Ayasofya Câmii'ne "Bizans Müzesi" hakâretinin sahîh târihçesi (99)
30 Mart 1951’de Adliye Encümeni’ne sevk̆edilen L̃âyiha, orada, Nisan ortalarında müzâkere edildi. Fakat (Yalman’ın başını çekdiği) mâhûd matbûâtın ağır baskısı altında…
L̃âyiha,
Encümen’de, 7 aleyhde reye mukâbil 9 lehde reyle 17 Nisan 1951’de kabûl̃ edilerek (Vatan, 18.4.1951, s. 1) 24 Nisan 1951
târihli Adliye Encümeni Raporu’yle Meclis’e arzedildi.
Meclis’deki müzâkereler, iki gün devâm etti: 4 Mayıs 1951,
Cumâ ve 7 Mayıs 1951 Pazartesi… Böyle bir kânûnun Hukûkun Küllî Kâidelerine,
İnsan Haklarına ve mer’iyetteki Kânûn-i Esâsiye’ye muhâlif olduğu müddeâsı
etrâfında Adliye Encümeni’nde cereyân eden harâretli müzâkere ve münâkaşalar
Meclis’de de devâm etti. Sonunda, L̃âyiha’nın
Esâsiye’ye muhâlif olup olmadığının tedk̆îk̆i için onun Esâsiye
Encümeni’ne (“Anayasa Komisyonu”na) sevk̆i
karârlaştırıldı.
L̃âyiha,
Esâsiye Encümeni’nde 1 müstenkif ve 7 aleyhde reye mukâbil 8 lehde reyle kabûl̃ edilerek (o da ancak
Encümen Reîsinin reyinin –leh ve aleyhdeki reylerin müsâvî olması hâl̃inde- çift sayılması
kâidesine istinâden), 12 Temmuz 1951 târihli Esâsiye Encümeni Raporu ile Meclis
Riyâseti’ne arzedildi. (5816’nın Esâsiye Encümeni’nde kabûl̃ünü sağlıyan “çift
rey”in sâhibi, 33 dereceli Mason Üstâdı, Avukat Fuad Hulûsi Demirelli idi…)
L̃âyiha, Rapor’la berâber, Meclis’de, 23 Temmuz 1951
Pazartesi günü, tekrâr uzun uzadıya tartışıldı; netîcede, 487 kişilik Millet
Vekîlleri hey’etinden sâdece 288’inin (%59’unun) iştirâk̃i ve bunlardan 6’sının
müstenkif, 50’sinin red reyine mukâbil 232 lehde reyle (Umûmî Hey’etin
%47,6’sının, binâenaleyh ekalliyetin reyiyle), bütünü îtibâriyle, kabûl̃
edildi. (TBMM Tutanak Dergisi, Dönem IX,
Cilt 9, Toplantı 1, Yüz Üçüncü Birleşim, 23.VII.1951, Pazartesi, s. 295)
Meclis’in 25 Temmuz 1951, Çarşanba günki ictimâında, bu
def’a, L̃âyiha’nın 5 maddesi tek tek müzâkere edildi ve bâzı tâdil̃âttan sonra,
bütün maddeleriyle kabûl̃ edildi. (TBMM
Tutanak Dergisi, Dönem IX, Cilt 9, Toplantı 1, Yüz Dördüncü Birleşim, 25.VII.1951,
Çarşanba, s. 324)
Kısaca “Atatürk’ü Koruma Kânûnu” şeklinde adlandırılan
5816 Sayılı “Atatürk Aleyhine İşlenen Suçlar Hakkında Kânûn” (hak̆îkat̃te
“Mustafa Kemâl̃’i Tabulaştırma Kânûnu”), 31 Temmuz 1951 târih ve 7872 târihli Resmî Gazete’de neşredilerek mer’iyete
girdi.
5816 etrâfında
Meclis’de cereyân eden münâkaşa ve mücâdelelerden –çok fazla tafsîl̃âta
girmeden, sâdece mes’elenin en mühim vechelerini ortaya koyarak- aşağıda
bahsedeceğiz.
Evvel̃â, bu hukûk ucûbesinin, ancak –Memlekette bir tedhîş
havası estiren- “İrticâ var!” kampanyası ve müretteb bir heykellere tecâvüz
vak’aları silsilesi sâyesinde Mevzûâta dâhil olabildiğine dâir vesîkalar
serdecek, îzâhatta bulunacağız.
5816 için Bayar’ın Hük̃ûmeti tazyîk̆i
(Alliance Israélite’te yetişmiş ve o Cemâat̃e hep merbût
bulunmuş) Celâl Bayar’ın (Bursa, Gemlik, Umurbey, 16.5.1883 - İstanbul,
22.8.1986, Umurbey) bütün ömrünü Kemâl̃perestlikle geçirdiği ve bu îmân üzere
bu dünyâdan göçtüğü mâl̃ûmdur... Hayâtının sonuna doğru bu îmânını Atatürk Metodolojisi ismini verdiği bir
kitabda doktrinleştirmiş ve kitabı, 12 Eylûl 1980 Darbesiyle tâzelenen, daha
doğrusu daha fanatik, daha şahısperest bir hüviyete bürünen Kemalist Rejim için
de yeni bir ilhâm kaynağı olmuştu. 1978’de Ilıcak’ların Kervan Yayınları
arasında çıkan bu kitabın 18. sayfasındaki “Ben, ‘Atatürk, seni sevmek millî
bir ibadettir’ demiştim. Şimdi, ‘Atatürk, seni anlatmak millî bir ibadettir’
diyorum.” sözleri, onun fikir ve rûh dünyâsının aynası gibidirler…
Bayar, müteaddid
fırkalı rejim şartlarında kendilerini daha az baskı altında hisseden
Müslümanların, daha fazla vicdân, fikir ve ifâde hürriyeti taleb etmelerine ve
bu çerçevede Kemalizm ve “Şef”i hakkındaki bâzı hak̆îkat̃lere dikkat̃i
çekmelerine tahammül edemiyen Mütehakkim Zümre tarafından başlatılan “İrticâ
var! Kemalizm elden gidiyor! İrticâı ezelim!” kampanyasını, dikkat̃le ve
tasvîbk̃âr bir tavırla tâk̆îb etti ve onun, hem 5816, hem de “İrticâ”ın başlıca
temsîlcilerine ağır bir darbe indirilmesi hedeflerine ulaşmasında gâyet müessir
oldu.
Kırşehir’deki
büste tecâvüz hâdisesi üzerine, “Ebedî Şef”ine sevgi ve sadâkat̃i “ibâdet”
tel̃ak̆k̆î eden Celâl Bayar, derakab, oraya, bu def’a, mûmâileyhin tunc bir
büstünü gönderdi ve Büst, 1 Mart 1951 günü icrâ edilen bir perestiş merâsimi ve
Dâhiliye Vekîli Rükneddin Nasuhioğlu’nun: “Atatürk; Türk inkılâbı ve Türk
medeniyeti ve nihayet cihan medeniyetinin bir timsalidir. Bu timsali
Kırşehirlilere emanet ettiğimi tekrar ediyorum.” gibi sözleriyle, huşû içinde,
(“ibâdet”e) açıldı… (Akşam, 2.3.1951,
ss. 1 ve 2)
(Akşam, 25.3.1951, s.
1)
Celâl Bayar, evvel̃â Memlekette “İrticâî
bir hareket” olmadığını beyân eden Hük̃ûmetin ak̃sine, “İrticâ var!”
kampanyasını desteklemiş, Hük̃ûmeti de bu istikâmette zorlamış ve Millet
Vekîllerinin büyük bir kısmının muhâlefetine rağmen 5816’nın kabûl̃ünde tâyîn
edici bir âmil olmuştur… Buradaki haber, onun bu tavrının bir şâhididir:
“Reisicumhur, (biz Üniversite Talebelerine) ‘İrtica vardır, onunla mücadele
edeceğiz, dedi, Başbakan ise ‘Yoktur’ diyor; hangi söze inanalım?”
***