30 Ocak 2017

Başkanım başkanım!

Şehremini Hızır Bey, günümüzdeki belediye başkanlarının piridir. İstanbul fethedilince Fatih Sultan Mehmet tarafından şehri yönetmek için görevlendirilir. Adil, zahid, alim, takva ehli bir kişidir Hızır Bey. Kendisine hadisle fethi müjdelenen şehir emanet edilmiştir velhasıl.

Hızır Bey esas konumuz olmadığı için bu faslı burada keserek günümüz belediye başkanlarına geçelim.

Alicenapları yüksek şahsiyetli Belediye Başkanlarımıza.

Hızır Bey adillik, zahidlik, alimlik ve takva ehli olma konusunda günümüz belediye başkanlarıyla yarışabilir mi bilmiyorum(!) ama, günümüz belediye başkanları; beden dili, rol kapma, mimik, kendini ifade etme, etkili konuşma, sahneye hakim olma gibi konularda Hollywood yıldızlarına taş çıkaracak kadar mahirdirler.

Tabii bunun için çok uzun bir mücadele verdiklerini de unutmamak gerekir.

Her şeyden önce oportunizm ve pragmatizm belediye başkanlarının en iyi bildiği tavırlardandır. Genel halleri enneagram karakter diyagramındaki 3 ve 8 numarayla ilintilidir. Yani başarı odaklı ve meydan okuyan tipler.

Hayatlarını en baştan itibaren bu yola adadıkları için yaşadıkları her fırsatı başkan olma yolunda değerlendirmişlerdir.
Mesela başkan olmadan önce ya da başkanlıklarının ilk dönemlerinde tüm düğün, cenaze, kutlama, anma ve benzeri programlara katılırlar. Kesinlikle bu programlarda konuşma yaparlar. Kitlenin duygularına hakim olma onlar için çok kolaydır.
Kurdukları tüm ilişkiler belediye başkanı olma yolunda taş ve tuğlalardır adeta.

Her şey başkanı olacakları ve oldukları o belde ya da ilçe içindir.

O beldedeki tüm boş arsaları gezerler mesela sabahın erken saatlerinde. Başkan olduklarında o arsalara nasıl bir hizmet götürürüm diye. Park, bahçe değil tabii ki rezidans, kule, otel vb…

Ancak her şey başkan olunca değişir. Başkan olmadan önceki telefonları kapalıdır artık. Kendisine ulaşmanız için özel kaleminden randevu ister durursunuz ama nafile. Koca beldenin başkanı olmuşlardır tabii, öyle kolay ulaşamazsınız.

Artık beldenin/ilçenin tüm hayır işleri ondan sorulur. Herhangi bir cemiyete, derneğe, kulübe, vakfa ya da benzerlerine yardım yapma zamanıdır.

İşler yürümelidir bir şekilde. Doğal olarak tüm yönetici kadroları değiştirir. Yöneticiler itaat eden adamlardan seçilir. Öyle doğruyu söyleyecek, eleştiri yapacak, alternatif proje üretecek birileri istenmez tabii ki. İtaat et, rahat et. Yoksa herkes doğal yeni başkan adayı olacaktır.

Hele meclis üyeleri bakkal, kasap, manav, terzi ve bilumum yumuşak huylu kişilerden seçilir ki olası plan değişikliklerinde sorun çıkmasın.

Her şey millet için nasılsa.

Belediye başkanlarının en sevdiği şeylerden biri de plansızlık durumudur. Yeter ki o beldede imar planı olmasın. O zaman belediye başkanları arenayı tamamıyla boşaltmış olur. İstediği gibi karar alabilir böylece.

İlk dönem öyle ya da böyle işi anlama ve öğrenme dönemidir. Kadroları değiştir. İmar planları ile uğraş. Boş arsaları belirle. Yatırım yapılacak alanlara proje çalıştır. Nereden hayır üretilir onları organize et. Kolay değil tabii bu kadar işi öğrenip planlamak.

Bir de başkanların ikinci dönemleri var ki sormayın. İkinci döneme gelince, artık kürsünün önüne çıkılabilir. Tecrübe oluşmuştur. Hatta mikrofonu eline alıp sahnede dolaşmaya bile başlar sayın başkanımız. Verim alamadığı başkan yardımcılarını değiştirir. Müdürler birçok kez değişmiştir zaten. Artık her nikaha ya da cenazeye gidilmez. Kurumlar başkanın parmağında oynattığı şeylerdir. Artık gözler yavaş yavaş vekil olma yolundadır. Ne de olsa güç toplanmış, imkânlar biriktirilmiştir.

Hele belediye başkanlarının üçüncü dönemi var ki... Efsane. Bu dönemi şöyle tarif etmek yanlış olmasa gerek:

Belediye Başkanları Tanrı (titan), başkan yardımcıları kral, müdürler derebeyi, memurlar prens, zabıtalar yeniçeri ağası.
Haşa Allah onları başkan olsun diye yaratmıştır. Lâyüseldirler. Artık kürsüye yaslanıp konuşabilirler. Para, mevki, imkân onlardadır. Kurumsal hiyerarşide tüm sistemi altüst etmişlerdir. Merkezi kurumların taşra teşkilatları belediye başkanlarının emrindedir.

Eskiyen başkan yardımcılarını yanlarında danışman olarak tutarlar. Aynı melekler gibi. Çünkü başkan yardımcıları pirüpaktırlar. Hiç günahları yoktur.

Müdürler de başkanın (haşa) yarattığı evrende bir boşluk doldururlar. Başkanın her dediğine “evet”, vatandaşın her dediğine “hayır” demek onların görevidir. Ne de olsa ileride başkan yardımcısı olma ihtimalleri vardır sabrederlerse.

Memurlar ise sabah 8.30, akşam 16.30 git gel işe zavallılar. Sabah mahmurluğu, akşam yorgunluğu, öğle arası, özel işler, hastalık, yılbaşı, bayram, hafta sonu, bilumum izinler, mazeretler, dışarı görevleri, arazi tespitleri gibi yoğunluktan fırsat bulabilirlerse çok çalışırlar, çok.

Her şey bir tarafa, anlattıklarımız toplumumuzdan bir kesittir. Bu keskin ironik durumu hep birlikte oluşturuyoruz. Bu yöneticilerimiz siyasal görüş ve toplumsal aidiyet farketmeksizin böyle. Başkanım derken ağzımızdan bir başkan daha çıkıyor. Hatta başkanlık bittiğinde dahi başkan demeye devam ediyoruz o kişilere.
Başımıza bir sıkıntı geldiğinde ya da bir işimiz düştüğünde tanıdık birini arama hastalığını hatırlayın. Tanıdık doktor, polis, başkan, müdür ve benzerleri.

Önümüze bir fırsat çıktığında hiç ardını düşünmeden her türlü kişiyle girdiğimiz halleri.

Konu şahsımıza ait bir çıkar olunca unutuverdiğimiz hak, hukuk kavramları.

Hakkımıza razı olma, sıramızı bekleme, kurumlarımızın bize sunduğu imkânları kabul etme tamamıyla unuttuğumuz hasletler.
Aşağıdaki ayeti ve hadisi bu minvalde tekrar tekrar okuyup anlamaya çalışalım.

Ardında ve önünde insanoğlunu takip edenler vardır; Allah'ın emriyle onu gözetirler. Bir millet kendi durumunu değiştirmedikçe Allah onların durumunu değiştirmez. Allah bir milletin fenalığını dileyince artık onun önüne geçilmez. Onlar için Allah'tan başka hiçbir yardımcı da yoktur. (Rad Suresi 11. Ayet)

Nasıl olursanız öyle idare edilirsiniz.(Hadisi Şerif)

Allah'ım bizleri adil, temiz, ahlaklı kullarından eylesin. Amin.