Ayasofya Câmii'ne "Bizans Müzesi" hakâretinin sahîh târihçesi (191)

 WhatsApp Image 2023-05-18 at 14.47.37.jpeg

(Fikret Salim Sanlı, Türkçülük Hareketinde Din Olgusu Üzerine Aykırı Bir Yaklaşım: Hüseyin Nihal Atsız ve Fikirleri, Yüksek Lisans Tezi, Ankara Üni., 2010, 154 s.;

https://www.academia.edu/34811287/T%C3%BCrk%C3%A7%C3%BCl%C3%BCk_Hareketinde_Din_Olgusu_%C3%9Czerine_Ayk%C4%B1r%C4%B1_Bir_Yakla%C5%9F%C4%B1m_H%C3%BCseyin_Nihal_Ats%C4%B1z_ve_Fikirleri; 14.3.2023)

Ötüken mecmûasının Kasım 1970 târihli 11 / 83. sayısında Nihal Atsız’ın Müslümanlığı reddeden makâlesi…  1930’lu senelerin (onun tâbiriyle “tımarhâne metoduyle” yazılmış) Kemalist Tarih ders kitablarındaki Materyalist iddiâları tekrâr eden, müsbit kıymeti hâiz olmıyan dogmatik bir makâle…

Makâlenin başına konulmuş Hil̃âl̃li Bozkurt amblemi, Atsız’ın fikrî insicâmsızlığının bir in’ik̃âsı gibidir… Birbiriyle têlîfi kâbil olmıyan iki remiz: “Hil̃âl̃”, (Türkleri yükselten, medeniyet ve irfân pl̃anında “Büyük Millet” yapan) Dîn-i Mübîni, “Bozkurt” ise, Totemizmi, Câhiliyet Türklerini, müfsid Siyonist-Kemalist telk̃înleri, hurâfî bir târih tel̃âk̆k̆îsini, Irkçılığı temsîl ediyor…

***  

 

Atsız’ın “İsl̃âmın, bir milletin yükselişine âmil olmadığı” iddiâsı

Nihal Atsız, hiçbir delîl serdetmeden, bir nass hükmüyle, kestirip atıyor: İslâm, ne Türk Milletinin, ne de onu kabûl̃ eden başka milletlerin yükselişinde bir âmildir; bilakis, İsl̃âm, Türkler sâyesinde yükselmiştir:

“İslâmiyet Türkler sayesinde yaşadı ve yükseldi. İslâmiyet Türkleri değil, Türkler İslâmiyet’i yüceltti. Biz İslâm olmadan önce de büyüktük. Keramet İslâmiyet’te olsaydı her Müslüman millet yükselirdi. Hele tarafımızdan birkaç kere tekrarlandığı gibi İslâmiyet’ten önce büyük devlet olan İran, İslâm olduktan sonra bugünkü durumuna düşmezdi.” (Nihal Atsız, “Yobazlık Bir Fikir Müstehâsesidir”, Ötüken, Kasım 1970, sayı 11 / 83)

Atsız’ın bu iddiâsının menşêi, Léon Cahun ile Moïse Cohen (Munis Tekinalp)’dir. (Bu husûsta mevsûk tafsîl̃ât, şu çalışmalarımızdadır: Türkçenin Istılâh Mes’elesi ve İdeolojik Kaynaklı Sapmalar, Ankara: Kurtuba Yl., 2013, ss. 354-355, 383, 397-403, 440-441; “Mâhir Bir Stratejist: Munis Tekinalp veyâ Moiz Kohen”, Yeni Söz gazetesinin 27 Mayıs 2018 ilâ 21 Haziran 2018 târihli nüshalarında toplam 24 tefrika; kezâ Yeni Söz, 26-27.2.2022/16-17)

Atsız’ın Mustafa Kemâl’dan intihâl̃ ettiği iddiâ, onlardan bu berikine geçmiştir.

“Türk tarih yazma sanatında cihanşümul bir inkılâp yapan ve milliğ kültür tarihimizin seyrinde bütün istikballere şamil bir dönüm noktası yaratan ilmiğ deha”, âşik̃âr vâkıa hil̃âfına, “dînin milleti teşkîl eden unsurlardan biri olmadığını” iddiâ ederken, Cahun ile Cohen’in peşi sıra, Türklerin İsl̃âmdan evvel de “böyük bir millet” olduğunu, bilakis, Müslümanlığı kabûl edince, “Muhammed’in Arab emperyalizmine” hizmet eden bu “Arab dîni”nin onların “millî râbıtalarını gevşettiğini”, millî şahsıyetlerine zarâr verdiğini iddiâ eder:

“Din birliğinin de bir millet teşkilinde müessir olduğunu söyleyenler vardır. Fakat biz, bizim gözümüz önündeki türk milleti tablosunda bunun aksini görmekteyiz.

“Türkler Arapların dinini kabul etmeden evvel de böyük bir millet idi. Arap dinini kabul ettikten sonra, bu din, ne arapların, ne aynı dinde bulunan acemlerin ve ne de mısırlıların ve sairenin türklerle birleşüp bir millet teşkil etmelerine hiçbir tesir etmedi.

“Bilakis, türk milletinin millî rabıtalarını gevşetti; millî hislerini, millî heyecanını uyuşturdu. Bu pek tabiî idi. Çünkü, Muhammedin kurduğu dinin gayesi, bütün milliyetlerin fevkinde, şamil bir arap milliyeti siyasetine müncer oluyordu. Bu arap fikri, ümmet kelimesi ile ifade olundu. Muhammedin dinini kabul edenler, kendilerini unutmağa, hayatlarını allah kelimesinin her yerde yükseltilmesine hasr etmeğe mecburdular. Bununla beraber, allaha kendi millî lisanında değil, allahın arap kavmine gönderdiğ arapça kitapla ibadet ve münacatta bulunacaktı. Arapça öğrenmedikçe, Allaha ne dediğini bilmeyecekti. Bu vaziyyet karşısında türk milleti, bir çok asırlar, ne yaptığını, ne yapacağını bilmeksizin, adeta, bir kelimesinin manasını bilmediği halde kuranı [Kur’ân’ı] ezberlemekten beyni sulanmış, hafızlara döndüler. Başlarına geçebilmiş olan haris serdarlar, türk milletince, karışık, cahil hocalar ağziyle, ateş ve azap ile müdhiş bir muamma halinde kalan dini, hırs ve siyasetlerine alet ittihaz ettiler. Bir taraftan arapları zorla emirleri altına aldılar, bir taraftan avrupada, allah kelimesinin ilası parolası altında, hıristiyan milletlerini idareleri altına geçirdiler, fakat onların dinlerine ve milliyetlerine ilişmeği düşünmediler. Ne onları ümmet yaptılar, ne onlarla birleşerek bir kuvvetli millet yaptılar. İlh…” (Prof. Dr. Afet İnan, Medenî Bilgiler ve M. Kemal Atatürk’ün El Yazıları, Ankara: T. Tarih Kurumu Yl., 1969, “ilk baskısı, 1931’de okullar için yapılmıştır”, ss. 364-367; Yesevîzâde Alparslan Yasa, Milletimize Revâ Görülen Kültür Jenosidi, Ankara: Hitabevi Yl., 2014, ss. 179-180)

Atsız’ın Allâh’ı dolaylı ink̃ârı

Nihal Atsız’ın fikirlerindeki insicâmsızlık, muayyen bir Ul̃ûhiyet mefhûmunu reddedip kendi metafizik inancını ortaya koyarken de tezâhür ediyor.

İsl̃âmın Allâh ak̆îdesini reddetmek sadedinde sarfettiği bir söz şudur:

“Tanrı insan idraki dışındadır.”