02 Temmuz 2018

Bakma anla!

Düşüncede nitelikle işlev arasında yakın bir alaka vardır. Orhun abidelerine bakışımızdaki “nitelik” bu taşlardaki muhtevanın bizim fikriyatımızdaki “işlev”iyle/milliyetimizle yakından alakalıdır. Milliyet insanın evren karşısındaki tutumu ve onun dünyadaki işlevinin muhtevasıdır. Bu yaratılışın bize verdiği bir kategoridir.

Dünya tasavvur ve görüşümüz, algı ile temsil arasında oluşur. Şeyleri anlamlandırarak varlık tasavvurumuzu ve bunları açıklayarak dünya görüşümüzü kurarız. Gözümüzün gördüğü şeyler zihin algılarımız üzerinden kavramlaşarak temsil ettiklerimize dönüşerek kültürümüz teşekkül eder. Dış dünya zihnimizde nesneleşerek somut manalar yanında soyut gerçekliklere de bürünerek bizim dünya tasavvurumuzu var eder. Mesela, bir Roma çeşmesi ile Osmanlı çeşmesine bakışımızın niteliği o çeşmeye yüklediğimiz manayı oluşturan tarihi ve aktüel algımızla yakından alakalıdır.  

Dünya ile bizim aramızda nesneleşen varlık,  aklımızın tasavvurları üzerinden anladıkları ile zihniyetimizin açıkladıklarına dönüşerek temsil ettiğimiz “ben”i oluşturur. Bu anlamda tercihlerimiz ve anlam dünyamız bakışımızın niteliğini gördüğümüze yüklediğimiz işlev üzerinden kurarak dünya görüşümüzü yani bizi var eder. Varlığa yüklediğimiz anlam varoluşumuzu teşkil eder. Anlamın zaman ve mekândaki tezahürleri ile dil ve tarih varlığımızın evi oluverir. Orhun Abidelerindeki, Akılsız hakanlar tahta oturmuş şüphesiz, kötü hakanlar tahta oturmuş şüphesiz. Kumandanları da akılsız imişler şüphesiz, kötü imişler şüphesiz. Beyleri, halkı itaatkar olmadığı için, Çin halkı hilekar ve sahtekar olduğu için, beylerle halkı karşılıklı kışkırttığı için, Türk halkı kurduğu devleti elden çıkarıvermiş uyarısı Türkün anlam dünyasına bitevi hikayesinin esasını söyler. Tasavvurumuz ve dünya görüşümüz noktasında kaynaklarımızın bize ulaştırdıklarına günden bakabilirsek yarın için umut üretebileceğiz.

Anlamın zuhur ettiği yer dildir. Dilimiz tasavvurumuz ve görüşümüzün somutlaştığı ülkemizdir. Tarih ise süreç içinde bu ülkedeki milletin akıp giden hikâyesidir.

***

Düşünce değişik akışlar içinde tezahür eder. İnsanlık varlığa mana katarken soyuttan somuta gitmeyi seçerek kavram ve fikirlerden gerçekliği inşa etmek yanında, somuttan soyuta giderek gerçeklikten fikir ve kavramlar inşa ederler. Bu iki bakış açısı içerisinde kavramlarımızdan gerçekliğe mi yoksa geçmiş ve hali hazırdaki gerçekten kavramlar mı üretmek istediğimiz nasıl bir insan eğitmek istediğimizin de ana hattını gösterir. Reel düşünen bir birey mi yoksa soyutlamalar yapabilen bir akıl mıdır bize lazım olan? Önceliklerimiz bunun cevabını belirler. Kavram üretmek mi derdimiz, yoksa var olan kavramlarla düşünebilmek mi, ya da düşüncemizi eyleme dönüştürmek mi, yoksa hepsi mi? Türkler buna karar vermek zorundadırlar.

Modern bağlam içinde varlığı dünya gerçekliğimizin ötesindeki alan, gerçekliğin izlenebilir beşeri alanı ve simülatif gerçeklik olarak aşındırılmış, ayartılmış gerçeklik alanı varlığa bakışımızın niteliğinden görünenin işlevi konusunda önceliklerimizi belirleyerek  bizi şekillendirir. Metafizik alan, fizik alan ve ultrafizik/simülasyon alan içerisinde algımız temsilimizin muhtevasını ortaya çıkarır.

Tüm bu söylenenleri yerküreden alınan bir tutam çamurla kendisine tanrı inşa eden insanı, bu çamurdan bir vazo yapan insanı ve aynı çamurdan ayartıcı bir anlam uyandıran bir nesne çıkaran insanı düşündüğümüzde, çamura bakışlarının niteliği zihinlerindeki anlamın bağlamında işlevsel olarak düşündükleri ile orantılı bir nesneleşmeyi gösterecektir.

Bu cümleden bakacak olursak dünyayı üç büyük düşünce alanına taksim mümkündür. Baudrillard'ın işaret ettiği üzere Amerika bir aşırı gerçeklik alanı, Avrupa bu noktada bir diyalektik gerçeklik sahasıdır. Doğu kavramı ise arafta bir savrulma alanı olarak gösterilebilir. Amerika bu bakımdan bir serap gibidir yaklaştıkça uzaklaşan bir simülasyon gibidir. Avrupa ise kavramlara gömülmüş bir gelecek olarak karşımızda durur. Bu bakımdan dünya üç büyük düşünce öbeğine ayrılmış demek yanlış olmayacaktır. Amerikan tarzı, Avrupa tarzı ve bunun dışındaki doğunun tarzı. Kavramları gerçekliğe taşımak kuvveden fiile geçmiş tefekkür demektir. Gerçeklikten kavramlar üretebilmek ise kuvvede olanı tespit etmektir. Tasavvurumuzun algıları kavramlar ise temsiliyeti bunların fiili durum haline getirilebilmesidir. Bu hal en iptidai kavimden en medeni olduğunu iddia eden topluma kadar bu tarzda teşekkül eder. İşte burada teknoloji var edenin uygar sayılıp düşünce ile buna mukabele edenin yenik sayılması Amerikan mucizesinin simülasyonu olarak bir sinema sahnesi gerçekliğinde gözlerimizin önünde cereyan eder. Afrika'yı veya Avusturalya'yı sömüren Batı bir Amerikan filmi ile gerçeği bir simülasyon alanına taşıyarak insani bir ayartma ile hala o an süren zulmü perdeleyerek gerçekliği yozlaştırır.

Modernite olarak eleştiri alanı haline getirdiğimiz zihniyet ile cebelleşirken, Batı olarak muhatap ve hatta çokça muhasım gördüğümüzü dünyanın düşünce atlasına ve yöntemlerine hâkim miyiz? Bu mesele iki açıdan hayatidir: Medeniyet mefhumunun esasında yer alanları, aradığımızı çıkartacak imkânlara sahip olmak bakımından ve kendimizi ve tefekkürümüzü özgün zannettiğimiz yerde fikrimize düşen ayrık otlarını fark edebilmek bakımından.  

İstanbul'un Üsküdar'dan görünen manzarasına baktığımızda hangi tasavvurun algıları ve dünya görüşünün temsiliyeti söz konusu fikir burada arafta kalıyor. Bütünlüğünü/tevhidini kaybetmiş bir dünyanın makûs görüntülerinden biri gibidir karşımızdaki manzara. İşlev bakışımızın niteliğini mahkûm etmiş ve bizi sürüklüyor gibidir.

Taziye münasebetiyle bir not: 1960 darbecilerinin üniversiteden men ettiği ve bugün törenle ebediyete uğurlanan Prof. Dr. Fuat Sezgin hocamızı rahmet duası ve minnetle hatırlayacağız. Ailesine sabırlar diliyorum. Mekânı cennet olsun. Başımız sağolsun.

Eylül kızımızı hayattan koparanlar insanlığımızdan bir parçayı da o masum bir bedenle gömdüler toprağa. Bizler yalandan ah vahcılar bilmediğimiz acının gevezesiyiz yine. İmtihanın bıçağı ikiyüzlüdür unutmayın! Yüreğinde nefsine darağacı kuramayana ceza ne eder ki…

Vesselam…