13 Ekim 2018

Beyaz Kod Zehirli Kastlaşma 1

Son yazımı doktorlara yönelik şiddet haberleriyle örülen bir tuzağa işaret ederek bitirmiştim. Bu tuzağın adı kastlaşmaydı. Yâni halkın arasında, cinsiyet, soy ya da geçimlerini sağladıkları iş ve mesleki unvanlara göre düzenlenmiş farklı hukuki kıstaslara tâbi kategoriler oluşturmaktı. Bu yolla toplumsal barışı ve millet olma duygusunu, fertlerin vatanlarını sahiplenme hissini tamamen iğdiş edebilirsiniz. Yaşadıkları topraklarda rutin olarak değersizleştirilmiş, çocuklarının, eşlerinin, başka insanların gözleri önünde çaresiz bırakılarak aşağılanmış ve küçük düşürülmüş insanlarda, isyan, kontrolsüz öfke patlamaları, ağır kırgınlıklar, kişilik parçalanmaları, ezici yılgınlıklar ve kronik depresif tutumlar görebilirsiniz. Ama onlarda başı dik, haysiyetli bir vatanseverlik ve yüksek bir millet şuuru göremezsiniz. Yurtlarında onurlarını güvende hissedemeyen ve varoluşsal düzeyde eşit göremeyen insanlar, kurucu, koruyucu, nizam taşıyıcı aksiyoner yurttaşlar olamaz. Zira nabzı izzetle çarpan bir avuç dirençli mûterizin dışında tamamının ruhu çürüğe çıkarılmıştır. Cüzzamlı ruhları sefil bir değersizlik kabulü ve korku kabuğunun içinde mıymıntı bir söylenme ve ilenme hâlindedir. Elbette buna süfli heveslerinin kıskacında sınıf atlayıp ‘gemisini kurtaran kaptan' olma hayalleri eşlik eder. 27 Mayıs ile 15 Temmuz'un arasında dedeler ve torunlar arasında görülen tutum farkının membaı budur. Dedeler hâlâ yaşadıkları vatanın asli ve esas sahipleri olduklarını duyumsayamıyorlardı. Kendilerini kıymetsiz, itilip kakılan dip bir kastın mensupları gibi hissediyorlardı. Devletleri onların tarihsel - kolektif iradesini değil, düşmanlarını  temsil eden hoyrat bir gardiyandı. Ortada neyi, nasıl koruyacaklarını bilmeyen kafası karışıklar ile var oluşlarının hiç bir hükmü olmadığına inanan acizlerden müteşekkil kirli bir halita vardı. O yüzden otuz milyonluk “çer çöpten” müteşekkil bu karışımın üzerinden bir tabur askerle geçtiler. 15 Temmuz'da ise son on dört yılda  ülkesinin hastanelerinde, karakollarında, adliyelerinde gözlemledikleri değişimlerle artık kendine âit bir devlet olduğuna inanmaya başlamış milyonlar indi sokaklara. Demirden tankları, dişleriyle ve tırnaklarıyla âdeta linç ettiler. Çocuklarını kimsenin tehdit ve tahkir edemeyeceğini umdukları ışıl ışıl bir vatan hayaliydi kurtarmak istedikleri. Şimdi  karanlık bir heyulâ adım adım bu hayali bizden geri alıyor.

Bu yüzden hastanelerde, karakollarda ve adalet saraylarında devlet,  milletin elinden söke söke çekilip gasp ediliyor. Birbirlerine karşı sıralı ve sistematik olarak profesyonelce kışkırtılan hasta ve doktorlar sağlık hizmetleriyle ilgili olarak tabana yayılan güven ve memnuniyet duygusunu süratle tahrip ediyorlar. Ülkenin dört bir yanından garson tokatlayan, karakolda avukat döven, masum insanlara şiddet uygulayan polislere ilişkin haberler geliyor. Halk açığa alma haberlerinin kamuoyunu oyalama taktiği olduğunu ve bu eylemlerin tekrar cezasız kalmaya başladığını biliyor. Adliyelerden gelen, vicdanları isyan ettiren tutuklama ve serbest bırakma haberleri umutları tüketiyor. Halka karşı azarlayıcı ve buyurgan bir dille konuşmayı sıradanlaştıran, milletin kaygı ve eleştirilerine tepeden bakan siyasetçi, bürokrat, kolluk kuvveti ve mahalli idareci tipi sahada boşalttığı tüm alanları yine ele geçiriyor. İnsanlarımız süratle yeniden itibarsızlaştırılarak hiçleştiriliyor ve kaderlerine sahip çıkamayacak, güvensiz ve umutsuz yığınlara evriliyor.

Kanunlar karşısındaki imtiyazsız ve eşit muamele görme hakkımız, cinsiyet ve meslekler üzerinden tahrip ediliyor. Erkeği doğrudan suçlu, yalancı, müzmin bir sanık, beyanını ve kendini savunmasını ise baştan yalan ve hükümsüz olarak kabul eden yargı, kadınıysa kendiliğinden mâsum, mazlum, iddialarını ise reddedilmesi mümkün olmayan mutlak deliller olarak kabul ediyor. Şimdi birileri bu içler acısı durumu sinsice kimi meslekler içinde câri hâle getirerek toplumsal yapımızı ve mülkün temelini  dipten kundaklıyor.

Projenin adı Ak Parti'yi geldiği yerden götürmedir. Halkın Ak Parti'yi desteklemesine neden olan  en fazla memnuniyet duyduğu  uygulamaları adım adım tersine götürme ve sistemin işlerliğini felç etmeye yönelmiş sinsi ama akıllıca bir saldırıdan bahsediyorum. Erdoğan'ın liderliğiyle millete ne verildiyse alttan alta  tahrip edilecek ki onun ile milleti arasındaki güçlü bağ kopartılsın.

Bu yangına odun taşıyan ahmak da çok  düşman da!

Yazının ikinci kısmında anlatmaya devam edeceğim.