04 Haziran 2022

Aynaya bakınca ne görüyoruz?

Aynaya baktığımızda ne görüyoruz? Nefsin hatlarından tecessüm etmiş kemik ve etten yüzümüzü mü, yâni benliğimizle şişmiş sûretimizi mi? Sadece dış yüzümüzü görüyorsak aynamız kirlidir. İç yüzümüzü ve gönlümüze mânevî şifa veren dostları görüyorsak aynamız cilalıdır. Aynamızı iyi seçmeliyiz. Aynalarda saklıdır sırrımız. Bunu için de aynanın sırrını bilmeli ve sırrı olan aynaya bakmalı. Dolunay gibi dost gönüllerin aynasında yüzümüzü görüyorsak bahtiyarız.       

 

KALBİ CİLALI OLAN AYNAYA BAKMAKTAN KORKMAZ                                        

Aynaya baktığımızdakalbimizi ve gönlümüzü göremiyorsak, kendimizi hâl üzere gösterecek dost bir ayna bulmamız gerek. Gönlü pak, kalbi cilalı olan kişi aynaya bakmaktan korkmaz. Tasavvufta ayna insan-ı kâmilin kalbine, bir başka cihetiyle sevgilinin yüzüne benzetilir ve bu mânada ayna ilâhî aşkın, güzelliğin sembollerindendir. Allah Teâlâ, derecelerine göre Resûllerin, Velîlerin ve en ulvî mertebede Peygamber Efendimiz s.a.v.’in gönül aynasında tecellî eder. (Süleyman Uludağ, Tasavvuf Terimleri Sözlüğü)                                                                                         Tasavvufî olgunluğa erişmeyenler için ayna nefs ve sûreti gösteren azdırıcı bir eşyadır. Aynaya çok bakmak, kendini beğenmek kibirli beşer alâmetidir. Bu sebeptendir ki aynaya bakışımız kendi sûretine hayran beşerin ayna tutkusuna benzememeli. Kendini beğenmişlerin baktığı gibi bakıyorsak aynaya, “Zinhâr eline âyîne vermen o kâfirin / Zira görünce kendini büt-perest olur” diyen Nef’î ile “Neden sık sık bakarsın böyle mir'at-ı mücellâya / Meğer sen dahi kendi hüsnüne heyran mısın kâfir?” diyen Nedim’in hicivlerine maruz kalırız. (Aynanın Tarihçesi, Derin Tarih, Ekim 2012)

AYNADA KİMİ GÖRÜYORUZ?                                                                                                 

Kalp ve gönül yüze tutulan aynadır; ne varsa aynaya yansır. Aynaya bakıp kendimizi seyredelim. Hakikatimiz neyse aynada görünür. Aynalar yalan söylemez; kendimizde olanı yansıtır. Aynada görünen, kişinin kendi dünyasıdır. Gönül gözüyle bakıldığında gören de görünen de aynıdır. Birkaç misâl: Hz. Mevlânâ, Allah cemâlinin tecellilerini ve kendi oluşunu Şems’in aynasında görür. Şeyhinin aynasında günahtan ve nefisten arınmış yüzünü gören üstad Necip Fâzıl’ın hâli de böyleydi. Ulu zatların birbirlerine ayna olması, birbirlerini aynada görmeleri kalplerinin mâna âlemine açık olmasındandır.

GÖNÜL AYNAMIZDA KİMLER VAR?                                                                                          

 

Yûnus Emre Hazretlerinin gönül aynasında kimi gördüğünü kendisinden dinleyelim: “Yine esridi Yûnus Taptuk yüzün görende / Baktığım yüzde gördüm Taptuğumun nûrunu.” Gönül aynasında gördüğü bir başka ulu kişi kendisi gibi aynası cilalı olan Hz. Mevlânâ’dır: “Mevlânâ Hüdavendigar bize nazar kılalı / Onun görklü nazan gönlümüz aynasıdır.”

Kâmil kişilerin aynaya bakışı tasavvuftaki olgunlaşma, benliğinden sıyrılma ve her yerde Cenab-ı Allah’ı görür olma mertebesine gelmektir ki bu mesele tevhide ulaşma olarak da anlaşılır. Bu hâl tevhid üzere yaşanan bir hâldir ve aynada bir tek yüzü, yâni Hakk’ı görmektir. Bu hâli Yûnus Emre Hazretlerinin dilinden anlayabiliriz:  “Eğer âyîne bin olsa bakan bir / Gören bir, görünen bin bin göründü.” (Mustafa Tatçı, Yunus Emre Divanı)                               

Aynaya ulu kişiler gibi bakmak ve onların gördüklerini görmek için ne yapmak lâzım? Mübarek zatların tavsiyesine uyup, kendimize mürşid ve ârif makamında bir dost bulmalı, hulûs-i kalb ile onu dinlemeye ve temaşa etmeye başlamalıyız.                                                                         Derecesi düşük de olsa, fakirin ayna sıkıntısı yok şükür. Ali Hocam ve dostlarımın aynasında kendimi görürüm. “Ayna tuttum yüzüme / Ali göründü gözüme / nazar eyledim özüme / Ali göründü gözüme.”                                                                                                                                                                                                                          

EBÛ CEHİL’LE HZ. EBUBEKİR’İN AYNAYA BAKIŞI AYNI DEĞİL

 

Hâşâ huzurdan, “Yâ Muhammed ne çirkinsin. Senin gibi çirkin adam görmedim” diyen lânetli Ebû Cehil’e, Efendimiz Aleyhissalâtüvesselâm “Haklısın” buyururlar. O lâin beşerden sonra, “Yâ Muhammed! Bu dünyada senden güzelini göremedim. Sana baktıkça içime huzur doluyor” diyen Hz. Ebûbekir’e de “Haklısın” diye hitap buyuruyor. Sahabeden birisi soruyor: “Yâ Resûlullâh, Ebû Cehil geldi ‘ne kadar çirkinsin’ dedi, ‘haklısın’ dediniz; Ebûbekir geldi, ‘ne kadar güzelsiniz’ dedi, ona da ‘haklısın’ dediniz. Bunun hikmeti nedir?”

Efendimiz Aleyhissalâtüvesselâm’ın cevabı bütün insanlığın gönül evine mesaj hususiyetindedir: “Kişi kendisi nasılsa, karşısındakini de öyle görür. Ben Allah’ın cilaladığı bir ayna gibiyim. Ebûcehil baktı kendisini gördü ve çok çirkinsin dedi, haklıydı. Ebûbekir baktı o da kendisini gördü, çok güzelsin dedi, o da haklıydı” buyurur. (Ali Eren, Dinî Hikâyeler / Kıssadan Hisseler)

AYNAYA BAKMAK MARİFETTİR

 

Bu ulvî hâdiseden öğreniyoruz ki, Efendimiz s.a.v.’ın aynasında Ebû Cehil’le Hz. Ebûbekir’in gördükleri aynı değil. Demek ki aynaya bakmak marifetmiş. Başkasına ayna olmak da, aynaya bakmak da kalp temizliğiyle alâkalı. Niyâzî-i Mısrî Hazretlerinin dediği gibi: “Halk içre bir âyîneyim herkes bakar bir ân görür / Her ne görür kendin görür  / ger (eğer) yahşi ger (eğer) yaman görür.

 

Gönül aynası kırık, yâni gönül gözü kör olan Ebû Cehil o kutlu zamanda Allah’ın güzelliğinin Hazret-i Peygamberimizin aynasında görüleceğini bilememiş bir nasipsiz… Bu sulbden gelen modern zâmanın Ebû Cehilleri de, Aziz Mahmud Hüdayi Hazretlerinin “Âyinedir bu âlem, her şey Hakk ile kaim / Mir’at-ı Muhammed’den Allah görünür daim” sözünü idrak edemiyorlar. Bundandır ki modernizmin kıskacında kalbini kaybedenlerin gönül aynaları kırık.(ilbeyali@hotmail.com)