13 Temmuz 2016

Beslenme ve avamlaşma

İslam tarihinde kişisel gelişim projeksiyonuna dair en derinlikli çalışma ve tefekkürler genellikle sufi ocakların bünyesinde gerçekleşmiştir. Zaten İslam'ın gayesi ham bireyi, kuran ve sünnetin sınırları dahilinde bir tekamülle mümin bir kul haline getirmekten başka bir şey değildir. İçtimai verim ancak bireyin müminleşerek Allah'ın ahlakını idraki ve bu ahlakı yaşama çabasıyla doğar, insanın geniş yığınlara faydası ilahi tekamülü kendi bünyesinde gerçekleştirmesi ile mümkündür.

Dervişler ham insana tavsiyelerine başlamadan önce çeşitli yöntemler ile insanları avam ve havas olarak tasnif etmiştir. Havas yaratılış itibari ile hakikate yönelmeye yatkın, tavsiye tutmayı ve buna göre halini değiştirmeyi başarabilen anlamındayken avam çoğunluğun standartlarına göre kendini kodlayabilen, hakikat arzusundan ziyade heva ve hevesi yörüngesinde gündelik hayatını idame ettiren manasındadır. İnsanlık fıtri olarak avam gruplarından oluşsa da tarihi yapanlar, insanlık ruhu dediğimiz şeyi ayakta tutan ve önderleşenler havastan çıkar.

Bizler beslenmeyi insanın ruhi tekamülünün bir şubesi olduğu için, bedene girenler ruhun niteliklerini de etkilediği için, bu konuda kuran ve sünnet merkezli referanslarımız olduğu için insanın maddi ve manevi yaşamının temel faaliyetlerinden olarak ele alıyoruz. Bütün ısrarımıza rağmen mevzunun bir çok danışan tarafından sırf bir estetik imkan arama kaygısı ve özellikle çocuk ve bebek beslenmesi konusundaki duyarsızlık ancak ve ancak modern kitle iletişim araçlarının sürekli beslediği avam bilinciyle alakalı bir durumdur. Çünkü “ruh ve tekamülü” gibi herhangi bir kaygısı olmayan yığınlara sürekli beden ötesi gayeler sunmak elbette abes kalır. Zaten beslenme bilinci, beslenme kaygısı ötesindeki soruların keşfi ile bir zemin kazanacaktır. Neden onbir milyar insanı doyuracak yiyecek kapsayan  yedi milyarlık dünyamızda insanlığın ikibuçuk milyarı aç yatıyor? Su ve kaynakları ile dolu dünyamızda neden sadece insanlığın yüzde ellibeşi içilebilir suya ulaşabiliyor? Üçüncü dünya hükümetlerini devirebilecek güçte olan şeker, pirinç ve buğday tröstlerinin elindeki nasıl bir güç? Ya da başka bir açıdan bakalım. Allah neden dininin temel ibadetlerinden birini açlık ve susuzluk üzerine emretmiştir? Neden büyük riyazet ve züht süreçleri aynı zamanda mutlak perhiz süreçleridir? Resulullah asm nin bazı Medine münevvere gecelerinde mübarek karnına taş bağlayacak şekilde aç kalmasının hikmeti neydi?

Son tahlilde beslenme, ötesindeki hakikatler idrak edilmeden sadece basit bir estetik kaygıyı şekillendirme faaliyeti olarak görülecektir. Hadi biraz daha zorlayalım, bir adım ötesi sağlığı koruma ve şifa edinme faaliyeti mesabesinde kalacaktır. Bugün toplumdaki genel idraksizlik ve beyin uyuşmuşluğundan bahseden birçok araştırmacının, mevzubahis sorunların kaynağından birisinin de beslenme niteliği sorunu olduğunu düşünmesi ve bunun üzerine yoğunlaşması gerekmektedir. Katkılar, ışınlamalar, kimyevi muhafazalar, emülgatörler sadece birer endüstriyel unsur mudur, yoksa beyin ve düşünme hassasına bir etkileri var mıdır? Yüz yıl önce sadece bulgur ve benzeri bir iki done ile beslenerek coğrafyamızdan doğan alimler ile her türlü beslenme imkanına sahip ama basit bir önermeyi dahi aylarca anlayamayan insan yığınları arasındaki idrak farklarının kaynaklarından biri beslenme olabilir mi?