18 Eylül 2017

“Bende gidiyorum Arakan’a” diyemedim

Kurban bayramını Afrika'da geçiren bir esnaf abimi, geçen hafta ziyarete gittim.

Hangi cemaat, hangi kuruluş olduğu önemli değil, bir insani yardım federasyonu bünyesinde, emanet olarak götürdüğü kurban hisselerini orada kesip, ihtiyaç sahiplerine dağıtmış, vazifelerini bitirip geri dönmüşlerdi.

“Nasıl geçti?” diye sordum.

“Gitmeden önce kendimi Cennetlik sanıyormuşum.” dedi.

“Kardeşlerimiz perişan halde. Sen Türkiye'de leş yemek zorunda kalan birisini biliyor musun Emre?! Artık kurtlanmış leşi yiyorlar. Günlerdir aç olan insanlar var. Elektrik, su zaten hiç yok. Buna rağmen isyan etmiyorlar. Güler yüzlü, neşeli insanlar.

Bizim cami ve medrese inşaatında para almadan çalışıp, akşam evine giden bir siyahi kardeşimizle tanıştım. Adam senelerdir sadece süt içerek yaşıyormuş. Oda bir ineği var, onun sütü. Buna rağmen kendini ihtiyaç sahibi görmüyor ve yardım kabul etmiyor. Hatırla, zorla ancak verebildik bir şeyler.

Aynı zamanda Kuran sevdalısı bir millet. Ortalıkta Kuran falanda yok. Biz götürene kadar tahtaların üzerine yazmışlar ayetleri, oradan okuyorlar. Buna rağmen hafızları bizden çok.

Bir talebe ile tanıştım. Düğün gününde, bırakmış gelini medreseye gelmiş. Kendi babası küsecekmiş, kızın babası da, gelin hanımda ‘ilmini okusun, biz onu bekleriz' demişler. Babasının kalbide böylece yumuşamış.”

Böyle, hem anlatıyor, hem de biriken işleriyle ilgileniyordu.

“Sonra birden Arakan'a gidiyorum!” dedi.

“Abi işler ne olacak, dükkân var.” dedim. Zaten Afrika'ya giderken uçak biletini ve diğer masraflarını kendi cebinden harcadığını; orada ise çok daha fazlasını dağıttığını biliyordum. Yani ekonomik durumu o kadarda geniş birisi değildi.

“Birilerinin hemen gitmesi lazım.” dedi. Bekleyecek halde değiliz, durum çok vahim.

Bu sözleri işitince, sahabenin samimiyetle imtihanı geldi aklıma.

Peygamber Efendimiz, (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) sahabeye Tebük seferi için emir vermişti. Hurma üreticiliği ile geçinilen bölgede, hasat zamanı ise çok yakındı. Hasat alınınca borçlar dağıtılıyor ve bir sene boyunca geçimlik elde ediliyordu. Sahabe-i kiram çoluk çocuğun geçimliğini bırakabilmek için, birkaç gün daha müsaade istediler Peygamber Efendimizden(S.A.V.) Ancak 40000 kişilik Bizans ordusunun yola çıktığı ve bazı Arap kabilelerinin de Bizans ordusuna destek olacağı söyleniyordu. Bu sebeple ve imtihan gereği, hiç zaman kaybedilmeden sefere çıkılacağı emredildi ve hasat için beklemeye müsaade edilmedi.

Maddi olarak zayıf bir durumda olmalarına, havanın yüksek derecede sıcak, seferin uzun ve meşakkatlerle dolu oluşu gibi birçok zorluğa rağmen, seferberlik havasında bir İslam ordusu hazırlandı. Kadın sahabiler de ellerindeki yüksükleri, çeyizleri v.b. fedakârca bağışlayıp samimiyetlerini gösterdiler.

Zaten daha öncede hicret emri olsun, Bedir seferinin savaşa dönüşmesi olsun, ömürleri hep imtihanla, hep samimiyet ile geçmişti, böylece büyük olmuştu sahabeler.

Şimdide karşımda kendi maddi zorluklarını hiçe sayıp, sırf Müslüman oldukları için katledilen kardeşlerine yardım için, İslamiyet'in izzeti şerefi için sefere koşan bir Müslümanı görmek şahsımda duygu yüklü bir mutluluğa sebep olmuştu.

 “(Ey müminler!)Yoksa siz, sizden önce gelip geçenlerin başına gelenlerin benzeri sizin de başınıza gelmeden Cennet'e gireceğinizi mi sandınız?!..” (Bakara 214)

Ayetini düşünüp kendi halime yanmaya başladım.

Öyle ki, sefer düşüncemde Afrika, Arakan değil; Karedeniz turu, Urfa gezisi vardı.

“Ümmet ne olacak?” derdinden çok, “maaşlar ne olacak?” derdi meşgul ediyordu aklımı…

Kardeşlerim can pazarındayken, ben araba pazarına göz atıyordum.

Onlar aç kalırken, ben kebap, tatlı muhabbeti yapıyordum.

İçinde olduğum konforun, ruhumuzu da sarmalına aldığını ve dünya sevgisinin güzelce(!) kalbimize yerleştiğini anlayıverdim.

Bir anlık veya birkaç günlük yüzeysel üzüntüyle, sadece 5 vakit namazı kılmakla, azıcık infak etmekle, 2 yazı yazmak, 3 twit atmakla işi kurtaramayacağımızı anladım.

Ancak buna rağmen üzülerek söylüyorum, “Bende gidiyorum Arakan'a” diyemedim. Yani dünya sevgimi yenemedim.

Allah'ın rahmetinden umut kesilmez. İnşaAllah affedilir ve Allah'ın lütfu keremiyle Cennet'e gireriz. Ancak Cennet'e kabul edilsek bile, öncesinde sağlam bir azar işiteceğiz gibi hissediyorum.

Allah halimizi düzeltebilmeyi nasip etsin. Âmin.