04 May 2016

Beslenme bilinci yolunda

Çeşitli istatistikleri incelediğimizde grafikler bazen umut verici durumları gösteriyor. Örnek verecek olursak son yıllarda kahve ve çayın şekersiz kullanımının artması, ailelerin ekmek tüketimindeki azalma, ailelerin evlere abur cubur almama kararlılığı, fast food gıda tüketimine psikolojik limit getirilmesi vesair… Yüzlerce örnek verilebilir. İstatistiklerin anlattığı durum halkın imkan bulduğu halde bilinçlerinin kudreti doğrultusunda kendi tedbirlerini alabilecek kapasitede olmasıdır. Sürekli çizdiğimiz karanlık tabloların aksine umut verici. Yani halkın çeşitli amaçlar doğrultusunda beslenme kaygıları var ve bu kaygılara yönelik tedbirler oluşturulabilirse istatistiklerin grafikleri daha olumlu doğrultularda yüzümüzü güldürecek. Bu yazımızda bu bilinci geliştirme doğrultusunda neler yapabiliriz birkaç cümle ile değineceğiz.

Öncelikle eğer girişeceğimiz bir mücadele ise ve bu mücadele binbir ünite üzerinden binbir unsurla mücadele halini alacaksa yönelmemiz gereken eleştiriler gündelik hayatta karşılığı olan eleştirilerdir. Ülkemize ve kültürümüze yabancı ve sağlık kaygısında ziyade egzotizm kaygısı ile yapılan öneriler dikkate alınmamalı. Bir ara altın çilek vakıanın popülerliği malum. Ya da ananas, avakado merkezli onlarca tavsiye bazen yerinde tavsiyeler dahi olsalar ülkemizde bu doğrultuda beslenme alışkanlığını değiştirebilecek kaç kişi vardır?

Ülkemizde beslenme sorunlarının çoğu besin ya da mineral eksikliğinden ziyade fazla tüketim merkezli bir sorundur. Önceki yazılarımızda da belirttiğimiz üzere refah toplumuna dönüşmüş olmanın kronik sorunları ile boğuşuyoruz. Dolayısı ile geniş halk kitlelerine verilecek tavsiyeler çeşitli gıdaların düzenli tüketilmesinden ziyade, perhiz ve gıda tüketimi yoğunluklarından kaçınılması üzerine olmalıdır. Mesela halkın kanıksaması için özellikle diretilmesi gereken karbonhidrat ve şeker tüketiminin asgariye inmesi bilicini zihinlere kazımaktır.

Bir başka mesele de, günümüzde özellikle gençlerin beslenme duyarlılığı alımlı ve ince bir vücüt gayesinden başka gayeleri nadiren taşır. Enteresandır ki şeker, tansiyon ve çeşitli rahatsızlıklara maruz birçok insan hiçte sandığımız gibi obezite problemi olan insanlar değildir. Narin, amiyane tabirle dal gibi birçok insanın bu rahatsızlıklardan muzdarip olduğunu görürüz. Dolayısıyla beslenme dirayeti mevzusu bir estetik kaygı neticesinden ziyade bir sağlıklı yaşam mevzusudur. Gayemiz sadece güzel, alımlı olmak değil, gayemiz Allah'ın emaneti olan bedenin işleyişini fıtri seviyede tutma alışkanlığını edinmektir.

Tekrar tekrar söylüyoruz ama bu tekrar hem mevzuunun ciddiyetinden hem de ne kadar bahsetsek boşa konuşmuş sayılmayacağımız bir mesele olduğu içindir. Bugün medyanın bir şekilde özellikle reklam şubesi açısından kendisine çeki düzen vermesi gerekmektedir çünkü ülkemizdeki ve hatta dünyamızdaki kötü beslenme ideolojisini yayan, zehiri sempatik bir şekerleme haline getiren reklam ve reklam kültüründen başka bir şey değildir. Yediden yetmiş her türlü insanın muhatap olduğu televizyon aygıtının sundukları hayır yönünde mevzi değiştirmeden beslenme ve sağlık normlarının bütün topluma yayılması adeta imkânsızdır. Bir sağlık programında çok değerli bir araştırmacı toplumun ölesiye ihtiyaç duyduğu tutumları salık verirken araya giren reklam kuşağında baştan ayağa vücut düşmanı yiyeceklerin reklam ve propaganda edilmesi ne kadar abestir!

Her türlü probleme karşı gündelik tedbirler ancak hepimizin kendini kandırma törenlerinden öteye gitmez. Beslenme sorunlarının çözümü de bütün kurumlar el ele vererek sağlıklı beslenmeyi okul müfredatlarına dahi daha yoğunlukla girmiş bir yaşam tarzı olarak benimsemedikçe koskoca bir insan varlığı yıllarca ve yıllarca kendilerini bir hastalık çölünde kaybetmiş olur.