Ayasofya Câmii'ne "Bizans Müzesi" hakâretinin sahîh târihçesi (21)
Ayasofya eşyâlarındaki tahrîbât
Ayasofya’daki Müslüman eserleri üzerinde şâyân-ı
takdîr tedk̆îk̆ler yapmış Türk San’at̃i Târihçisi Âzâde Akar,
1971’de, esefle soruyor ve cevâb veriyor:
“Ayasofyada
500 senelik Osmanlı Devrinin hâtıralarını taşıyan eşya ne olmuştur?
“Mimariye
dahil olmayan, fakat cami karakterini tamamlayan rahneler, asma kandiller,
kandil arası süsleri, sakal-ı şerif ve kur’an-ı kerim çekmeceleri, halılar,
yazı levhaları, sandıklı saatler ve pabuçluklar arasında bir nümune dahi müzede
bugün bulunmamaktadır. Halbuki Ayasofya gibi ehemmiyet verilmiş bir mâbedin
eşya bakımından çok zengin olması gerekirdi. Mihrap önünde altı şamdan ve yine
mihrap önünü kaplayan, perişan olmuş halıdan başka hiçbir cami eşyasına ve
hediyesine tesadüf edilmemiştir. (Ayasofya halıları Camiin müzeye
çevrilmesinden sonra Edirne camilerine gönderilmiştir. Camii boydan boya
kaplıyan halılardan başka, 1926 da Mambury tarafından görülüp kaydedilen yazılı
ayetlerle süslü nadide duvar halılarının nerede olduğu öğrenilemedi.) (Cami içi
saatlerinden bir tanesini, duvar levhası ile beraber Ali Rıza Bey resmetmiştir.
[…] Aynı saati Ressam Şevket Dağda bir Ayasofya tablosu’nda yapmıştır…)” (Akar
1971: 284)
Aynı vâkıayı, Eyice de esefle kaydediyor:
“Ayasofya 24 Kasım 1934 tarihli Bakanlar Kurulu
Kararı ile cami olmaktan çıkarılıp Müzeler Genel Müdürlüğü’ne bağlandı. Bu
arada sebepsiz olarak medrese yıktırıldığı gibi içeride bulunan ve camiye ait
olan çeşitli eşya ile halılar ve levhalar da kaldırıldı. Bunlardan büyük
levhalar daha sonra tekrar yerlerine asıldı. Beş yüzyıl Türk eseri olarak
hizmet eden bu caminin eşyasının dağıtılmış olması gerçekten üzücüdür.” (Eyice
1991: IV/209)
Ayasofya’nın hat levhalarındaki tahrîbât
Bizans Müzesi’ne tahvîl edilen Ayasofya Câmii’ndeki
muhtelif eşyâ, resmî kayıdları tutularak tasfiye edilmediği, bu hâl̃ onların mühim bir kısmının
yağmalanmış olabileceği şüphesine mahal̃ verdiği gibi, aynı hâl̃, Câmi duvarlarını süsliyen
“pek çok yazılı levha” için de bahis mevzûu olmuştur:
“Bunlardan başka [yukarıda bahis mevzûu
olan “câmi eşyâsı”ndan başka] vaktiyle mâbedde pek çok yazılı levhalar
bulunması gerekirdi. Mâbedin müzeye çevrilişi esnasında muhtelif yerlere
dağıtılmışlardır. Yesarîzadenin 1800 (H. 1215) tarihli, 10 kalem genişliğinde
yazılmış bir levhası Türk-lslâm Eserleri Müzesine nakledilmiştir. (Eczacı Uğur
Derman'dan) Bundan başka Hulusi Efendinin ve Abdürrauf Efendinin birer levhası
da Sultan Ahmed Camiine verilmiştir. (Eczacı Uğur Derman'dan) Diğerleri hakkında bilgi edinilememiştir.
(Akar 1971: 282)
(Ahmed Zahid Çelebi, “Ayasofya Büyük
Levhalarının Fotoğraf ve Gravürler Üzerinden Geçmişten Günümüze Durumu”, İslâm Tetkikleri Dergisi, 11/1, Mart 2021, ss. 209-242’de s. 236)
Resimde, Mâbedimize tecâvüz eden elin
yere indirip rutûbetten çürümiye terkettiği, her biri bir şâheser olan sekiz
devâsâ hat levhasından biri yere indirilmiş hâl̃de görülüyor…
Rahmetli Osman Yüksel Serdengeçti’nin,
“Ayasofya” başlıklı makâlesi sebebiyle aleyhinde Ankara Ağır Cezâ Mahkemesi’nde
açılan dâvâda, 11 Temmuz 1953 günki celsede îrâd ettiği nihâî
Müdâfaanâmesinden:
“Biz bir hakikati tesbit ettik. Bu
hakikat şudur: 500 yıldır cami olan bu büyük mâbet câmi olmaktan çıkmıştır,
çıkarılmıştır. Evvelâ hukuken, kanunen buna hiç bir kurul ve otoritenin hakkı
yoktur. Yine savcının iddiası hilâfına, dinimizin tebcil ve takdis ettiği
‘Allah, Muhammed’ gibi levhalar, büyük isimler yerlere indirilmiş, çok büyük
oldukları için kapı dışarı edilememiştir. Gözlerimle gördüm…
“Bizans
devrine ait ne varsa, büyük bir itina ile ortaya çıkarılmış, bizden olan, bize
hitap eden her şey imha edilmiştir. Ayasofya şimdiki haliyle içinde mum
yanmıyan, istavroz, günah çıkarılmıyan bir kilisedir. Elbette Müslüman bir Türk
olarak, bundan hüzün duydum…” (O. Y. Serdengeçti –1959’da neşredilen eserin
aslında, “Derleyip Tanzim Eden” olarak Avukat Mehmed Emin Akyüz’ün ismi
vardır-, Ayasofya Davası, Derin Tarih mecmûasının il̃âvesi,
İstanbul, Aralık 2013, ss. 57-58)
***
Kemalist Rejimin, Ayasofya Câmii’ndeki Müslüman eserlerinin mühim bir
kısmını yavaş yavaş harâb olmıya terkettiğine dâir tesbîtimizin mühim bir
şâhidi de, rahmetli Semavi Eyice’dir. Ölümünden birkaç sene evvel (2015’te)
Beşir Ayvazoğlu’na verdiği mül̃âkâtta, bizzât şâhid olduğu veyâ dolaylı olarak
tâk̆îb ettiği bu vâkıaya temâs ediyor, bu meyânda Kazasker Mustafa İzzet
Efendi’nin (ve iki talebesinin) şâheserleri olan sekiz devâsâ hat levhasının,
“Büyük Şef”in îkâzı üzerine, “Bizans Müzesi” tasavvuruna uymadıkları için yerlerinden
indirilip “rutûbetten çürümiye terkedildikerini” ifâde ediyor:
“[“Büyük Şef”, Ayasofya Câmii’ni
Bizans Müzesi’ne tahvîl etmiye karâr verdiği zaman, Câmi’i bir ziyâretinde,]
“…Bakıyor, o kocaman levhalara (Kazasker Mustafa İzzet Efendi’nin yazdığı
muhteşem levhalara), “Bunlar mimariyi bozuyor!” diyor, Atatürk.
Ayasofya’yı müze yapma kararı da alındıktan sonra levhaları indiriyorlar.
Beyanat da şu: Bunları başka camilere asacağız. Fakat kapılardan sığmıyor.
Parçalamadan çıkarılması imkânsız.
“[Bunun üzerine,] o levhaları da
kaldırıyor, en rutubetli, en berbat bölümün duvarına üst üste yaslıyorlar
bunları….