16 Nisan 2019

Bilim ve Ahlak...

k.ciftci@gmail.com

“Hırsız elinde bir lamba ile geliyorsa, bilin ki çok daha kıymetli şeylerimizi çalacaktır.” Samani döneminin ünlü şairi Rudeki böyle diyordu. Bugünkü Tacikistan sınırları içinde yaşamış olan Rudeki, klasik Fars edebiyatının kurucusudur. Aynı zamanda tüm dünyada “Şairlerin Babası” olarak da bilinir. Aslında burada, ahlaktan yoksun bilginin, bilimin ve teknolojinin tehlikesine işaret edilmektedir.

Nükleer silah fikrini ortaya atan ve  "ilk yapan biz olmalıyız" diyerek siyasetçilerin yakasına yapışanlar da bilim adamlarıydı. Aynı bilim adamları, 60.000'den fazla nükleer silah üretti. Soğuk Savaş sırasında, Amerika Birleşik Devletleri, Sovyetler Birliği, Çin ve diğer ülkelerdeki bilim adamları, nükleer savaşa hazırlanmak için kendi vatandaşlarını radyasyon deneylerinde denek olarak kullanmak niyetindeydiler. ABD'nin Alabama eyaletindeki doktorlar, frengi tedavisi gördüklerini sanan bir grup asker emeklisini, bilgileri dışında kontrol grubu olarak kullanmışlardı.

Nazi doktorların tüyler ürpertici deneylerini tüm dünya biliyor. Modern teknolojinin en dikkat çekici ürünlerinden CFC gazlarının ozon tabakasını nasıl tehdit ettiğini ibretli bir şekilde yaşıyoruz. Hava ve su kirliliğine, hayvan ve bitki türlerinin tükenmesine ve iklim kaynaklı trajedilere sebep olan çevre felaketlerinin müsebbipleri de bilim insanları değil mi?

Dünyada bilim adamlarının kabaca yansı, en azından yarı zamanlı olarak, askerlerin emrinde çalışıyor. Sistemin dışında kalan az sayıdaki bilim adamı, toplumun hastalıklı yanlarını cesurca eleştirip teknoloji kaynaklı potansiyel tehlikelere karşı uyarılarda bulunurken, birçoğu da ölümcül silahların üretiminde başı çekerek ceplerini doldurmaya çalışan fırsatçılar olarak karşımıza çıkıyor. 

Ancak şunun da altını çizmekte fayda var: Ahlaktan yoksun teknoloji uzmanlarının ve güç delisi, kokuşmuş siyasetçilerin eline koz veren bilim adamları yüzünden bilime soğuk bakmak elbette doğru olmaz.  Zira tıp ve ilaç alanındaki gelişmeler, tarihte adı geçen tüm savaşlarda yitirilenden çok daha fazla sayıda insanın hayatını kurtarmıştır.

Ulaşım, iletişim ve medya sektörlerindeki gelişmeler, dünyada yeni bir süreç başlatarak ülkeleri birbirine yakınlaştırdı. Yapılan kamuoyu yoklamalarında, bilimin en çok hayranlık duyulan ve güvenilen meslek alanlarından biri olduğu görülüyor. Bilimi iki yanı keskin bir kılıç gibi düşünmek gerekiyor. Bilimin sağladığı baş döndürücü güç, başta bilim adamları, ardından siyasetçiler olmak üzere hepimize yeni sorumluluklar yüklüyor: Teknolojinin uzun vadeli etkilerine daha fazla itina göstermek, gelecek kuşakları da gözeten küresel bir bakış açısı ve insanları peşinden kolayca sürükleyebilen ırkçı, şovenist akımları bastırabilme bilinci kazanmak hepimizin görevi.

Kuran'ın bu konulardaki uyarılarına baktığımız zaman meseleyi daha kolay anlayabiliriz. “Hani rabbin meleklere, ‘Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım' demişti. Onlar, ‘Biz seni eksiksiz bilirken ve durmadan övgü ile tenzih ederken orada fesat çıkaracak ve kan dökecek birini mi yaratacaksın?' dediler. Allah ‘Şüphe yok ki, ben sizin bilmediklerinizi bilirim' buyurdu. (Bakara suresi 30.ayet). Bu ayetin devamında gelen ayette ise, “Allah Adem'e her şeyin isimlerini öğretti” denmektedir. Buradan anlıyoruz ki, bir kısım insanlar yeryüzünde fesat çıkaracak ve kan dökecekler. Ama bir kısmı da Allah'ın öğrettiği isimler sayesinde çok faydalı işler yapacak ve medeniyetler kuracaklar.

Daha yaşanabilir bir dünya için eğitime ve bilime dört elle sarılmak gerekiyor. Ancak işin ahlak tarafını da ihmal etmeden. “Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim.” şeklindeki Hadis de ahlakın önemine vurgu yapmaktadır.