Bir Adab/Yol Güncesi
Mavi Gök Yağız Yer…
Alevi-Bektaşi
birikimi kültürümüzün edeb ve erkân yollarındandır. Canlar cana varlıktaki
birlik üzerinden bakar. Kendi kavram dünyası içinde insan, toplum ve hayat
idrak edilir. Kendi usulünce vusul bulan bizim kültürümüzün Türkçe ve Hak,
Muhammed, Ali merkezinde ehli beyt sevgisi ile teşekkül eden bu edeb, adab ve
erkân dünyasından öğrenecek çok şey var. Meseleyi şia yahut Osmalı-Safevi gibi
dar kalıplar içinde okumak bu irfan, adab ve edeb yolundan mahrum kalmak olmaz
mı? Bu günce yazısında bizzat kendi dünyasından bakarak bu adabın hangi zeminde
var olduğunu düşünmek istiyoruz. Tarif etmekten, çok hele bu yolda tahrif edip
canları kırmak kendimizi inkâr olacağından bu kültürümüzün metinlerinden
anladığımızca kendimize anlatalım isteriz. Sürç-i lisan olursa affola…
Bu
yolda edeb erkân olmadan yolun olamayacağı Muhyiddin
derviş olmağa Ölmezden önde ölmeğe Bir kişi nasip almağa Edep erkân yolu gerek
gibi Muhyiddin Abdal ve benzerlerinin yazdıklarından açıkça görülecektir. Bu
kültür, inancımızın bu canlı parçası ölmeden önce ölmenin edep ve erkânına
yönelen bir yol gösteriyorlar. Burada yola girerken ikrar vermek yolun
usulünden olduğu için nereden geldik sorusu ve nereye gideceği cevabı bu erkânda
ve yolda bizim dini kültürümüzün muhtevasında lakin yol saliklerinin kendi
avazınca ve kavramlarınca dile getirilir: Hitab-ı
elest’de bezm-i ezelde Sadakatle ikrâr verenlerdeniz Gönül gezdirmeyiz gayrı
güzelde Biz cemâlullahı görenlerdeniz diyen Dertli gibiler elest bezminden
başlatırlar yolun ve adabın başlangıcını. Bu yolu bizden gayrı ve başka
göstermek isteyenler biz bize kırdırmak canları cana düşürmekten başka gayesi
ve gayreti olmayanlardır. Bu yol Muhammedidir; Ne Sünni’dir, ne Şiidir ve ne de
Alevi… Canlar da bizimdir can da bizim.
İşte
tam burada Ezelî kurdular erkânı yolu Bu
yolun sahibi Muhammed Ali Pîrimi sorarsan Bektaş-ı Velî Ali Velî gibi er
bulunur mu derken Sakine Bacı bize bu yolun süreğine dair pencereyi açar.
Yolun yol başçıları ve takip edilenleri erkânın sahipleri Muhammedi, Ali ve
Hacı Bektaş’tır. Ezel bezmindeki yol zuhuratta Haktan Muhammed, Ali üzerinde
halka ulaşır. Türklerin ehli beyt sevgisi bu yolda aşikâr olur. Gayrından yüz
çevirirler. Burada Alevi-Bektaşi yolunun bir kavramı ortaya çıkar: Tevellâ kılmışam Hakk’a teberrâ
masivallahtan Delil ü mürşid ü hâdi velî Şâh-ı Velâyet’tir, sözleri ile
açıklayan Fazlî aslında bir hayat ve ahlak nizamını özetleyiverir. Tevellası
oluna Hakk ve kendinden yüz çevrilen teberra kılınan masivallahtır. Burada
çizilen çerçeve ezel bezminde bela/evet diyen ruhların hayatta ve tarihteki
aksinden gayrı ne ola ki? İşte neye taraf oldukları ve neden yüz çevirdikleri
böylece ortaya çıkan canların. Çırağı
şem’imiz vermekte şûle Meydanı hünerde girdik usule Tevellâmız cedd-i zât-ı
Resule Ervâh-ı Yezid’in teberrâsıyız sözleriyle Perişan Baba hem kendi köken ve
menşeini hem de tarihteki zalimliğe ve haksızlığa nasıl karşı olduğunu
gösterir. Bu irfan çeşmesinden mahrum kalmak milletimiz içim mahrumiyet değil
midir? Siyasi olayları dini zannederek esasa dair insani ve irfani olandan
mahrum kalan diyanetimiz ve milliyetimiz bundan zarar görmez mi? Aynı yolda
Ceyhunî Râh-ı hakikâte dil oldu bende Biz
sırrı (İllâ)nın tevellâsıyız Merd olan nâmerde olmaz şermende Biz anların evvel
teberrâsıyız ifadeleri ile neye taraf neye karşı olduğumuzu, aslında
milletimizin ruhundaki değer ve kavram dünyasını amasız fakatsız gösterir. Bu
yolu milli ve dini esaslarıyla bizden gayrı ve başka göstermek olsa olsa
hepimizdeki modern baş dönmeleri sağa sola savrulmalarımızla alakalı olsa
gerektir.
Bu yolun erkânı, adabı
ve irfanı canlara bir bakmayı söylerken Türklerin ruh dünyasının özünü de
gösterir: Kendi noksanını bil ârif ol
Kimsenin ayıbını gözetme gönül Yetmiş üç millete bir nazarla bak Hak sevmiş
yaratmış söz etme gönül derken İlhamî bu esası gösterir. Canlar birdir ve
birlikte görülür. Bu yolun nasihatı da canlaradır: Sana yerden gökten büyük nasihat Gördüğünü ört görmediğini söyleme
Erenlerden pîrden budur emanet Gördüğünü ört görmediğini söyleme sözleriyle
Azbî bize kültürümüzün ve değer dünyamızın bu aziz muhtevasını anlatıverir. Ayıp
gözetmemek ve gördüğünü örtmek modern akıllarımıza ne kadar da ters değil mi?
Bu yol güncesi bezm-i ezelden, elest bezminden öte dünyaya
giden yolda bize erenler dilince ve onların gönlünden canların halini anlayıp
bunun hallenmek için ne çok müşterek sunuyor. Musahibi olduğumuz, çerağ
tutuşturduğumuz ve ikrar verdiğimiz bu değer bizi iri ve diri yapıyor.
Kendimize samimi olmak, kurnaz ve kaba halleri ve ön yargıları kenara koyarak
halleşmek müstakbeli ve hayatı daha değerli kılacaktır. İnsan bilmediğinin
muarızı ve hatta düşmanıdır. Modern sanrılarla öze ve irfanî olana yandan
bakmak olsa olsa bizim toplum, devlet ve şehir hayatımıza yani medeniyetimize
kast edenlerin ateşine benzin dökmek olmaz mı? Hal imiş…