17 Nisan 2017

Beklenen İrade

Yeni bir insan arıyoruz! Yenilenen zamanın ruhuna iradesiyle izini vuracak olan insan. İnsanlığın emanetine sahip çıkan bir insan. Bu insan ülküsü, mefkuresi, iradesi sonsuza yönelmiş muvakkatten durduğu bu yerde insanlığı insanlara fayda ve iyilik bilen bir serdengeçti. Bu yolda, Nihal Atsız, “Maddileşmiş bir insan vatan için ölür mü? Bencil bir insan muhtaçlara yardım eder mi? Milletine inanmayan bir adam yabancı ile işbirliği yapmaz mı? Erdemi gülünç bulan birisi çalıp çırpmaz mı?” sorusunu sorup modern zamanların ruhumuza çaktığı vatansızlık, bencillik, işbirlikçilik ve erdemsizlik gibi çivilere itiraz ederken, Nurettin Topçu, “Bilinmeyen kaynaktan sızarak bilinmeyen ideale doğru insanı sürükleyen bu varlık hareketini, kâinatın hayatında kısa bir an teşkil eden ömür içinde benimseyerek ona irade diyoruz. İnsan bu iradeden ibarettir” “Şuur ileriye doğru yol aldıkça o (irade) bir atlıyı kovalayan kasırga gibi şuuru istediği istikamette sürüklüyor ve şuura asıl hayatını veriyor… İrade, bende başlangıçta sakin gözüken şuurun derinliklerindeki ana köktür” tespitleri ile iradenin şuur doğuran, harekete geçiren gücüne işaret eder. Bir kavram ve bu kavramı doğuran bir güç. Eline iradenin çekicini alıp modern putlara milli darbelerle insanlığı kazımak. Atsız da, Topçu da bir irade arıyor.

Bu insanın, insanlık mefkûresinin devlet eliyle kurumlaşarak bir nizam ve asayiş umranı kurması beklenir. Nasıl bir devlet? Nurettin Topçu, “İrade kuvvetini iyi ve ahlâkî gayeler uğrunda kullanan devlet faziletli devlettir; fena ve zararlı gayeler uğrunda kullanan devlet kötü devlettir. İyi ve namuskâr devletin gayesi, yaşattığı iradeyi, gayelerin gayesi olan Allah'a ulaştırıcı yoldan götürmektir.” bu devletin esaslarından söz eder. Peki, bu ideal bir ütopya mıdır yoksa gerçekleşebilirliği rasyonel bir tarihi dönem olabilmiş midir? İşte tam burada kulağımıza 11. Asırdan Kutadgu Bilig müellifi Yusuf Has Hacib'in sesi ulaşır. İnsana ve insanlığa dair Türkçe'de Müslüman Türkün en güzel sözleridir bunlar:

Ey asil insan! İnsanlığı elinden bırakma; insanlığa karşı daima insanlıkla muamele et…İnsana insanlığı nispetinde mukabelede bulun. Böyle mukabelede bulunduğu için, insana insan adı verilmiştir…İnsanların seçkini insanlığa faydalı olan insandır. Halk nazarında muteber kimse, merhametli olan insandır…Başkasının zararını isteme, kendin de zarar verme; hep iyilik yap, kendi heva ve heveslerine hakim ol... İnsan nadir değil, insanlık nadirdir; insan az değil doğruluk azdır.” Evet! Düşünülecek bir yerdeyiz. İnsan nadir değil insanlık nadirdir. İnsanı biyolojik bir evrim kuklası olmaktan çıkaran insanlık düzeyine çıkaran, iradesine “fayda” kavramı üzerinden misyon yükleyen ağır bir talep vardır burada. Hümanizmanın yanında çırak kaldığı bir vizyonla asırlar ötesinden gelir bu ses. Modern sokakların yalnız insanlarına doğruluk ilkesinin sözde değil özde bir esas olduğunu hatırlatır. Kendini ve ötekini anlamak için maddileşmiş çerçeveleri kırıp, bencilliği yıkıp, milletine inanıp erdemle iş gören bir insan. Selçuklu-Osmanlı tecrübesinin Kutadgu Bilig, İbn Haldun ve Osmanlı adalet dairesi nazariyesinde temadi eden realitesidir bu.

İnsan modern zamanın kayıp adası. Zaman çöllerinde insanlık peşinde sürüklenen bir kimsesiz. İdeolojilerle örülü zihinlerin, insanlık asabiyesi ve iradesini kaybettiği zamanların mahrumu insan. Sabahattin Ali bu yalnız insanın anlaşılamayan kaosunu, “İnsanlar birbirini ne kadar iyi anlıyorlardı… Bir de ben bu halimle kalkıp başka bir insanın kafasının içini tahlil etmek, onun düz veya karışık ruhunu görmek istiyordum. Dünyanın en basit, en zavallı, hatta en ahmak adamı bile, insanı hayretten hayrete düşürecek ne müthiş ve karışık bir ruha maliktir!.. Niçin bunu anlamaktan bu kadar kaçıyor ve insan dedikleri mahluku anlaşılması ve hakkında hüküm verilmesi en kolay şeylerden biri zannediyoruz? Niçin ilk defa gördüğümüz bir peynirin evsafı hakkında söz söylemekten kaçındığımız halde ilk rast geldiğimiz insan hakkında son kararımızı verip gönül rahatlığıyla öteye geçiveriyoruz?” sözleriyle ne derin ve incelikle dillendiriverir. İnsan çok ama insanlık az gerçekten. Peynir kadar diğerine değer veremeyen bir iradesizlik tufanın savrulan hayatlar. Bir kilo peynirin bile ekonomik manası varken seller gibi kanı akıtılıp değersizleştirilen insan. Peki, böyle zamanda beklenen kimdir?

Bu sorunun cevabı Nurettin Topçu'dan gelsin, “İşte böyle devirlerde yeni mistikler beklenir. ‘Ölünün diriden, dirinin ölüden' çıkması gibi bu bitmiş bünyeden ebedî kuvvet kaynakları olan ruhların fışkırması istenir.” Kutadgu Bilig müellifi benzerlerinin edebi kuvvet kaynaklarımızdan olarak millet hayatına söyledikleri sözler milletimizin müstakbel yürüyüşü adına iradelerimizin güçlenmesi ve hareketimizin müstakim olması adına değeri fevkalade önemlidir. Arayan bulur. Bulmak iradesi insan demektir, iyilik ve fayda insanlık; o halde insanlık fayda iradesi taşıyan insanın hareketleridir. Hz. Mevlana'nın “Başarı bir seyahattir, hedef değil. Mutluluk, gidilen yolun üzerindedir, yolun sonunda değil. Yolun sonunda olsa, ona varıldığında yol bitmiş ve vakit de geçmiş olurdu. Mutlu olmanın zamanı ise bugündür, yarın değil.” sözü yoldaki günün nöbetçilerine mesajını verir. Hülasa, Erdem gülünç değil insanlık doğurandır. Nasıru'l-ibad olmak muhtaçlara yardımı, amiru'l-bilad olmak vatanı sevip, üstündekiler ve muhtaçları için vakfetmeyi ve imarı, dafiu'zulumat ve'l-fesat olmak da çalıp çırpmaya karşı olmayı söyler. Sultan Çelebi Mehmed'in mezarındaki ifadeler Atsız'ın tespitlerine ve Topçu'nun irade davasına eklenince ölülerden dirilerin sesleri fışkırmaya ve duyulmaya başlıyor.

Vesselam…