VF kat sol
VF kat sağ


Benoist-méchin’in Mustafa Kemal’e atfettiği söz sahîh miydi? (1)

“Evet, ahlâksız bir bedevînin İslâm denen o saçma ilâhiyâtı, hayâtımızı zehirleyen çürümüş bir leştir!”

Derin Tarih mecmûasının Aralık 2014 târihli 33. sayısında (ss. 58-63), Fransa'nın meşhûr târihçi, gazeteci, Devlet adamı ve diplomatlarından Benoist-Méchin'in (1901-1983) pek heyecanlı ve akıcı bir üslûpla “Tek Adam”ı âdeta bir destan kahramanı hâline getiren Mustapha Kémal ou la mort d'un empire isimli kitabının (ilk baskısı 1954) Türkçede farklı iki tercümesinin bulunduğunu ve bu tercümelerde kitabın bilhassa “İslâmî Köklerinden Koparılan Türkiye (La Turquie arrachée à l'islam)” başlıklı 87. Faslının tahrîf edildiğini ortaya koymuştuk. Mütercim M. Rasim Özgen, 1955'de Niyazi Ahmet Banoğlu tarafından neşredilen tercümesinde, bu faslı kırparak, atlayarak ve orada yer alan İslâm aleyhindeki bir konuşmayı değiştirip yumşatmaya çalışarak kaleme almıştı. Büyükelçi Zeki Çelikkol ise, ilk baskısı 1997'de Bilgi Yayınevi tarafından neşredilen tercümesinde, mezkûr Faslı 7 sayfadan 2 sayfaya indirmiş ve İslâm aleyhindeki konuşmayı da bütünüyle sansür etmişti.

Mütercim M. R. Özgen, pek zayıf bir muhâkemeyle, tahrîf ederek verdiği İslâm aleyhdârı konuşmanın “Hıristiyan misyonerlerinin maksadlarına uygun düştüğünü” ileri sürmek sûretiyle onu asılsız göstermeye çalışıyordu. Ona göre, M. Kemal, sâdece yobazlığın düşmanıydı ve İslâma da, Peygamberine de hürmetkâr idi. Biz ise, müellifin, bu nakillerde bilhassa H.-C. Armstrong'un Grey Wolf'u ile Türkiye'de diplomatik bir vazîfeyle bulunduğu   1941 senesinde şâhidlerden topladığı şifâhî hâtıralara istinâd ettiğini ve bu kadar medihkâr bir kitapta “kahraman”ına iftirâ etmesinin mâkul olmadığını belirtmiş, ayrıca mütercimlerin tahrîf ettikleri veyâ tamâmen kestikleri konuşmanın sahîh bir tercümesini vermiştik:

«Gazâba geldiği ânlarda şöyle haykırıyordu: ‘- Türkiye'de, beş yüz seneden fazla bir zamandan beri, ihtiyar bir Arap şeyhinin kaide ve nazariyeleri ile habîs ve echel ulemâ nesillerinin keyfî tefsîrleridir ki medenî kanûn ile cezâ kanûnunun bütün tafsîlâtını tesbît ettiler. Kanûn-i Esâsînin şeklini, her vatandaşın hayâtının bütün teferruâtını, en basît fiil ve hareketlerini, yiyeceğini, yatma-kalkma sâatlerini, kılık-kıyâfetini, mektepte ne öğreneceğini, âdetlerini, îtiyadlarını, hattâ en mahrem düşüncelerini dahi hep bunlar tanzîm ettiler… Evet, ahlâksız bir bedevînin İslâm denen o saçma ilâhiyâtı, hayâtımızı zehirleyen çürümüş bir leştir!'» (1956 Pâris baskısının 323. sayfasından kendi tercümemiz; bkz. 2. ve 4. Vesîkalar.)

1_1

Vesîka 1: Fransız Devlet adamı, târihçi ve gazetecisi Benoist-Méchin (ortadaki gözlüklü sivil şahıs, 1940 senesi civârı).

vesika1_1

Vesîka 2: Benoist-Méchin'in M. Kemal'i efsâneleştiren, buna rağmen, dilimize, Kemalist Propagandaya göre mahzûrlu sayılan kısımlarının tahrîf edilerek tercüme edilen kitabının 1964'teki Fransızca popüler cep kitabı baskısının kapağı.

vesika3

Vesîka 3: 6 Temmuz 1941 târîhli Yeni Sabah gazetesinin 1. sayfasında, Fransız târîhçisi Benoist-Méchin'in Türkiye'yi resmî ziyâretinden sonra Fransa'ya dönüş haberi. Târihçi, bu diplomatik temâsları esnâsında da Mustapha Kémal ou la mort d'un empire kitabının malzemesini toplamış, “Tek Adam”ın dört duvar arasında kalan İslâm aleyhdârı konuşmalarını muhtemelen resmî ricâle ve müşârünileyhin yârenlerine teyîd ettirmişti.

5_1

Vesîka 4: “Tek Adam”ın: “Evet, ahlâksız bir bedevînin İslâm denen o saçma ilâhiyâtı, hayâtımızı zehirleyen çürümüş bir leştir!” sözü, Benoist-Méchin'in Mustapha Kémal kitabının 1956 baskısının 323. sayfasında yer alıyor. Mütercimler, husûsen bu kısımları tahrîf etmiştir.

Niyazi Ahmet Banoğlu, 1955'te Mustafa Kemal'in noksan ve muharref bir tercümesini neşrettiği zamân, belki yapılan tahrîfatla metnin kısmen yumuşatılmış olması, ama ondan çok daha fazla mütercimin mezkûr konuşmanın sahîh olmadığına dâir hâşiyesi sebebiyle, Benoist-Méchin'in kitabı Müslümanlar arasında hiçbir aksülamel doğurmamıştı. Hâlbuki 1957'de, devrin başlıca muhâlif mecmûası olan ve İsmet İnönü'nün dâmâdı Metin Toker tarafından neşredilen Akis'in bir yazarı, makalesinde, mezkûr konuşmanın son cümlesine atıfta bulununca, mecmûa ve yazar aynı kesimde büyük infiâlle karşılaştı. Bu yazar, gazeteci olmasının ötesinde Yüksek Mîmâr ve 27 Mayıs İhtilâlini müteâkib, bir müddet İhtilâlcilere Müşâvirlik yaptıktan sonra Pâris Büyükelçiliği Matbûat Müşâvirliğine tâyin edilen ve sonrasında da uzun seneler UNESCO'da çalışan Aydemir Balkan idi. Balkan, “Seçimlerde Tanrı Elçileri…” başlıklı makalesinde, DP'yi Dîn istismârcılığıyle ithâm ediyor ve Türk köylüsünün bu istismâra kanmıyacağını ifâde ederek makalesini Mustafa Kemal'in mezkûr sözüne atıfla bitiriyordu:

“Her iki tarafın silâhşörleri… Köylümüzü, ‘efendinizi' iyi tanımalısınız. Hele din ve taassup kisvesini, ebedî Atatürk'ün dediği gibi ‘Bir çöl bedevisinin teolojisinin saçma düsturlarını' büyük Türk milletine yakıştırmamalısınız.” (Aydemir Balkan, “Seçimlerde Tanrı Elçileri”, Akis, 29 Haziran 1957, yıl 4, X/164: 9) (Bkz. Vesîka 5)

Balkan, bu sözü, M. Rasim Özgen'in muharref tercümesinden değil, Fransızca aslından iktibâs etmişti. Zîrâ Özgen'in tercümesindeki cümle, eksiltilmiş olarak: “İslâmiyet, hayatımızı zehirleyen bir kokmuş lâşedir” şeklindeydi (s. 151); “bir çöl bedevîsinin teolojisinin saçma düsturları” tâbiri orada yoktu.

Kaskatı Kemalist bir gazeteci olan Metin Toker, bu sözü neden neşretmişti? Onun sahîh olduğunu bilmese onu mecmûasına derceder miydi? Dahası, kayınpederi İsmet İnönü'nden ona bir aksülamel gelmez miydi? En azından müteâkib sayılarda tashîhine gidilmez miydi? Öyleyse bu mes'elede “sükût ikrârdandır” kaidesine îtibâr etmek lâzım gelmez mi?

Filhakîka, bu sefer, mâhud söz,  Müslümanların büyük infiâline sebeb olduğu hâlde, ne Akis mecmûası onu tashîhe gitmiş, ne de İnönü'nden bir tekzîb gelmiştir.

vesika5

Vesîka 5: “Her iki tarafın silâhşörleri… Köylümüzü, ‘efendinizi' iyi tanımalısınız. Hele din ve taassup kisvesini, ebedî Atatürk'ün dediği gibi ‘Bir çöl bedevisinin teolojisinin saçma düsturlarını' büyük Türk milletine yakıştırmamalısınız.” (Aydemir Balkan, “Seçimlerde Tanrı Elçileri”, Akis, 29 Haziran 1957, yıl 4, X/164: 9)

Ömrünü “İrticâ” düşmanlığıyle geçirmiş Kemalist gazeteci ve İsmet İnönü'nün dâmâdı Metin Toker'in haftalık Akis mecmûasında Benoist-Méchin'in naklettiği söze atıf… Metin Toker, bu sözün sahîh olduğunu bilmese, ona mecmûasında yer verir miydi? Hiç olmazsa, Müslümanların infiâli üzerine, bilâhare tashîhi yoluna gitmez miydi? Dahası, İsmet Paşa bu sözü tekzîb etmez miydi?

O devirde muhtemelen en şiddetli infiâl makalesi, Eşref Edîb'in (o zamân on beş günde bir neşredilen) Sebîlürreşad mecmûasında çıktı (Temmuz 1957, X/248: 356-361). Mecmûanın altı sayfasına yayılan ve belki Eşref Edîb tarafından kaleme alınmış olan “Kur'ân'a En Şenî Hakaret! Atatürk'e En Büyük İftirâ!” serlevhalı makalede, Aydemir Balkan ve Akis mecmûası en ağır ifâdelerle takbîh ediliyordu:

“Bu yazının sahibi kimdir? Türk müdür? […] Bir Türk mensup olduğu milletin hislerine, akîdelerine bu derece düşmanca saldırmaz, bir parçacık olsun hürmetkâr olur. […] Bu ne biçim mahlûktur? Ne cür'et! Ne cesâret! Ne küstahlık! Bütün bir milletin, 25 milyon müslüman Türk milletinin en mukaddes hislerine, en mukaddes akîdelerine saldırıyor. Hiç sıkılmadan, hiç haya etmeden. İnsanda zerre kadar millî bir his olsa, milletin can damarına böyle taarruz etmez. […] …Müslüman Türkün başında taşıdığı mukaddes kitabına, büyük peygamberine böyle taarruzda bulunmak için insanın ne derece esfel-i sâfilîne düşmesi icap eder? Bu adam her kim ise, hangi milletten, hangi dinden ise, yahut hiç birinden değil ise akl u idrâkten de mi mahrumdur? Edep ve iz'andan da mı bînasibdir? İlh…”

Makalede iki sayfa da Kur'ân-ı Kerîm ve Hz. Peygamber lehinde Avrupalı müelliflerden sözler naklediliyor ve mezkûr sözün M. Kemal'e âid olduğu keskin bir dille reddediliyordu:

“Atatürk ne vakit ve nerede böyle söylemiştir? Bu, tamamiyle iftiradır. Atatürk böyle söylemez. Türk milletinin peygamberine ve mukaddes Kur'ân'ına böyle tecavüz ve taarruzda bulunmaz. Tamamiyle yalan ve iftiradır. İlh…”

Mecmûa, sonra da başta Diyânet olmak üzere, herkesi bu yazıyı takbîh etmeye, onu müddeiumûmîlere ihbâr etmeye ve aleyhte dâvâ açmaya dâvet ediyordu. (Bkz. Vesîka 6)

Mecmûanın Ağustos 1957 târihli nüshasından (XI/251: 13) memleketin birçok mahâllinde müddeiumûmîlere şikâyette bulunulduğu, dâvâ açıldığı ve Cumhûrreîsi ile Başvekîle protesto telgrafları gönderildiği öğreniliyor. Balıkesir'de Avukat Bekir Berk tarafından dâvâ açılması, takdîrle karşılanıyor. Ayrıca, “Peygamberimize ve Kur'ân'a hakaret eden ve bu suçları Atatürk'e isnat eden Akis mecmuasının yazısı memleketin her tarafında vicdan-ı umumîyi derin ıstırap içinde bıraktığı gelen mektuplardan, telgraflardan, haberlerden anlaşılmaktadır. Balıkesir'den maada Haymana, Malatya, Kayseri'de de bazı vatandaşlar tarafından Müddeiumumiliğe şikâyet ve dâva edildiği bildirilmiştir…”

Yine Sebilürreşad'ın Ekim 1957 târihli nüshasında (XI/254: 51-53), Yusuf Ziya Çağlı imzasıyle neşredilen “Mukaddesatımıza Hakaret Eden Vicdansızlar” başlıklı makaleyle Akis mecmûasının neşriyatı şiddetle takbîh ediliyor ve hem Kur'ân-ı Azîmüşşân, hem de Resûl-i Ekrem harâretle müdâfaa ediliyordu. Bu meyânda, Çağlı, bir hâtırasını naklederek, bu sözün M. Kemal'e âid olamıyacağına dâir kanâatini belirtiyor:

“Millî Mücadelede Çamalanı mevkiinde nokta kumandanı olarak vazifede bulunuyordum. O vakit Atatürk'ün ‘Camilerde İnna fetahna sûresini okutun, salât-ı münciyeyi okutun ve askerlere malûmat-ı diniyeyi öğretin' diye tamimi olduğuna şahidim. O sırada orada bir topçu subayı vardı; her gün gelir, benden malûmat-ı diniyeyi öğrenir, gider askerlere ders verirdi. Ve o vakit Atatürk'ün buna benzer daha bir çok hitabeleri ve nutukları olduğuna da tarih şahittir. Şüphesiz ki İstiklâl Savaşını bu suretle kazandık.”

Çağlı'nın makalesi, şu tesbîtle nihâyet buluyor:

“…Bu dergi, Halk Partisinin naşir-i efkârı olması ve derginin sahibi ve baş yazarı da muhterem İsmet Paşa'nın damadı olması hasebiyle, Paşa'nın buna rıza göstermesi ve bu rezalete karşı sükût etmesi, gerek Partisi namına ve gerekse bütün müslümanlar namına hoş görülmeyen hallerdendir.”

vesika

Vesîka 6: Metin Toker'in Akis mecmûasında, Aydemir Balkan'ın, Benoist-Méchin'in naklettiği söze atıfta bulunan makalesi çıktığı zamân, Müslümanlar büyük infiâl göstermişlerdi. Bu cümleden olarak Sebilürreşad'ın Temmuz 1957 târihli nüshasında (X/248: 356-361) çıkan uzun makalenin başı…

Müteâkiben, Müslümanlar, bu hâdisenin de sevkiyle, “mukaddesât”ımızın himâye altına alınmasını têmîn edecek bir kanûn fikrini ortaya atacaklar, bu fikrin sözcülüğünü Nevşehir Milletvekili hukukçu Münip Hayri Ürgüplü yaparak TBMM'ye bir “Mukaddesâtı Koruma Kanûnu” teklîfi verecek, fakat Yusuf Hikmet Bayur gibi İslâm aleyhdârlarının aleyhte konuşma ve tavırları (Sebilürreşad, Mart 1958, XI/265: 231-232) bu teşebbüsü akîm bırakacaktı.

Sonunda, bütün bu takbîh, protesto ve teşebbüsler netîcesiz kalacak, Akis'den tavzîh, Paşa'dan tekzîb gelmiyecek ve akıp giden zamân, bu büyük mes'eleyi nisyâna terk edecektir.

Mâmâfih, mezkûr konuşmanın ve Benosit-Méchin tarafından nakledilen benzeri sâir konuşmaların “Tek Adam”a âid olduğuna dâir kat'î bir delîl mevcûddur, ki îzâhı aşağıdadır.

Kemalizm veyâ Mustafa Kemal hakkında bir Avrupa dilinde neşredilen ilk eser, Michel Paillarès isminde, Türk ve  Abdülhamîd Hân düşmanlığıyle gözü dönmüş bir Fransız müellifine âid olsa gerek: Le Kémalisme devant les alliés, İstanbul / Paris: Edition du Bosphore, 1922, 512 p. Büyük bir nefretle kaleme alınmış kitap, Türkleri barbar bir millet olarak göstermeye çalışıyor ve Türklerin her fırsatta Ermenileri ve Balkan milletlerini katlettiğini iddiâ ediyor. Bundan sonra, 1932 senesine kadar, Mme Georges-Gaulis ve Paul Gentizon'dan Comte Sforza ve H. E. Wortham'a kadar bir düzine müellif, M. Kemal ve Kemalizm hakkında Fransızca, İngilizce, Almanca kitaplar neşrediyorlar.

DEVAMI YARIN