Bereket

-Ruzname; Kelime Günlüğü'nden-

Öyle kapitalist ve meteryalist gündelik işler arasında adı geçmese bile bereket diye bir hazine var. Hakk'ın görünenden ötesine gizlediği hikmetlerden biri olarak…

Ki bir varlık görünenden ötesinde vücut buluyorsa, sıradan insan aklı bunu kavramaya kâfi gelmiyor. Her gördüğüne bir müddet sonra sayılabilir veri olarak yaklaşma alışkanlığı yüzünden, göremediği bir arka planda derlenip toplanana, dürülüp bükülene dair hesaplama yapamıyor. Gelecek zamanın bilinemez ve hesap edilemez muhafazasının, teknolojide sınırları zorlayan insanlara perde olmaya devam etmesi gibi, merakı cezbediyor ama sırrı çözülemiyor.

Bilinmeyen sadece gelecek değil. An içinde, sıradanlığın kör noktası sayılan nice dehlizler, o dehlizlere saklı nice hazineler var. Yaradan, hazinelerinden dilediği kadarını kullarına ifşa ediyor; hak ettiği kadarını, payına düştüğü kadarını, nasibi kadarını…

İyilikte bereket var bu yüzden. Çünkü iyi ve kıymetli olan her şeyin kaynağında iyilik, güzellik ve kıymet var.

Çilelerle kemale ermiş nice Allah âşığı, kaynağındaki kıymetlilerle bilinir ve görünür bir kıymetin muhatabı oldu. Cevherinde saklı olanın birer muştusuydu insanlığa verdikleri mesajlar, gaybdan getirdikleri haberler. Zira Hakk Teâlâ, hazinesini istediğine istediği kadar açıyordu. Bereket de bunlardan biri işte… Hz. Allah'ın dilediği kadarını dilediği kimseye bahşedişinden bir cüz.

Bereket, hem aşikâr hem de görünmez olabilmesi cihetiyle mahreme dair bu yüzden.

Çünkü aşikâr bile olsa O'nun bilinmeyen hazinelerinden, bilmediğimiz biçimlerde, bilmediğimiz vasıtalarla gelir. Çoğu kere faydası görüldükten ve geçip gittikten sonra varlığını fark ederiz. İnsanın kendi kendine dahi yüksek sesle söyleyemediği nice hayretlere gebedir.

İrfan ehli her türlü kıtlığa ket vuran kimi bereketli hadiseleri dile getirmekten ve dile getirme alışkanlığından özenle kaçınmış ve devamlı hamdüsena ile anıp şükretmişler. Gevezelikle aşınmasın diye de öyle süregelmesini tembihlemişler.

Ve bugünün insanlığı -tam tersine doğru kulaç atmada ne kadar gönüllü olursa olsun- iki hazineye hasret: Bereket -ki bilhassa zamanın bereketi- ve mahremiyet.

Bereket, Hakk'ın hazinesinden sayıldığına göre Hakk'a yakınlığın bir tezahürü.

O'na yakın olmanın birçok yolu var ve bu yolların her biri berekete de vesile.

Yaradan'a yaklaştıkça gayba da yaklaşır insan, berekete de yaklaşır. Ki ümit edilen bereket değildir. Bu yaklaşmak mahviyetle mümkündür. Rızayla, tevekkülle… Ümit edilen yakın olabilmektir, rıza alabilmektir, yaklaşabilmektir.

Yakınlık da mahreme dairdir.

İnsan, yakınlığın icabıyla mahremle muhataptır ve yine yakınlığın icabıyla mahremini bir başkasına emanet eder.

Mahrem olan yakınlığın icabı ne ise, onun emanet edilmesi de öyledir. Kişinin kendi mahremi, başkalarınınki kadar emanettir. Onun yersizce aşikâr edilmesi ise emanete ihanettir.

Rızık, huzur, zaman bereketin hayatlarımızdan giderek çekilmesi, Yaradan'a yakınlık kaygısı ve mahviyetin azalışından. Mahremiyete hürmetin “görünürlük” sarmalında yok oluşu, emaneti layığınca taşıyamamaktan, doğru şekilde yontulamamaktan, Yaradan'a yaklaşamamaktan, yaklaşmaya talip olamamaktan…

Turgut Cansever, “Biçim ve varlık tasavvurunun bütünlüğünün bilinci ile oluşan sorumluluk, tutarlılık duygusu, ‘beşer'i ‘insan'a dönüştüren adımdır.” demiş. Bu tespit, insanın zahirden batına yolculuğunun da bir ifadesi aynı zamanda. Bu dıştan içe olan yolculuklar bir çırpıda söylenebildiği gibi basit değil. Önce olgunlaşmaya sebep etkileri görmek ve onu bünyede mezcetmek demek. Her biri ayrı çile, ayrı merhale…

Yolculuğumuz  varlıkların hazmıdır, yaratılana hürmettir, onların arasından seçip etrafımıza dizdiklerimiz, seçilip etrafımıza dizilenlerdir. Önce onlar sızar içimize. Önce onlarla hesaplaşır nefsimiz. Ya ruhun alametine yol olurlar ya da oyalayıp dururlar gönlümüzü.

Sonra ikinci devre gelir.

Şemsi Tebrizî'nin dediği gibi, “Testi, içinde ne varsa onu sızdırır.”

Yolcunun testisinden ya kemalat yahut onun vesileleri ya da bütün sebeplere rağmen olgunlaşmamış çiğlik sızar.

Yakınlaşma da, bereket de, mahremiyet de bu geridönüşüm sayesinde çoğalır ya da azalır.

Çünkü cümle âlemden bir parçayızdır, cümle âlem bizden bir parçadır.

***

Künye: Bereket, Arapça kökenli bir kelime olup Allah'tan gelen hayrın bir nesnede görünmesi ve devam etmesi, artıp çoğalması, Tanrı ihsanı, nîmet; bolluk, feyiz; uğurlu olma, kutluluk, saadet, mübâreklik; hamd olsun ki, Allah'a şükürler olsun ki, neyse ki, iyi ki anlamlarına gelir.