29 Ekim 2020

BATIK MEDENİYETİN ORTASINDA YEŞEREN GÜL BAHÇESİ: İSLAMİYET

“Maske yırtılmasa hâlâ bize afetti o yüz...

Medeniyet denilen kahbe, hakikat, yüzsüz.”

Mehmet Akif Ersoy üstadın, Batı medeniyetini ifşa ettiği bu dizeler hala geçerliliğini koruyor. Ahlaksızlığı, sömürgeciliği ve hazcılığı ile meşhur Batık Avrupa'nın sözde büyük devletleri Fransa ve Almanya, İslam'a ve Müslümanlara karşı adeta savaş açtılar.

Fransa, bir taraftan uğrunda canlarımızı feda etmekten asla tereddüt etmeyeceğimiz Peygamberimize hakaret içeren karikatürleri kamu binalarında sergilerken diğer yandan camilere baskın düzenliyor ve Müslüman kardeşlerimize karşı çeşitli yıldırma politikaları uyguluyor. Almanya ise benzer şekilde camilere baskınlar düzenliyor ve inanç özgürlüğünü kısıtlayıcı çeşitli uygulamalar yapıyor.

Batık Avrupa devletlerinin İslam'a ve Müslümanlara karşı duydukları bu öfke ve nefret neden kaynaklanıyor acaba?

Öfke ve nefretleri büyük bir korkunun ve hazin sonlarının dışa vurumu aslında. Zira, adeta sonsuz bir bataklığı andıran Avrupa medeniyetinin topraklarında yeşeren, çiçek veren nice gül bahçeleri var. Hayvani hazların peşinde koşmaktan ruhu çürümüş batı milletleri içerisinde dirilen ve çoğalan, bir iken bin olan nice Müslüman toplumlar var. Korkularının ve öfkelerinin sebebi, İslamiyet'in yükselişi ve ölmüş ruhlara yeniden ab-ı hayat oluşudur. 

Kendilerini dünyanın en medeni, çağdaş ve hoşgörülü devletleri olarak pazarlayan bu efendiler, hazırladıkları evrensel sözleşmelere dahi bağlı değiller ve saygı göstermiyorlar. Zira, bugünlerde Peygamber Efendimize (sav) yönelik aşağılık ve gayri ciddi yaklaşımlar nedeniyle gündeme gelen Paris, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komisyonu'nun Haziran 1948'de hazırladığı, İnsan Hakları Evrensel Bildirisi'nin, kabul edildiği yerdir. Ve o bildirinin 18. Maddesi der ki; “Her şahsın fikir vicdan ve din hürriyetine hakkı vardır; bu hak, din veya kanaat değiştirmek hürriyetini, dinini veya kanaatini tek başına veya topluca, açık olarak veya özel surette, öğretim, tatbikat, ibadet ve ayinlerle izhar etmek hürriyetini gerektirir.”

İnsan hakları, din ve vicdan özgürlüğü, adalet, yaşama hakkı, düşünce özgürlüğü gibi kavramları sadece “batılı insana” reva gören, kimi zamanda dünyanın az gelişmiş ülkelerini karıştırmak ve göz dağı vermek için kullanan bu efendiler, konu Müslümanlar veya İslamiyet olunca evrensel metinleri, tüm değer ve normları görmezden geliyorlar. Şuurlu olanlar, gözü ve gönlü açık olanlar bu riyakâr yüzü örten maskenin her daim farkındaydı zaten.

Müslümanlara ve onların kutsallarına karşı takındıkları bu nefret yüklü tavrın bilimsel arka planına da bakmakta fayda var. Merkezi Washington'da bulunan Pew Research Center tarafından yapılan çeşitli araştırmalar göstermektedir ki İslamiyet, tüm dinler içerisinde en hızlı büyüyen din olacak. Dünya nüfusunun 2015-2060 yılları arasında %32 artacağı tahmin edilirken, Müslüman nüfusunun %70 düzeyinde artması bekleniyor. Aynı araştırmaya göre Müslüman sayısı 2015 yılında 1,8 milyar iken 2060 yılında yaklaşık 3 milyara ulaşacak (https://www.pewresearch.org/fact-tank/2017/04/06/why-muslims-are-the-worlds-fastest-growing-religious-group/). Aynı kurum tarafından yapılan ve Avrupa kıtasındaki Müslüman nüfusa yönelik araştırmaya göre, Avrupa kıtasındaki Müslüman sayısı 2010 yılında 19,5 milyon, 2016 yılında ise 25,8 milyon kişi oldu. Araştırmada 2050 yılına gelindiğinde Avrupa kıtasındaki Müslüman nüfusunun 75,6 milyona ulaşması bekleniyor. Avrupa ülkeleri içerisinde en fazla Müslüman, Fransa (5,7 milyon kişi) ve Almanya'da (4,9 milyon kişi) yaşıyor (https://www.pewforum.org/2017/11/29/europes-growing-muslim-population/). Aynı durum Amerika içinde geçerli. Zira 2050 yılında Amerika'daki en kalabalık ikinci dini grubun 8,1 milyon kişi ile Müslümanlar olması bekleniyor (https://www.pewresearch.org/fact-tank/2016/01/06/a-new-estimate-of-the-u-s-muslim population/).

Dinimizin özünde umut vardır. Bu yüzden, mümin için ölüm dahi bir son değildir. Bilakis, baki aleme giriş kapısıdır. Bu noktayı nazarla hadiselere bakınca, bilhassa Batı Medeniyetinin başkentlerinde İslam'a ve Müslümanlara karşı takınılan bu olumsuz tavır, nice güzel muştularının habercisi hükmündedir. Bize düşen, inancımıza ve kutsallarımıza sahip çıkmak, dünya ve ahiret yurdu için daha çok gayret etmek ve modern çağın çürütücü zeminine teslim olmamaktır. Sadece bedenimizi değil ruhumuzu ve inancımızı da diri tutalım ve asla ümitsizliğe kapılmayalım…

Vesselam…