Başıboş köpekler tartışması!
Gündemin en önemli tartışması, “Başıboş köpekler ve
hayvanlar” için Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne sunulan taslak. Şu ana kadar
gerek hükümetin gerekse belediyelerin kulağının üzerine yatması sonucu,
şehirlerde, büyükşehirlerde başıboş hayvanlar ve çeteleşmiş köpekler sorunu
büyüdü.
Onlarca insanımız, çoluk çocuğumuz köpekler
tarafından ısırıldı, köpeklerden kaçarken araçların altında kalarak öldü. Sahipsiz
hayvanlar öylesine arttı ki; şehirlerde kuduz tehlikesi baş gösterdi…
Hükümetin başıboş hayvanlar toplatılacak,
kısırlaştırılacak, çiplenecek, sahiplendirilecek, belediyeler barınaklar
yapacak, aşılanacak, küpe takılacak şeklinde özetlenebilecek tasarısının son
kısmında “uyutulacak” şeklinde de bir madde vardı. Bu madde muhalefet partileri
tarafından eleştirilere neden oldu. Buna ben de kesinlikle karşı çıkıyorum. Ne
demek uyutmak? Öldürmek!
Onlar Allah’ın bize emanet ettiği, gözümüz gibi
bakmamız gereken sokaklarımızdaki canlar. Bu dünya sadece bize özel yaratılmadı,
evcil veya evcil olmayan hayvanların da hayatımızda olması lazım. Çoluk
çocuğumuz da sokaklarda bu hayvanları görmeli.
Anadolu’da özellikle köylerimizde her evin
bahçesinde köpekler vardır… Damlarda inekler vardır, öküzler vardır… Tavuklar
vardır… Koyunlar, kuzular vardır… Koyunları kuzuları güden çobanların beslediği
özel köpekleri vardır. Peygamber Efendimiz (sav) Efendimiz de kedi beslemiş,
kedisinin adını muezza koymuştur.
Kur’an-ı Kerim’de anlatılan Yedi Uyuyanlar
kıssasında yedi uyuyanın yanındaki köpeğin adı Kıtmir’dir. Ben de evimde iki
tane ve Bakımevimde de bir tane kedi bakıyorum. Hayvanlar bizim vicdan ve
merhamet damarlarımıza vurulan şırınga gibidir.
Merhamet, Üstad Necip Fazıl Kısakürek’in ifade
ettiği gibi, hava gibi, su gibi muhtaç olduğumuz iksirdir. Hayvanlarla ilgili
Peygamber Efendimiz (sav) bizlere çok şeyler nakledilmiştir. Bir hadis-i
şerifte şöyle denilmektedir: “Susuzluktan ölmek üzere olan bir köpek bir kuyunun
etrafında dolaşıp duruyordu. İsrailoğullarından fâhişe bir kadın onu gördü;
hemen çizmesini çıkardı ve onunla köpek için kuyudan su çekerek onu suladı. Bu
yüzden o kadın bağışlandı.” Âlemlerin Efendisi, on bin kişilik muhteşem
ordusuyla Mekke’ye doğru ilerliyordu.
Arc mevkiinden hareket edip Talûb’a doğru giderken,
yolda yavrularının üzerine gerilmiş ve onları emzirmekte olan bir köpek gördü.
Hemen ashâbından Cuayl bin Sürâka’yı yanına çağırarak onu bu hayvanların başına
nöbetçi dikti. Anne köpeğin ve yavrularının İslâm ordusu tarafından
ürkütülmemesi husûsunda tembihte bulundu.
Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan, meclise sevk edilen
tasarıyla ilgili olarak yaptığı konuşmada, “Bir sonraki adım” diye bir cümle
kurdu. İnşallah, sokak hayvanlarımızla ilgili taslak mecliste kabul edilirse,
imalı şekilde “uyutma”yı kasteden bu adım hayata geçmez. Sahipsiz hayvan populasyonun
artmasına neden olan, hükümet ve yerel yönetimlerin bu bağlamda inisiyatif
alarak, bu meseleyi sokak hayvanlarımızı uyutmadan çözmesi en büyük dileğimdir.
Geçmişte yaşanan Hayırsız Ada sabıkamız olduğunu da
unutmayalım. Bana göre saldırgan
nitelikli olan, kendisinden küçük canlılara ve insanlara saldırılarıyla bilinen
pitbull, rotweiller vb. gibi köpeklerin
sahiplendirilmemesi noktasında bu tasarıya özel bir madde konulmalı. Hayvan populasyonunun
önüne geçilmesi yönünde kısırlaştırma önemli. Tüm belediyelerin hayvanlar için
konforlu barınaklar yapmalı.
Bu çerçevede taslakla ilgilenen hükümet yetkilisi
“Bir yılda en fazla 350 bin kısırlaştırma” yapılabileceğini öngördüklerini
kaydediyor. Memleketin her yerindeki veteriner fakülteleri ne güne duruyor?
Veteriner fakültesi öğrencileri, bunu bir ders olarak yapabilir. Belediye
barınaklarında çok daha fazla veteriner istihdam edilebilir…
Bunun yanı sıra, çocuğu bir hayvan istediği için
sahiplendiği hayvanı dağa bayıra terk eden vicdansızlar için de çok daha ağır
yaptırımlar getirilmeli. “Saldırgan olanlar uyutulacak” diye kestirip atmayı
doğru bulmuyorum. Şunu söyleyeyim: İnsan aklıyla, devlet aklı aynı şekilde
çalışmaz.
Devlet her noktada orta yolu bulmak zorundadır. Yazımın
sonunda yaşanmış bir hikaye anlatayım: Osmanlı Padişahlarından Kanuni Sultan
Süleyman, devlet işlerinden arta kalan vakitte Topkapı Sarayının bahçesinde
ağaç yetiştirmekle meşgul olurdu. Birgün yetiştirdiği meyve ağaçlarını
karıncaların sardığını gördü.
Ağaçlara zarar veren karıncaların itlaf edilmesini
ve karıncaların bürüdüğü ağacın kesilip kesilmemesi hususunu bir tezkîre ile
Şeyhülislâm Ebussuud Efendi’ye sordu.
Hem de öyle şairâne bir dil ile sordu ki; “Dırahta
ger ziyan etse karınca; Günâhı var mıdır ânı kırınca?” (Eğer karınca ağaca
zarar veriyor, onu kurutuyorsa, karıncayı yok etmenin bir günahı var mıdır?) Ebussuud
Efendi, Kanuni’ye hoş görünmek için, “Karıncanın ölmesinden ne olur padişahım” diyebilirdi,
fakat o da çok daha ince bir nükteyle bakın ne dedi: Bu da sanatkâr bir
padişaha sıradan bir cevap değildir: “Yarın Hakk’ın dîvânına varınca; Süleyman’dan
hakkın alır karınca”…
Başıboş köpek sorununun çözümü de bellidir: Topla,
kısırlaştır, aşıla, çiplendir, barınaklar yap, bahçesi olan ailelere de
sahiplendir…Tasarı nereye evrilecek? Merakla bekliyoruz! Vesselam!