26 Nisan 2016

Başıboşluk ekenler ne biçeceğini sanıyordu?

Ciddi ciddi insanların genlerine işlediğine inanacağım bir pervasızlık halinin her geçen gün daha palazlandığını düşünüyorum.

Siyasette, sanatta, sporda, basında, sanayide, trafikte, evde, işte, tarlada, denizde, dağda dilediğince at oynatma isteğinin iyiden iyiye bir karabasan misali üzerimize çöreklendiğini hissedip, kederleniyorum.

Yolunuzun insanla kesiştiği her noktada kabulü zor bir kuralsızlık hâli, vurdumduymaz bir sorumsuzluk anlayışı, bir ‘ben yaparım' tafrası hâkim.

Memleket zenginleştikçe azalacağını düşündüğünüz davranış bozuklukları, ekonomik gücün etkisiyle daha garip bir hal almaya başladı.

Kültürden yoksun kazancın palazlandırdığı güven, her daim varlığını koruyan ‘ben yaptım oldu', ‘adam sende' ya da ‘hallederiz' başıboşluğunu azaltacağına, daha yaygınlaştırıyor.

Ne apartmanda yaşamanın, ne sokakta yürümenin, ne telefonda konuşmanın, ne parkta oturmanın, ne toplu taşımada yolculuğun, ne yolda araba kullanmanın adabından eser yok.

Herkes arsızca gücü yettiğince insanın, doğanın, evlerin, şehirlerin üzerinde tepinmeyi bir marifet sayıyor sanki.

Geçen Pazar günü oynanan Trabzonspor-Fenerbahçe maçında yaşananları, çirkin gökdelenlerini İstanbul siluetine bir hançer gibi saplama hakkını kendinde bulanların başıboşluğundan ayrı düşünmek mümkün mü?

Şu zamanda dostlukların aracı olması gereken Ankaragücü-Amedspor maçında kontrolsüz öfkelerin kepaze görüntülere sebebiyet vermesinin evlerimizi, mahallelerimizi, doğamızı feyezanca talan edilen teröre iltimas geçen şımarık siyaset anlayışından farkı var mı?

Ya da verdiği hasar açısından bir baltaya sap olamamış, kişilik sorunlarıyla cebelleşen kepazelerin sporda veya trafikte yaşattığı terörizm ile parasının ve ilişkilerinin gücüyle pervasızca yaşadığımız mekânları ucubeleştiren şehir ve doğa terörizmi kafaları tütsülenmiş ezik ve itilmiş gençlerin ‘Özyönetim' terörizminden çok mu farklı?

Toplumlarda bireyler gibi ne ekiyorsa onu biçiyorlar aslında.

Sporda bu çirkinlikler defalarca olurken kaç tane gözü dönmüş holigon, yönetici, kulüp ve mülkü amir en azından bu türden olayların bir daha olmaması adına gerekli cezayı aldı?

Peki, kadim bir şehrin dünya tarihine mal olmuş siluetini katleden gökdelenlere bırakın olup bittikten sonra bir şeyler yapılmasını o binalar metrelerce yükselirken ‘neden bir şeyler yapılmadı?' diye soran oluyor mu?

Ya kafasına esenin takabildiği çakarlarla kural ihlalleri yapanlar, makaslarla diğerlerini tehlikeye atanlar, araba ve motorlarına taktıkları ek egzozlarla kulaklarımızın zarını patlatanlar trafikte dilediğince at koştururken yeterince ceza alıyorlar mı?

Veya insanlara bir metrekarelik yeşilliğin dahi düşmediği, binlerce, milyonlarca paralar karşılığı satılan ‘insan kafesi' çirkin, ucube binaların alabildiğine her yanı sarmasının önüne geçilebiliyor mu?

Evet, ne ekiliyorsa o biçiliyor.

Yasalar çerçevesinde neyi savunursa savunsun protesto yapanlara saldırmaları ya da farklı siyaset mensuplarına linç girişimlerinde bulunmaları milli hassasiyetlere verenlerin…

Etnik kimliği nedeniyle insanların sokaklarda, dini mekânlarında, dükkânlarında öldürülmesini aşırı duygusallığın dışa vurumu olarak değerlendirebilenlerin…

Hendeklerle, barikatlarla insan hayatlarının, şehirlerin, doğanın tarumar edilmesine Özyönetim deyip, terör odaklarının önünde kişiliksiz politikalar izlemeyi içine sindirenlerin…

Sportif amaçlı etkinliklerdeki yenilgiye tahammül edemeyenleri kolayca affeden, onların suçlarını heyecanlarına verip, hoş gösterenlerin

Çevre, emlak, imar kuralları açısından yasanın gerektirdiği kuralların uygulamamasına suiistimal katan personelden hesap sormayanların…

Kuralsızlıklarıyla, hatalarıyla, trafikte işlenen cinayetleri dahi bin bir dalavere ile kulpuna uydurabilenlerin ektiği ‘ilkesizlik' ve ‘kuralsızlık kültürü'nün ürünleridir bu yaşananlar.

Siyasetçisinden memuruna siyasi, çevresel, tarafsal, parasal etkinliği, gücü olanlara gösterilen imtiyazlar, iltimaslar, sadakatler, kuralsızlıklara göz yummalar, aşırı önem addetmelerdir ortadaki başıboşluğun sebebi.

Kaba sabalığa, hödüklüğe, görmemişliğe, kaprislere, aç gözlülüğe, parası veya silahı olanın düdüğü çalacağına verilen primlerin sonucu, bugün bu kadim toprakların hiç görmediği bir kültürsüzlük ve adab-ı muaşeret kurallarından bihaber halleri yaşamak zorunda kalıyoruz.

***

TEB BNP Paribas İstanbul Cup Uluslararası Kadınlar Tenis Turnuvası'nda Türkiye'ye teniste ilk şampiyonluk kazandıran Çağla Büyükakçay, sporcu olmak isteyen küçük çocuğa ‘Çok çalış... İyi insan ol. İyi insan olduğunda iyi bir sporcu olacaksın…' tavsiyesinde bulunurken haklıydı.

Bugün dağda, şehirde, sokakta, trafikte, kentte, köyde, evde, okulda, işyerinde, parkta yaşadığımız sıkıntının sebebi, nicedir bu toplumun ‘iyi insan' yetiştirmeyi kulak ardı etmesinden başka bir şey değil aslında.

Saygısız, sorumsuz, kuralsız, pişkin, değer bilmez, öfkeli ebeveynlerin yetiştirdiği çocuklar, her yerde ve her mevkide iyi insanlara hayatı zindan ediyorlar.