VF kat sol
VF kat sağ

14 Kasım 2015

Başörtüsü

Bazen alevlenir bazen küllenir. Ama başörtüsü tartışması hep tazedir.

Yalnızca Türkiye'de mi? Tabii ki hayır…

Başörtüsü anti - İslamistler için bir tabu.

Kimi “öcü” diye küçümser, kimi “terörist” damgası vurur. Neticede hepsinin çıkış noktası aynıdır. Amaç Müslümanların yıpratılmasıdır.

İslam karşıtlığını bir proje olarak ele aldıkları gerçeğinden hareketle başörtüsü, ezan, terör gibi alt başlıkları nasıl ustalıkla kullandıklarını sıradan bir gözlemci bile ayırt edebilir.

Burada dikkat edilmesi gereken nokta şudur ki; Müslümanlar bir olmalı, diri olmalı, beraber hareket etmeli.

Melek Baykal özelinde geçtiğimiz hafta tartışılan başörtüsü karşıtlığının ve inancı gereği giyiminde değişiklikler yapan insanları aşağılamalarının önüne ancak birlikte tepki gösterilerek geçilebilir.

Nitekim öyle de oldu! Makul ama sert tepkiler başörtüsü hakkında nefretlerini kusan bazılarının geri adım atmasını sağlıyor.

Toplumun geniş bir kesiminin görüşüyle taban tabana zıt görüşlerini bilinçli olarak dile getiren sanatçı, aydın, siyasetçi vs. kisvesine gizlenmiş İslam karşıtlarının ortak bilinçle ve planlı şekilde hareket ettiğini uzun süredir dile getiriyorum.

Tek bir merkezden yönetildiği belli olan anti İslamistlere verilecek en güzel cevap makul ama sert olan cevaptır.

Başörtüsü konusundaysa artık bir gerçeği herkesin kabullenmesi gerekiyor.

Türkiye sınırları dâhilinde toplumda “başörtüsü” diye bir sorun yok.

Başörtülü olan ile başı açık olan hanım kardeşlerimiz arasında da bir sorun yok.

Sorun sadece “sorunlu” insanlarda. Onların da -emin olun ki- bazıları planlı bir İslam karşıtı organizasyonun bir parçası.

Ülkemizde zaman zaman başörtüsüne, ezana, ibadethanelerimize yönelik alaycı, aşağılayıcı, rahatsız edici sözler söyleyenleri iyi araştırmak gerekiyor.

Kimdir, kime hizmet eder, kimleri sever?

Çünkü dünyadaki İslam karşıtı organizasyonunun genişliği göz önüne alındığında bu kişilerin tek başlarına olmadıkları görülüyor.

Fransa, Almanya ve İngiltere'de Anti – İslamistlerin farklı bir yol izlediğini görüyoruz.

Onlar da başlarda dini değerlerimizi önemsizleştirme, aşağılama politikası güdüyorlardı.

Şimdi ise politikalarını değiştirerek “saldırı” safhasına geçmiş bulunuyorlar.

İnterneti biraz tararsanız karşınıza İngiltere'de, Almanya'da ya da Avrupa'nın herhangi bir ülkesinde Müslümanlara yönelik “cadı avı” başlatıldığını açıkça görürsünüz.

Bizimkilerin de eli boş durmuyor tabii ki… Müslümanlar şimdilik savunmadalar. 

Güçlenene kadar maalesef bu, böyle devam edecek.

Güçlenmenin yolu ise sadece ekonomiden geçmiyor.

İslam karşıtlarının hangi işleri yapan kişiler olduğunu biraz araştırırsanız güçlü olmanın ekonomiden ibaret olmadığını görürüsünüz.

Sosyal alanda, sanat alanında, fikir alanında yetişmiş insan gücüne ihtiyaç var.

Müslüman kesim ticareti geliştirmeli. Yeni ticaret yolları açılmalı. Özellikle e-ticaret aslında Müslümanlar için biçilmiş kaftan.

Güce sahip olunca anti – İslamistlere çok daha net, acıtıcı cevaplar verilebilir.

Tezleri çok daha güçlü şekilde reddedilip karşı atağa bile geçilebilir. Unutulmamalıdır ki İslam karşıtı cephe sadece bir din ya da bir gruptan ibaret değildir.

Dolayısıyla yapılacak mücadele de din eksenli değildir. Birilerinin zenginliklerini daha da arttırması için birilerinin sefalete mahkûm edilmesi gerekiyor.

Dünya düzenini işletenler bu gerçeğin bilincinde hareket ediyor.

İslam'a, ezana, başörtüsüne, ibadethanelerimize, inançlarımıza saldırmaları da bundan.

Her şey çok planlı. Hepsi de çok bilinçli. Sözleri iyi çalışılmış seçilmiş.

Bunu bilelim de… Gerisi gelir.