10 Ağustos 2021

​Balıknâme

Efendi Hocam’a, “Âlim Hocam, fakire fikir azığı olarak dergiler getiriyor!” dediğimde, nükteli üslûbuyla “Âlim Hocan dergi verir, biz balık veririz”  demişti. Bir sohbetinde de “yazarlar adama kitap okutturur, biz balık tuttururuz” deyince, o gün bugündür bu derin sözleri üstüne düşünmeye başladım.

“Efendi Hocam’ın bu sözlerindeki mâna nedir?” diye mutasavvıfların ve âlimlerin balık hakkında yazdıklarını okumaya başladım. Meğerse, Efendi Hocam’ın balık tutması ve balıkçı şâkirtler yetiştirmesi gönül tâlimlerindenmiş. “Balık veririz” derken, “gönle ve dimağa balığın mâna âlemindeki sırrını düşürürüz” diyormuş.

İsmail’in, Efendi Hocam’ın balık tutma tâlimine dâhil oluşu da merakımı daha da artırmıştı. “Fikir üstü yazarlıktan balık tutma tâlimine geçişin nasıl oldu?” diye sorduğumda, Efendi Hocam’ın, “Seni, daha önce ısrar etmene rağmen balığa götürmedim. Çünkü sen balığa hazır değildin. Yazarlığa meyilli olduğun için Âlim Hoca’nın kapısına göndermiştim. Artık, balıkçılık üstüne seyr u sülûkuna başlayabilirsin” dediğini anlatmıştı. Onun kısa zamanda balıkçılık tâliminin en şahbaz eri olduğunu, tuttuğu balıkları okşayıp suya bıraktığını duymuştum. Bir sırrını da anlatmıştı fakire: “Efendi Hocam’ın, balığı bilme ve tanıma bilgisine şâhit oldum. Ona, ‘hocam, seccadeyi suya ser de beraber bir namaz kılalım, balıklar da sizi seyretsinler’ dedim. Hocam ‘tamam da sen rahat durmaz, herkese yayarsın’ dedi.”          

EFENDİ HOCAM’IN BALIKÇILIĞI SEYR Ü SÜLÛKTUR

Yazarlığa meyilli olan bendeniz de bu heyecanla Efendi Hocam’ın balık tutma tâlimine dâhil oldum. Geç de olsa anladım ki, Efendi Hocam’ın balıkçılığı mânevî bir tâlimmiş. Onun balıkçılığında çeşitli tecellîler varmış. Bağlılarının balık tutmadaki sabrına, balıklara karşı muamelesine, tuttuğu balığı suya bırakıp bırakmadığına bakarak seyr u sülûkuna devam edip edemeyeceğini imtihan edermiş. Balığın zâhirini bildiği gibi, bâtınını da biliyormuş. Bâzı şâkirtlerine göre Efendi Hocam balık donuna girmiş mübarek bir insandır. Onunla balığa giden şâkirtleri balıkçılığın zâhirinde midirler, yoksa bâtınında mıdırlar? Yâni balık tutmanın tekniğinde midirler, mârifetinde midirler? Bu sualin cevabını fakir elbette bilemez.

BALIĞIN BÂTINI HAKKINDA

Erbabı bilir ki, Yûnus Peygamber balığın karnında kırk gün imtihan olur. “Balığın karnı mekânım oldu” der ve imtihanına rıza gösterir. Balığın yutmasından mâna nefs-i emmaresini aşıp sabretmek ve Rabbine teslim olmaktır. İnsanın benliği anlamına gelen balık, suyla buluştuğunda nefs-i emmaresini aşacaktır. Zamanımızda denize atılıp balığa yutulmak isteyen balıkçı var mıdır? Bunu ancak Efendi Hocam bilir. Âriflerin dediğine göre rüyasında devamlı balık görenler kendilerine ihtiyacı olanlara yol gösteren yardımsever ve ince ruhlu olurlarmış. Demek ki âlimlerin, talebelerine “İlim deryasında balık gibi yüz, bir sâhilden bir sâhile geç” demesi bu sebepten.

“KAÇAN BALIK” MÜRŞİD-İ KÂMİLMİŞ

Kıssa-i Mûsa’da, kaçan balığın hikmeti anlatılır. Mûsa Aleyhisselâm “hakikat yolculuğunda, yâni iki denizin birleştiği yerde balığı kaybeder. Kaçan balık, hakikat bilgisini anlaması için Mûsa Aleyhisselâmın Hızır Aleyhisselâmla karşılaşmasına vesiledir. Yâni balık hikmettir, ulvî bilgidir. Tasavvufta, “kaçan balığın büyük olduğu” sözünün mânasını öğrenince cezbeye kapıldım. “Kaçan balık”, ölmeden önce kıymeti bilinmeyen ve dizi dibinde oturulup ders alınmayan mürşid-i kâmilmiş.

BALIĞI SÜKÛT ERİ DERVİŞ GİBİ BİLMEK

Tasavvuf edebiyatında balık, Hak yolda yürüyen dervişlere benzetiliyor ve “rızık ve sabır” mânasına geliyor. Bir misâl: Genç balık yaşlı balığa, “Su diye bir şeyden bahsediyorlar, göstersene?” der. Yaşlı balık, “Siz O’ndan başka bir şey gösterin ki, ben de size O’nu göstereyim” der. Balığın “susma”, yâni “sükût eri” mânasına geldiğini Âlim Hocam’ın Efendi Hocam hakkında yazdığı mısralardan öğrendim: “Kuşlardan uçmayı öğrendi / Balıklardan susmayı / Balık tutar bir efendi / Biri Yûnus, biri kendi / Gölün suyu mu tükendi / Hani Hocam balık nerde? / Aşk oltası mı suya attığın / Zokanın ucuna nedir taktığın / Bize de Hocam yoktur baktığın / Hani Hocam balık nerde? / Su azizdir Hocam, azizdir aziz / Balık değil Hocam, ülfetdir leziz / Zıplayan balıktır, bekleyen biziz / Hani Hocam, balık nerde?”

BALIKLARIN ERMİŞ BABA SULTANIN MEZARINI ZİYARET ETMESİ

Evliya Çelebi’nin “Seyahatnâmesi” ndeki “Baba Sultan” menkıbesinde balıkların Ermiş Baba’yla dostlukları, Efendi Hocam’ın balıklarla ünsiyetini ve tutup suya bırakmasıyla benzeştiğinde okuyunca yine cezbeye kapıldım: “Tuna Nehri’nde bir adada Baba Sultan adlı bir ermişin mezarı var. Allah’ın hikmeti yılda bir kere Tuna’nın bütün balıkları Baba Sultan Adası’nın kenarına yığılır. Balık kalabalığından Tuna üzerinde balık yağı akar. Balıklar Baba Sultanı ziyaret ederler. Balıkların ziyaret günlerinde kimse balık avlamaz. Birçok kimseler balıkları ellerine alıp yine suya bırakırlar.” 

“BENİ BİR DERVİŞ TUTSA BAHTIM AÇILIR” DİYEN BALIK     

Bir balık menkıbesi de şöyle: Bir fakir balık varmış. Sığ sularda yüzer dururmuş. Bir gün beni bir derviş tutsa bahtım açılır demiş ve bir dervişin oltasına varıp kendini atmış. Oltayı çeken derviş gelen balığa bakmış ve “Daha muradını almamış bu balık, varsın bahr-i deryada biraz daha murad alsın” diyerek sulara bırakmış. Bu dervişin mânevî sulbünün Efendi Hocamla devam ettiği kanaatindeyim. Çünkü balıklar tekrar suya kavuşmak için Efendi Hocam’ın merhametli oltasına takılmak için koşarlardı. Hâsıl-ı kelâm; Efendi Hocam’ın peşinden balık tutma tâlimine gitmek lâzım. (ilbeyali@hotmail.com)