04 Şubat 2019

Bilim ve din…

Bilim ve din çatışır mı? Modern zamanlarda ve özellikle de pozitivizmin etkisiyle böyle bir çatışma gündeme geldi ve uzun uzadıya tartışmalara konu oldu. Bilimsel devrimlerin yaşandığı dönemlerde, zaman zaman kilise engeli ile karşılaştıkları için Avrupalı bilim adamları böyle bir problemi yaşamak zorunda kaldılar. Bu yüzden idam edilen, sürgüne maruz kalan bilim adamları da oldu. Ancak günümüzde böyle bir gündem yok. Tıpkı Batıdaki katı laiklik anlayışı gibi, bilim-din tartışması da büyük oranda tarihe karıştı. O günlerden sonra köprülerin altından çok sular aktı. Pozitivizm ve materyalizm artık ciddiye alınmıyor. Dogmaların ve katı ideolojilerin yeri yok bilim dünyasında.

Aslında bizim tarihimizde hiçbir zaman böyle bir çatışma söz konusu olmadı. Hele de bilimin altın çağı olarak bilinen dönemlerde, böyle bir soru hiç kimsenin aklının ucundan bile geçmedi.

Tarih boyunca önemli bilim adamları genellikle dindar kişiler arasından çıkmıştır. Kepler'den Voltaire'e, Newton'dan Einstein'a kadar, en önemli bilim adamları dini yönleri güçlü insanlardı. Çağdaş Batı biliminin öncüleri arasında sayılan Galile, dinine çok bağlı bir insandı. Kilise tarafından yargılanıp hüküm giydiği halde, ne dini ne de Kiliseyi reddetti. Sadece Kilise yetkililerinin bilimsel araştırmaya müdahale teşebbüsüne karşı çıktı.

Kitapları Katolik Kilisesi tarafından yasaklandığı halde Derecsartes da dini inançlarından herhangi bir sapma göstermedi.

İki defa Nobel Ödülü alan Madam Curie, ödül töreninde şunları söylüyordu: “Gerçeğin belirgin ışığını arayın. Bilinmeyen yeni yollar arayın. İnsanlığın görüş alanı çok uzak olmasa bile. İlahi adalet bizi hiçbir zaman hayal kırıklığına uğratmayacak.”

Sadece Madam Curie değil, diğer büyük bilim adamlarının büyük çoğunluğu dinlerine bağlıydı. Zaten bugünkü üniversitelerin ilk temelleri de dini eğitim vermek üzere kurulan manastırlarda atılmıştır. Oxford ve Cambridge hala bu özelliklerini muhafaza ederler.

Sadece bilim dünyasında değil, büyük sanatçılar arasında da dindar olanlar başı çekiyor. Johann Sebastian Bach, tavizsiz bir dindardı. Kilise için müzik yapmak onun en büyük zevkiydi. Zaten eserlerinin çoğu dini müzikten oluşmaktadır.

İslam dünyasından ilk defa Nobel ödülü alan Muhammed Abduseelam, 1986 yılında ödülünü almak üzere kürsüye çıktığında, elinde Kuran vardı. Ve hiç kimse onun bu şekilde kürsüde konuşma yapmasından rahatsız olmadı.

Ancak ne yazık ki ülkemizde, hala bu çağdışı zihniyete sahip bilim adamları var aramızda. Yakın zamanlarda, ülkemizin en köklü üniversitelerinden birinde bir panele katılmıştım. Orada konuyla ilgili Kuran'dan bazı referanslar vermek durumundaydım. Dinleyiciler arasında bulunan birkaç öğretim üyesi bundan şiddetli rahatsızlık duymuş ve protesto etmek için salonu terk etmişlerdi. Böylelerine göre Sokrat'tan, Buda'dan veya Kant'tan referans verebilirsiniz ama kutsal kitabımızdan referans veremezsiniz.

Üniversitelerimizde hala bu zihniyetteki insanların bulunması son derece üzücü. Türkiye, bilim ve teknolojide yeterince mesafe alamıyorsa,  böylesine dar görüşlü insanların da elbette büyük rolü var. Zira fanatizmin her türlüsü zararlıdır. Hele de bilim dünyasında fanatizme asla yer yoktur. Zira farklı düşüncelere tahammülün olmadığı ortamlarda bilim gelişmez. Çünkü böyle insanlar yeniliklere ve farklılıklara kapalı olurlar. Bu ise bilimin önündeki en büyük engeldir.