07 Kasım 2016

Bankalar sadece tefeci mi?

Syn. Başbakan, geçenlerde bankalara hitaben “Tefeciliği bırakın, gerçek ekonomiye dönün!” ifadelerini kullanarak, sert açıklamalarda bulunmuştu. Az bile söyledi. Uzun zamandır bankalar hakkında, bu kadar isabetli bir yakıştırma duymamıştım. Sevindiriciydi.

 “Tefeci” kelimesi bankalar için, yerinde bir yakıştırma olmasına rağmen; ben, “asalak” benzetmesini daha uygun görüyorum. Çünkü mide ve bağırsaklarımızda şekerle, hormonlu ve katkılı gıdalarla beslenen, ayrıca beyin hormon ve kimyasallarını etkileyerek iştah algısını bozan, böylece daha çok sağlıksız beslenmeyi tetikleyerek kilo kaybı, kansızlık ve pek çok hastalığın sebebi olarak kabul edilen, kurt, solucan, parazit gibi asalaklara birçok benzerliği vardır bankaların.

 Bankalarda, kişileri ve ekonomileri, üretimden alıkoymakla birlikte, tüketime teşvik eden sistemi destekleyerek, beyne “daha fazla iste”, “daha fazla alışveriş yap” mesajları veren reklamlarında etkisiyle, sağlıklı ekonomileri çökerten ve faize borca bağımlı, kişiliğini kaybetmiş bireyler ve toplumlar hedefler. Gözle görülür, somut hiçbir şey üretmezler. Ama sömürdükçe şişen, güçlenen bir yapıları vardır.

unnamed_2

 Bu konuda da maalesef, aynı beslenme alışkanlıklarımız gibi, toplumsal farkındalık sıfıra yakındır.
 En hassas insanlar bile, ev araba kredisi çeken arkadaşlarına “Keşke bankalara bulaşmasaydın!” dediğinde “Ya mecbur kaldık!” şeklinde bir cevap aldığında, başka bir şey söylemeden konuyu kapatmaktadır.

 Hâlbuki Kuran-ı Kerim'de faiz konusunda oldukça ciddi ve sert ifadeler geçmektedir. “Faiz yiyenler, ancak şeytanın çarptığı kimsenin kalktığı gibi kalkarlar. Bu, onların, ‘Alışveriş de faiz gibidir.' demelerinden dolayıdır. Oysa Allah, alışverişi helâl, faizi haram kılmıştır…” (Bakara 275) ayetinde açıkça faizin “Haram” olduğu ifade edilmiştir. Başkaca ayetlerde de, faizle ilgili sert uyarılarda bulunulmuştur.

 Peygamber Efendimizin de (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) faiz konusunda ki tavrı oldukça serttir.

 “Eski devirden kalma bu çirkin âdetin, her türlüsü, ayağımın altındadır.” (Müslim, Hac 147)
 “Faiz yiyen, onu yediren, kâtipliğini yapan ve ona şahitlik yapanlara lanet etmiştir.” (Müslim, Müsâkât 106)
 Faizin haramlığı ve çirkinliği Allah ve O'nun Resulü tarafından oldukça net ifade edilmiş ve hiçbir şekilde istisnası ve ruhsatı gösterilmemiştir. Günümüz, Belam İbn Ba'ura, görevi üstlenmiş modern din âlimlerinin, yeni kapitalist fetvalarına kadar, bütün İslam âlimleri bu konuda icma etmişlerdir.

 “Enflasyon oranında faiz alınabilir.” “Zaruret varsa, kredi çekilebilir” gibi kapitalist sisteme hizmet eden ve zihinleri sulandıran fetvalar yüzünden, barajda gedikler açılmış ve zamanla gedik büyüyerek, çok büyük zararlar vermiştir.

 Zaten başta diyanet camiası, bankalarla, kredilerle içli dışlıdır. Ve yine dindar olmaya çalışan birçok insanda bu büyük günaha bulaşmış durumdadır. Tanıdığım bir hacı abi, kendi adına kredi çektiği bir arkadaşının, banka borcunu ödememesi/ ödemeyememesi üzerine, “Karısıyla boşanmak üzerelerdi, ben ona iyilik yaptım, iyiliğin karşılığında, onun yaptığı karaktersizliğe bak!” diye sitem ediyordu.

Ben ise “Abi, yaptığın şey iyilik değil ki! Allah'ın haram ettiği faiz günahında ortak olmuşsunuz.” dediğimde ise, yine bir şekilde mantık yaparak kendini savunmuştu.

Üzerek söylüyorum, bankalarla olan ilişkileri yüzünden, aile ekonomisi çökme sürecine girince, kendi eşiyle araları bozulmuş ve boşanmışlardı. Hepimiz böyle olaylara şahit oluyor, yakın çevremizde yaşıyoruz maalesef.

Yangına su dökmesi gerekenler, benzinle ateşi daha da körükleyerek bu felaketlerin günah ortağı oluyorlar. Buna rağmen, gereken ciddiyette faiz belasını insanlara anlatan ve şiddetle karşı çıkan, değerli hocalarımızın da ellerinden öperiz. “Bana bankalar hakkında fetva sormaya gelmeyin, ‘Bankaların önünden geçmek caiz mi?' onu sorun!” diyen, pek kıymetli Bayram Ali Hocamızı da burada rahmetle analım. Allah razı olsun kendilerinden.

Faizsiz olduğu söylenen, finans kurumlarına gelince, bu kurumlardan sağlanan “finansal desteğin” caiz olduğuna dair verilen fetvaları dinlediğimde, ayrıntıları olan ve dakikalar süren açıklamalar olduğunu görüyorum. Ve bu kurumlarında uygulamaları sürekli değişiyor. Fetva-fıkıh kısmına girmeden gözlemlerimden bahsedeceğim.

*Bu kurumlara başvuru da bulunarak ev, araba alan kişilerin söylemlerine baktığımda “Şu kurum, arabama ortak oldu ve hisselerini bana sattı, aldık” gibi ifadeleri hiç duymadım. Yine “Faizsiz(?) bankadan kredi çektik” gibi içinde kredi geçen, para geçen benzer cümleler duydum. “Dervişin fikri neyse zikri de odur” demişler ya! Niyetlerde amellere göre olduğuna göre… Nasıl bir hüküm çıkar diye sormak gerekiyor.

*Bu kurumların fetva aldığı hocalar ve yaptıkları bankacılık işlemleri değişim göstermektedir. Kim inceliyor? Kim ne kadar takip ediyor?

* Bu kurumlarda çalışan personelin fetvalarda anlatılan süreci sırası ile ve gerekli olan hassasiyeti göstererek uyguladıklarını pek duymadım. Hatta onlarda sık sık yaptıkları işlemlerden kredi “Yani para satışı” olarak bahsetmektedirler.

*Bu kurumlarda, kuruluş aşamasında diğer bankalar gibi, merkez bankasına teminat adı atında yüklü bir miktar para yatırmaktadır. Ve her sene bu paranın faizi merkez bankası tarafından bu kuruluşlara ödenmektedir. Bu kurumda çalışan bir yetkiliden, bu parayla bir cami yaptırdıklarını duydum. Faiz parasıyla cami yaptırılır mı? O camide kılınan namaz ne kadar huzur verir? Cevabı size bırakıyorum.

*Bu kurumalarda çalışan personelle konuştuğumda, çalıştıkları kuruma gönül rahatlığı ile “faizsiz” dediklerini hiç duymadım.

*Bu kurumların Müslümanları kapitalist tüketim, borç sisteminin içine çekerek dünyaya bağlamak için bir tuzak olduğu fikrini çok duydum.

Ben bu kurumlar için şu hadisi şerifle amel ediyor ve size de tavsiye diyorum.

“İyilik, nefsin uygun gördüğü ve yapılmasını kalbin onayladığı şeydir. Günah ise içini tırmalayan ve başkaları sana yap diye nice fetvalar verse bile içinde şüphe ve tereddüt uyandıran şeydir” (Ahmed b. Hambel, Müsned, IV, 227-228; Darimi , Büyû 2)

Dindarlar olarak sınıfta kalmışken, toplumda da bankalarla barışık olmayan bir kesim görebilmiş değilim doğrusu. Hatta bankalarla haşir neşir olmayı çağdaşlığın, modern yaşamın önemli bir parçası gibi algılayanlar bile var. Tabi kendi tebaasını kollayan değil, yemeye önce onlardan başlayan “çağdaş” bir sistem söz konusu. Kapitalizme düşman(!) olan, solcu-sosyalist kesiminde, kapitalizmin tetikçisi, sermayenin ezici gücü olan bankalara karşı, eylem falan yaptıkları yok. Onlarda aynı şekilde bankalarla, kredilerle içli dışlı yaşamayı kanıksamış durumdalar. Sendikalar, sözde üyelerinin haklarını kollayacak olan meslek odaları ise, bu büyük ranttan nasıl payımızı alırız telaşına girmiş durumdadır.

Faize bulaşmak, bankalarda borç ödeme kuyruklarında beklemek, kaç senelik uzun uzun vadelerde borçlanarak yaşamak, artık bir yaşam tarzına dönüşmüş durumda. “Elle gelen düğün bayram” mantığıyla, yaşanan rezilliklere hiç sıkıntı yapmadan yaşayıp giden insanlar haline getiriyor, sistem bizi.

Banka reklamlarını seyrettiğinizde, duygulanır, onları neredeyse bir hayır kurumu zannedebilirsiniz. Ancak, bankalarla dostluk kurmanın, faize, uzun vadelere bulaşmanın daha pek çok yıkıcı tesirinden bahsedebiliriz.

  • Organik, sevecen, yardımlaşan toplumu yok eder. Arkadaşı, akrabayı, komşuyu, kardeşi birbirine düşman eder. Güveni sarsar. Kefillikler, ödenemeyen borçlar küskünlüklerde, kavgalarda ve adli vakalarda patlama meydana getirmiştir.
  • İnsanlar, kendilerini muhtaç hissetmez. Yakınına boyun bükmeyi, ar sayar. Bankadan istemek, sahte güler yüzlerle karşılanmak nefse hoş gelir. Kibir, gurur artar.
  • Borçla alınan evler, kişilerin kafesi olur. Borç bitmek bilmez, ev huzur vermez.
  • İnsanlar birbirine selam vermez olur. Herkes kendi derdini yaşar. Dert bile paylaşılmaz, ruhsal hastalıklar artar. İntihar, cinayet vakaları artar. Zaten medyada bunlarda bahsetmez.
  • Boşanmaların, yıkılan ailelerin en büyük sebeplerinden biridir faiz batağı.
  • Alınan malın bereketi görülmez, kolay ulaşıldığı için lezzeti az olur.
  • Sürekli ödenen borç taksitleri bıkkınlığa sebep olur.
  • Faiz öyle yıkıcı bir günahtır ki, küçük esnafı yok ettiği gibi, büyük fabrikaları, şirketleri hatta koca devletleri bile yıkar, kül eder.
  • Borçlu bir çalışan kitlesi, düşük ücretlere, ezici işlere, fazla çalışma saatlerine boyun eğmek zorunda kalır.
  • Gelecek kaygısı çok olur. Borçlu olunduğu için haksızlıklara karşı tavır koyma duygusu ortadan kalkar. Çoğu ezici durum sineye çekilir.
  • Ülkelerin, ülkemizin ulusal güvenliği tehlike altındadır. Borçları ödenmeyen arsalara, tarlalara, köylere, verimli arazilere bankalarca el konulur.
  • İnsanlarda oluşan hayal kırıklığı, umutsuzluk, öfke tehlikeli bir şekilde kanalize edilerek, sosyal patlamaya sebep olabilir. İnsanlar gerçek suçlu olan bankaları değil, yanlış yönlendirmeler ile başkalarını, devlet kurumlarını suçlayabilirler.

İnsanların evlenmek, tatile çıkmak, bayram yapmak, ev almak, araba almak istediklerinde, evlenme kredisi, tatil kredisi, bayram kredisi, ev kredisi, araba kredisi çekmeden; kendileri daha istemeden arkadaşlarınca, komşularınca, kardeşlerince destek gördükleri, güvenin ve kardeşliğin hakim olduğu günler çokta uzak değildi. Babalarımız, dedelerimiz yaşadılar o günleri. Arkadaşımın dedesi mesela, köyünün zengin bir ferdiymiş. Bir gün karısı “Bey, falan komşu fena sıkışmış, evini satıyormuş. Fırsatı kaçırmadan biz alalım hemen!” der, beyine. Adam sinirinden kıpkırmızı olur. “O nasıl söz! Haber sal akşama buyur edelim komşumuzu” diye haykırır. Akşam olunca komşusu gelir evine. “Komşum der, evini satıyormuşsun. Bizi bırakıp nerelere gidersin? Nereden buluruz senin gibi halis komşuyu?” sözleriyle kucaklar komşusunu. Komşusu “Bende istemezdim ağabey. Başımda bir dert vardır, para lazım oldu.” (Onurlu davranışı görelim. Kimseden istemeden evini satıyor. Hem de değerinden daha ucuza gideceğini bildiği halde) Bunu duyunca bu sefer “Şimdi darılıyorum sana! Bu zamana kadar neden bize söylemedin? Bunca hakkımız, gardaşlığımız yok mu?!”  Ardından ikramını yapar, derdini dinler komşusunun. Ve ne kadar ihtiyacı varsa koyar önüne. “Almazsan darılırım” diye rahatlatır. Komşusu da “Ağabey, nasıl öderim? Al sen, koy paranı yerine” dese de “Üç beş, üç beş ödersin, ağar ağar” diye cevaplar. Sarılır, gönülden gönüle sevgileri akar, kardeşlikleri pekişir. Gerçekten komşusu eline geçtikçe, az çok zamanla öder borcunu. Bu kardeşliğe razı olan Mevla, hem gönülleri, hem de kazançları, haneleri zengin etmiştir.

Sonuç olarak, maddi ve manevi kalkınmak için bankalara, kapitalist para politikalarına ihtiyacımız yoktur. İhtiyacımız olan toplumun algısını ve davranışlarını, inancımıza ve kendi öz değerlerimize göre yeniden inşa etmek, virüslü, hastalıklı yazılımları silmektir. Allah, bizi fitnelerden, şerlerden kurtarsın. Hepimize kendi yolunda birlik ve kararlılık versin, kardeşliğimiz pekiştirsin. Amin