nihal Atsız, “Yobazlık Bir Fikir Müstehâsesidir”, Ötüken, Kasım 1970, sayı 11 -83-)

Bu ne kadar samîmiyetsiz, ne kadar sûiniyetli, ne kadar basît bir muhâkeme böyle! İki dîn veyâ fikriyâtın bâzı esâsları arasında benzerlik, hattâ ayniyet var diye, onlar hemen aynı kefeye konulabilir mi? Her şeyden evvel özlerindeki zıddiyeti görmezden gelip Komünizm ile İsl̃âm arasında muvâzîlik kurmak da ne oluyor? Sonra, İsl̃âm, Marksist Komünizmi taklîd etmiş değil ki! Ona  on üç asır tekaddüm ettiğine göre, bir taklîd varsa, bunu herhâl̃de mukaddemde değil, muahharda aramak îcâb eder!

Dîğer taraftan, bir esâsın nazarî olarak ortaya konulması, iddiâ edilmesi fazla mühim değildir; asıl mühimm olan, tatbîkâttır, vâkıadır. Marksist Komünizmin nazariyâtı ve propagandası ile tatbîkâtı arasında bir uçurum olduğunu Atsız bilmiyor mu? Kezâ Marksizmin, bir nefret ideolojisi olduğunu, sınıf kavgası üzerine müesses bulunduğunu… Zoraki insanları birbirine düşman eden, on milyonlarca insanın kanını akıtmaktan (daha doğrusu, muhâliflerine jenosid yapmaktan) çekinmiyen, insan haysiyetinin sıfırlandığı, milyonların gaddârca imhâ edildiği “temerküz kampları” ihdâs eden, el attığı her memlekette dâhilî harb çıkartan, ihtil̃âl̃ci, jenosidci, hemen her şeyiyle bâtıl bir ideol̃ojinin İsl̃âmla ne al̃âkasıi olabilir? Arada bir münâsebet têsîs etmiye çalışmak, ne büyük hokkabâzlık!