Bibliyoman
-Ruzname; Kelime Günlüğü’nden-
Başlık
Türkiye şartlarında ironi gibi görünüyor. Çünkü hastalık derecesinde kitap
sevdiğimiz/sevenlerimiz sokağa bakınca pek anlaşılmıyor. Ev ev gezip farklı
gelir grubundan insanları gözlemlediğinizde de buna pek rastlamıyoruz. Kitabı
hastalık derecesinde sevme meselesi, dünyada da fazla sık rastlanan bir durum
değil. Kitap son yüzyılda daha kolay elde edilebilir olduğundan bu yana
bibliyoman sayısını tetiklemiş olabileceğini göz önünde bulundurmak gerek.
Kitap sevgisinin
psikolojide, sevmenin işlevine göre değişen isimleri var. Buna göre bibliyoman
hastalık derecesinde kitap düşkünü olmak anlamına geliyor. Bir hafif derecesi
olan bibliyofil; kitapsever, kitap düşkünü, kitap dostu demek.
Bibliyofil sadece okuru değil, okuduğu kitaba sahip olmak isteyen kişileri de temsil
ediyor. Her kitabı okumayan, gurme okurlar bu grupta.
Bibliyoman
yani pataloji/hastalık seviyesinde kitapsever olan kişide, kitaba cismani
olarak sahip olma tutkusu öncelikli. Bibliyorfil yani kitapsever ise kitabın
cismi kadar içeriğiyle de alakalı ama cismani varlığını daha fazla önemsiyor.
Değerli kitap koleksiyoncuları ve fetiş derecesinde kitabına zarar gelmesinden
korkanlar bu gruba giriyor.
Psikolojide
kitaba yönelik bu tutum, obsesif kompulsif bozukluk olarak tanımlanıyor
ve tedavi süreci bir ömür süren bir hastalık olarak karşılık buluyor. Çünkü
kitap satın alma, biriktirme ve saklama sürekliliği yaşayan kişilerin sosyal
ilişkileri bozulacak düzeye geliyor. Kontrolden çıkmış bir bağımlılık olarak
görülüyor.
Bir
bibliyomanın hayatı sıradan insanlara göre çok daha zor, hayatının yegâne
hedefi kütüphanesinin eşsiz ve çok zengin olması. Buna ulaşmak isterken varını
yoğunu ortaya koyan bir kumarbaza benziyor.
Bibliyomanların
önce kendilerine çok zararı var. Kitap için hırsızlık yapmak, birini öldürmek,
bütün zamanını kitap arayıp bularak geçirmek, servetlerini ve birikimlerini
kitaba harcamak, kitabın içindekilerden çok fiziki yapısı, künyesi veya
maddi-manevi değeri ile ilgilenmek hayatlarının önemli bir parçasıdır. Flaubert,
Bibliyomani’de şöyle diyor: “Sevdiği bilim değildi, onun şeklini ve
ifadesini seviyordu; bir kitabı, kitap olduğu için seviyordu. Kokusunu,
şeklini, başlığını seviyordu.”
Diğer
taraftan bibliyomanların hayata çok ciddi katkıları mevcuttur. Kitaplardaki
alıntı ve çalıntı hadsizliğine karşı bir nevi polislik yapmak, kütüphane hafızı
olmak, dünyayı dolaşmak, en iyi kitapçıları ve yayıncıları bilmek, kitapların
ilk baskılarından haberli olmak ve sonraki baskılarındaki değişimleri tespit
etmek, kütüphanelerdeki kitap yekûnu hakkında malumatlı olmak, edindiği kitapları
iyi muhafaza etmek, kitap koleksiyonlarının dünya çapında değerlendirilmesini
sağlamak kültür hayatımıza katkılarından yalnızca birkaçıdır.
Yer yer
bibliyofil ve bibliyoman olabileceğini düşündüğüm, entelektüel birikimini aşırı
kitap sevgisiyle bir araya getiren iki isim var.
Ali Emirî
Efendi (1857-1927) 19. Yüzyılda yaşamış bir bibliyofil-bibliyomandı. İyi ki
öyleydi; sayesinde Divan-ı Lugati’t-Türk’e kavuştuk. Diğer isim Kitaplardan
Kurtutabileceğinizi Sanmayın (Umerto Eco - Jean-Claude Carriere / Söyleşiyi
yöneten: Jean-Philippe deTonnac) isimli nehir söyleşisiyle kitapla olan sıra
dışı ilişkisini ortaya koymuş olan Umberto Eco (1932-2016). 20. yüzyılda örnek bir
bibliyofil temsili olmakla kalmıyor, elinde çok sayıda nadir eser
bulunduruyordu.
Prof. Faruk
Timurtaş, Ali Emirî’nin kitapla olan ilişkisini şöyle özetler: “Ali Emiri
Efendi, kitabı sadece merak dolayısıyla toplayan kitap sever (bibliyofil) ve
kitap hastası (bibliyoman) değil, kitaptan iyi anlayan bir kitap uzmanı, bir
kütüphaneci ve bibliyograftır.” Reşat Ekrem Koçu’nun İstanbul Ansiklopedisine
“Ali Emiri Efendi” maddesini yazan Muzaffer Esen ise şunları söyler: “Bir ömrün
bütün kazancını ve bütün ihtirasını kitap almağa ve okumağa hasreden kitap
meraklısı şiir merakına bir de kitap biriktirme merakı katıldı. Beraberinde
taşıdığı kitap sandıklarının sayısı gün geçtikçe arttı. 313 (M. 1895)’de Leskovik
muhasebeciliğinden
İstanbul’a döndüğü vakit bu sandıkların
sayısı on dokuzu bulmuştu. Emirî Efendi’nin bu kitap merakı gittikçe
artan sevimli bir ihtiras halini alıyordu. (…) Emirî Efendi’de kitap merakı o
kadar ileriye varmıştı ki, parasıyla elde edemediği kitapları binbir rica ve
niyaz mukabilinde ödünç alır, çok kısa bir müddet içinde istinsah ettirir veya
bizzat istinsah ederdi. Millete yadigâr bıraktığı Millet Kütüphanesi’nde el
yazısiyle istinsah edilmiş 721 kitabın varlığı bu ihtirası açığa vuran güzel
bir örnektir.”
Elbette bu
isimlere rakip olabilecek dünya üzerinde birçok şahsiyet yaşadı. Gustave
Flaubert (1821-1880), meşhur romanı Bibliyomani’de gerçeklerden
esinlendi ve kitap fetişi olan birini yazarak bunu edebiyatın konusu hâline
getirmeyi başardı.
19. yüzyılda
yaşamış, 146 bin adetten fazla nadir kitaplarla dolu sekiz ayrı evi bulunan,
kitaplarına bir servet harcayan ve bibliyomani tanısının ilk konulduğu kişi
olan Richard Heber; tarihin en ünlü kitap hırsızı olan, 5,3 milyon dolar değere
sahip 23 bin 600 kitap çalan, akıl hastası Stephen Blumberg; ölümünde 160 bin
kitap ve el yazması içeren koleksiyonu bulunan ve yüz yıl boyunca açık
arttırmayla satılarak tüketilemeyen birikimin sahibi Thomas Phillipps
(1792-1872) en ünlü bibliyomanlardan bazıları.
Hayat
akışına bakınca “Kitap binayı öldürecek. Mimariyi düşünceyle kıyasladığınızda,
düşünce kitap haline gelirken bir parça kâğıt, biraz mürekkep ve bir kalem
yettiğine göre, insan zekâsının matbaa uğruna mimariyi terk etmesine nasıl
şaşılır?” diyen Victor Hugo’nun en azından şimdilik haklı çıkmadığını
görmekteyiz. Masam silme kitap doluyken ve böyle mutluyken bir yanım Hugo’ya
hak vermeden edemiyor, ancak diğer kitaba bir cisim olarak değer verme işinde
dengeyi yitirmemeyi hatırlatan küçük mekânlarda ihtiyacı karşılamak adına diğer
alanları daraltıp kitaba yer açmaktan başka çare bulamıyor.