09 May 2016

Başbakan Davutoğlu’nun ardından…

Pelikan Bildirisi'nin gündeme düşmesinin ardından çok geçmedi Başbakan Davutoğlu, ülke siyasi tarihinde pek alışık olmadığımız bir şekilde Başbakanlıktan ayrılmaya karar verdi.

Birçok insan bu gelişmeyi bildiride sıralanan sorunların gerçekten var olduğuna ve Başbakanlığın bırakılması kararı üzerindeki etkilerine yorumladı doğal olarak.

Aslında ‘doğal olarak' demenin bir manası yok.

Çünkü gerçekten de bildiride sıralanan konuların her birinin farklı oranlarda yaptığı tesir, Davutoğlu'nun Başbakanlığının hesapta olandan çok daha kısa olmasına neden oldu.  

Eğri oturup doğru konuşmak gerekiyorsa yüzde 52'lik bir oyla seçildiği günün çok öncesinden alışılmış bir Cumhurbaşkanı değil, aksine aldığı yetkinin gereği etkin ve etkili bir Cumhurbaşkanı olacağını hiç saklamadan dillendiren bir liderin varlığında olacak sonuç bundan farklı olamayacaktı.

Siz bakmayın daha düne kadar, ‘düşük profilli', ‘Sarayın Memuru', ‘kukla' gibi tanımlamaları yakıştıran ve her türden küçümseyici tavrı layık gördükleri Başbakan Davutoğlu için bugün ‘demokrasi', ‘seçmen ve seçilenin hukuku' gibi açıklamalarla olaylara dair zorlama bir mantık(sızlık) arayışına giren muhalefete.

Memleketin gitmesi gereken istikamet konusunda zihni açık olan herkes biliyordu ki ortadaki bildiriye yansıyan meselelerin varlığında Sayın Davutoğlu'nun Başbakanlığı uzun sürmeyecekti.

Tamam, ‘kör kör parmağım gözüne' misali yaşanan farklılıkların belki bu şekilde ve bu hızda bir sonucu getireceği çok kimse tarafından kestirilmedi ama ortadaki çatışmaların uzun veya kısa vadede bir bedelinin olacağı maalesef tahmin edilebiliyordu.

Hele de konu memleket meselesi olduğunda düşüncelerini çok fazla gizlemeyen ve bozulduğunu, üzüldüğünü, yanlış gördüğünü ve gereğinin yapılacağını açık açık belirtebilen cevval ve nafiz bir Cumhurbaşkanının varlığında.

O vakit gerek FETÖ'nün gerekse ardındaki güçlerin etkilerini sürdürdükleri bir zamanda ‘Benim sır küpüm. Türkiye Cumhuriyeti devletinin sır küpü. Türkiye'nin geleceğinin sır küpü' diye nitelendirdiği birisinin siyasetin girift dünyası içine çekilmesine dair itirazını en başında yaptığında Hükümetin hanesine hangi notun düşüldüğü de tahmin edilebilir.

Tıpkı bu kritik adımın atılmasına benzer yaşanan birçok durumda Hükümet, Cumhurbaşkanlığı ile memleket hedefleri açısından uyum sorunu yaşadığının işaretlerini verdi aslında.

HDP ile Hükümet kanadının arasında gerçekleşen Dolmabahçe Açıklamasına dair itiraz da...

7 Haziran seçimleri sonrasında yaşanan koalisyon' çalışmaları konusunda farklı düşünüldüğüne dair açıklamalar da…

Terör belasının geldiği nokta göz ardı edilerek, PKK'ya dönük ‘2013 Mayıs şartlarına dönülürse her şey konuşulabilir' açıklamasının yanlışlığına vurgular da…

HDP'li vekillerin kabul edilmesi zor eylem ve açıklamalarının bolluğunda dokunulmazlık meselesinde işin ağırdan alınmasına duyulan tepkiler de...

Avrupa Parlamentosu (AP) Başkanı Martin Schulz'un ‘Biz Erdoğan'la anlaşmadık. Bizim muhatabımız Davutoğlu'dur, hükümettir' sözlerinin telaffuz edilmesine göndermeler de...

Mülteciler meselesi ve AB ülkelerince meselenin çözümü konusunda verileceği söylenen 3 milyar Euro konusunun yılan hikâyesine dönmesine itiraz da…  

Akademisyenlerin imza kampanyası sonrası yaşananlara dair gösterilen tepkiler de…

MİT tırları meselesindeki gelişmelere dair sert açıklamalara ihtiyaç duyulması da…

Bülent Arınç gibi Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın kendine mesele ettiği sorunlar karşısında farklı düşüncelerde olup, savrulan insanlara hükümet cephesinden yeniden etkin olma fırsatlarının tanınmasına dikkat çekmeler de…

‘Tek başına kalsam da bu mücadele devam edeceğim' sözlerine karşılık ‘paralel yapı fabrika ayarlarına dönerse mücadele biter' türü garabet açıklamalara yapılan vurgular da…

Avrupa Birliği ülkelerinde vizesiz seyahat edebilme imkânının farklı değerlendirmesi de…

Aylardır devletin işleyişini ağırlaştıracak önemdeki mevkilere atamamalarının yapılmaması da Hükümet kanadının ortak hedefler konusunda Cumhurbaşkanlığı ile uyum sorunu yaşadığının işaretleri olarak yansıdı memleketin gündemine.

Bugün artık bu sorunlar oldu mu olmadı mı diye sormanın da olanları reddedip aksi istikametlere kapılmanın da ne gereği var ne de mantığı.

Hele de meselenin sorunsuz ve olması gereken bir demokratik anlayışla çözülmüşlüğü bütün bir memleketin artısı ve kazancıyken.

Olaylar oldukları anda yorumlanırken sürekli eksik bir şeyler kalır, kaçarı yok. Başbakan Davutoğlu'nun ani gidişinin ardında da yazıda bahsedilenlerin dışında kalanlar vardır mutlaka.

Lakin bu, yinede bu değişimin daha geniş bir perspektiften yorumlandığında yeterince anlaşılır ve kabul edilebilir nedenler barındırdığını gölgeleyecek bir ayrıntı değildir.

Not: Sayın Başbakana hem yaptıkları mümtaz çalışmalardan hem de sorunsuz ve olması gereken bir demokratlıkla çekilme erdemi göstermesinden ötürü kendi adıma ben de çok teşekkür ediyorum.