30 Kasım 2017

Bina değil abide şahsiyetler inşa etmeli

Bir ülkede iktidarda olmak ile o ülkenin halkıyla duygudaş olmak farklı şeyler. Bir ülkenin halkıyla duygudaş olmanın yolu; bir medeniyet tasavvuru çerçevesinde o ülkede gönüllerde vazgeçilmez izler bırakmaktan geçiyor.

Osmanlı Devleti'nin 4-5 asır hüküm sürdüğü topraklardan 4-5 yıl içerisinde kolayca sökülüp atılabilmesinin gerisinde bu medeniyet aşısının eksikliği var kanaatindeyim.

Türkiye'de 15 yıldır medeniyet değerlerimizle barışık, yerli bakışlı insanlar iktidarda olmasına rağmen bir medeniyet tasavvuru çerçevesinde yapılması gereken stratejik kazanımlar henüz tesis edilemedi.

Bu eksiklik, iktidarın canla başla yol, su, köprü, baraj ve bina yapmayı öncelemesinden kaynaklanıyor.

Bursa'nın Muradiye bölgesinde kendi adına bir ruhani bir alan kuran 2. Murat, buraya yaptığı aşevinin vakfiyesine 'Muhtaç Gayrı Müslimler de aşevinden yemek yesin' diye özel bir madde koydurur.

Bir iktidar toplumdaki bütün değer yargılarına dalga dalga ulaşmalı. Bir gül ülkesine adımını atan herkes bu gül kokusundan mutlaka nasibini almalı.  Ancak daha buralarda değiliz.

Bir de şöyle temel bir sorun var: İktidarın aldığı en güzel kararlar bile bir bürokratın iki dudağı arasında eğilip bükülüyor hatta bir öfke sağanağı olarak bumerang gibi geriye dönebiliyor.

OKTAY SİNANOĞLU'NA YAPILAN ZULÜM

Üstad Mehmet Niyazi Bey yıllar önce anlatmıştı: Bir Alman Fizikçi kendisine “Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu bana göre Albert Einstein'dan daha önemlidir” demiş. Mehmet Niyazi Bey “Biraz abartmıyor musunuz?' diye sorunca Alman Fizikçi 'Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu fizik ve kimyaya bugüne kadar olan bakışı tümden değiştirdi” demiş.

Bir süre sonra Oktay Sinanoğlu ile karşılaşan Mehmet Niyazi Bey ondan Türkiye'de bir üniversitede ders vermesini istirham etmiş. Sinanoğlu hoca çok sıcak bakmamakla birlikte hatır için bu teklifi kabul etmiş. Bunun üzerine meşhur bir Teknik üniversitemizde Sinanoğlu hoca göreve başlamış.

Ancak üniversitenin fizik şartları çok yeterli değilmiş(!). Hocaya çaycının hemen yanında bir oda vermişler. Odanın bağımsız telefonu da olmadığı için çay ocağının telefonunu paralel olarak Hocanın odasına bağlamışlar.

Amerika'dan Oktay Hocayı arıyorlarmış. Telefona çıkan çaycı soruyormuş: Buyurun çay ocağı!.

Yahut telefonu Oktay Hoca kaldırıyormuş. Karşı taraftaki ses, 'Dokuz nolu odaya üç çay, biri açık!' diyormuş.

Sinanoğlu Hoca dayanamamış ayrılmış.

Bu olayı anlatan Mehmet Niyazi Bey 'Bizde üniversiteler ilim ile uğraştıklarının henüz idrakine varamadılar' demişti.

Yaptığı ilmi idrak eden üniversite yöneticisi, Sinanoğlu'na çay ocağının yanında yer verip, paralel telefon bağlar mı?

Diyelim ki Hükümet yurtdışından çok önemli bir akademisyeni ülkesinde çalışsın diye ikna ederek getirdi. Ama iş asıl o zaman başlıyor. O hocayı kıskanmadan onun değerini idrak edecek ve onu ülkenin istifadesine sunacak bir idrak gerekiyor.

RANDEVU BİLE ALINAMIYOR

Devasa üniversite binaları ve kamu binaları yerine ‘abide şahsiyetler' inşa etmek zorundayız.

Geçen hafta bir büyük vilayetimizde tıp fakültesi olan bir üniversitemizin rektörünü ziyaret etmiştik. Söz arasında Rektör Bey, Sağlık Bakanından randevu talep ettiğini ancak henüz dönüş olmadığını söylemişti.

Bir üniversitenin rektörü, Sağlık Bakanından randevu alamıyorsa, vay halimize…

Önceki gün bir dostum aradı. Yeni bir düzenleme yapılmış ve İlahiyat Fakültesi mezunlarının Din Kültürü öğretmeni olması hakkı ortadan kaldırılmış. Cumhurbaşkanı Erdoğan oyları artırmak için her gün yeni bir strateji üretirken, AK Parti teşkilatları oy için kapı kapı dolaşırken Ankara'daki bürokratların bir büyük akıl tutulmasıyla binlerce insanın hakkını elinden alarak öfke biriktirmesini kim nasıl açıklayabilir?

İlahiyat Fakülteleri varken, hangi nedenle ‘Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Öğretmenliği Bölümü' açıldı. İlahiyatlılar bu dersi veremez mi ki, farklı bir bölüm gerekti?

SORUP SORUP DİNLEMİYORLARMIŞ

Bir dostum Türk mimarisinin çağımızdaki en önemli simalarından Prof. Dr. Turgut Cansever için 'Hoca küskün gitti, çünkü sorup sorup dinlemiyorlardı' demişti

Bir başka dostum önceki gün 'Prof. Dr. Saadettin Ökten Hoca Çatalca'da inzivaya çekilmiş' dedi. 

O da aynı dertten muzdaripmiş: Sorup sorup dinlemiyorlarmış.

Bütün devlet yönetimimizi çepeçevre kuşatacak kültür inşasına ihtiyacımız var. Geceleri uykusuz geçirerek çalışan fedakâr 10 kişi yerine, işini iyi yapan yöneticilerden oluşan bir sistem gerekiyor.

Ancak daha oralarda değiliz.

Doğrusu bütün bu medeniyet işçiliği yükünün tamamını AK Parti iktidarından beklemek de haksızlık olur. AK Parti Baharından istifade eden bütün katmanlar bu vebalin altında...

Yeni ve etkili görevlere gelen yerel ve merkezi siyasetçiler, makamı yükselen bürokratlar, sermayesi artan iş adamları, sanatçılar, din adamları, sivil toplum kuruluşları, akademisyenler vs. herkes bu büyük sorumluluğu taşıyor.

Bu büyük baharda Türkiye sadece; yeni makamlar, yeni konforlar, yeni egolar, yeni villalar, yeni yazlıklar, yeni model lüks araçlar kazanmamalı.