09 Nisan 2018

Bekir Sıtkı Sezgin -1

Aşığın sesi âlem-i ervahtan haber verir sözü, öğrencisi Hakan Alvan tarafından aktarılan Bekir Sıtkı Sezgin (1 Temmuz 1936-10 Eylül 1996) musikimizin son dönemdeki en büyük icracılarındandır. “Mûsikiyi kendisine bahşedilmiş yüce bir değer, bir nimet olarak kabul edip onun israf edilmeden iyi kullanılması, iyi icra edilmesi gerektiği anlayışına sahip olan Bekir Sıtkı Sezgin kendine has bir üslûp geliştirmiş ve bu üslûpla ortaya koyduğu dinî ve din dışı mûsiki icraları döneminde çok beğenilmiştir. Klasik ve klasik sonrası dönemleri eserlerinin yanı sıra özellikle dinî formlardaki başarılı icraları onu zamanın musikişinasları arasında farklı bir konuma getirmiştir. (Nuri Özcan, Bekir Sıtkı Sezgin, DİA, c.37, s.82-83)”

Bekir Sıtkı Bey pek çok çevrede takdir ve hayranlık uyandıran bir icracıdır. Kendisinin musikimizin tarihine dair görüşlerinin yıllar önce TRT'de yapılan bir mülakattan deşifresi olan bu tefrika, hocaya bir naçiz vefa, hem sevenlerine onun fikirlerini aktarmak, hem de gençlere onu tanıtmayı amaçlıyor. Sürç-i lisan edersek de affola.

Bekir Sıtkı Sezgin mülakata başlangıçta musikimizin mahiyeti ve tarihine dair şu değerli tespitleri yapıyor: Milletlerin özünden kaynaklanan milli musikileri bir takım sağlam temellere dayanır. Başlangıçta iptidai gibi görünen bu sanat hadisesi tarihin akışı içerisinden giderek gelişir zevk kazanır ve üzerinde yapılan çalışmalarla ilim haline gelir. Bu ilmi hüviyete kavuşan sanatlar da o toplumun öz be öz malıdır. Tarihin çok uzun ve engebeli yollarında aşıp gelen böylesine köklü bir sanat bütünüyle bir klasisizme kavuşur, bu da onun bir yerde dokunulmazlığıdır. Toplumun yaşayış şekli, ekonomik şartları, bir takım sanat cereyanlarından meyl etmesi şeklinde değişiklikler gösterebilir. Ancak varoluşundaki kültürünü meydana getiren unsurları titizlikle muhafaza edip, onlara saygılı olmayı da kaçınılmaz bir vazife eder toplum. 

Bekir Sıtkı Bey klasiğin teşekkülüne dair malumat verirken Türk musikisinin bu cihetten keyfiyetini ortaya koyduktan sonra bunun temellerinin ne idüğünü de ortaya koyar: Türk musikisinin dayandığı sağlam temelleri: özellikle Türk musikisi için bu inkâr edilmez bir gerçektir. Çünkü Türk musikisi bin yıllık bir maziye dayanmaktadır. 9 ve 10. Asırlarda Farabî ve İbn Sina, 12. Asırda büyük Türk müzikoloğu Safiyüddin Abdülmümin, 1360 olarak karşımıza çıkan Abdulkadir Meragi var, Abdulkadir Meragi'den sonra hasan Canlar, Şeyh Abdulâliler, ve giderek Gazi Giray, Kantemiroğlu, 1700lerde Abdulbaki Nasır Dede. Bütün bu saydığımız isimler Türk musikisinin ses sistemi üzerinde, perdeleri üzerinde çalışmalar yapmışlar, hatta telif ettikleri eserleri karıştırdığımız zaman görüyoruz; daireler çizip makam daireleri, seyir dairleri şeklinde makamların seyirlerini göstermişlerdir. Usuller üzerinde, kavi zamanları, zayıf zamanları, aruza nasıl intibak edeceği usulün, tanforlarını belirtmek suretiyle usülleri güzel bir tasnife tabi tutmuşlardır.  Bu mevzuda birçok eserler vermişlerdir. Onun için Türk musikisinin tarihi içerisinden bugüne gelişi asılsız, köksüz, sahipsiz, ilmi bir hüviyetten uzak değildir. Ve özellikle son elli yıl içerisinde Rauf Yekta Bey, Dr. Subhi Ezgi, Hüseyin Sadeddin Arel, gibi müzikologlarımız da Türk musikisinin nazariyatını daha kolay anlaşılır ve daha çabuk öğrenilebilir hale getirmişlerdir. Hoca Abdulkadir Meragin'in verdiği eserlerden birisinin ismi biliyorsunuz Makasıdu'l-Elhan'dır. Bu isim bana çok enteresan gelir. Nağmelerin maksatları manasındadır. Düşünebiliyor musunuz? Namelerin maksatları demekle Hoca Abdulkadir 13. Asırda makamların dilini yani ne demek istediklerini ifadeye çalışmıştır bu eserinde. Yani makamların yorumunu getiriyor. (1982 yılında Sadun Aksüt ile Trt Kültür Konuşmaları mülakatından deşifre) Yahya kemal ne güzel söylemiş Bu neslin ortada dahicedir başardığı iş, Vatan nasıl karışır musikiyle, göstermiş.

Bekir Sıtkı Bey musikimizin esasları ve müstakbeline dair önemli açıklamalar sadedinde; Böyle bir musikiye sahip olduğumuz için ne kadar övünsek azdır. Cemiyetin bugünkü gidiş şartlarına göre biz sağlam temeller üzerine bina edilmiş ve ilmi hüviyet kazanarak bugüne intikal etmiş olan bu musikiyi hiçbir şekilde değiştiremeyiz. Aynen muhafaza etmek durumundayız. Fakat onun ışığı altında ama ona sadık kalmak suretiyle bugünün anlaşılacağı dilde bir takım çalışmalar yapabiliriz ki bu vazifede bestecilere düşüyor diyerek geleceğe değerli sözler bırakır. Musikimizi yozlaştırmadan yenilemek noktasında bu sözlere kulak vermek lazımdır. Kendi temellerinden kopmuş melez bir musiki sadece yabancılaşmayı temsil edecektir. Temellerin ışığında, tarihe sadakatla söz konusu olacak yenilik geleceği değerli kılacaktır.

Yahya Kemal mısralarınca Çok insan anlayamaz eski musikimizden Ve ondan anlayamayan bir şey anlamaz bizden. Bekir Sıtkı Sezgin ve benzeri fem-i muhsinlerden musikimize aşina oldukça kendimize daha çok yaklaşacağız.  

Mekânı cennet olsun…