BİR AĞABEYİN ARDINDAN
Biz kaybettik o kazansın İnşallah:
Pazartesi günü sevgili Hayrullah Yıldızbakan aradı. Ses tonundan çok önemli bir haber vereceği belliydi.
-Abi, haberin var mı? dedi
Ben, hayırdır inşallah deyince
‘’İnna lillâhi ve inna ileyhi raciun’’ ayetini okuyup acı haberi
verdi.
-Abi, İbrahim abiyi kaybettik. Sizlere ömür..
-Hangi İbrahim? diye sormadım çünkü o İstanbul’da bir tane idi.
Zaten onlardan pek kimsede
kalmadı. Aldığım bu acı haber üzerine bütün
metanetimi toplayarak şöyle dedim:
‘’Biz İbrahim ağabeyi kaybettik inşallah o kazanmıştır.’’
Böyle tanıştık:
Kültür, Sanat, Edebiyat, Fikriyat ve Kitabiyat özel gündemi ile
İstanbul’a gelmiştim. İstanbul’da ilk yılımı önemli şahsiyetleri, tarihi
mekanları, sivil toplum, kurum ve kuruluşlarıyla İstanbul’u tanımaya ayırmıştım.
Bu şehri tanımaya bir yılın değil bir
ömrün bile yetmeyeceğini nereden bilebilirdim. İstanbul’u ve İstanbulluları keşif ziyaretimde
yolum AGD İstanbul İl Başkanlığına düşmüştü. İşte İbrahim ağabeyi orada
tanımıştım.
Sevgili Ferhat Aksu, Zülküf Mehmet Deniz ve Muzaffer Aktürk
dostlarımla da tanışmanın besmelesini orada çekmiştik.
AGD’nin bu dört kafadarıyla bir tanıştık pir tanıştık bir daha
asla ayrılmadık bizi ölüm bile ayıramadı onu dualarla uğurladık. Fakat aziz
hatıratını köşemizde misafir ediyoruz.
Rahman’ın gel emrine kulları ne söylesin. Mekanı cennet olsun. Allah
rahmet eylesin!
İki ayaklı bir fazilet hazinesi:
İbrahim ağabeyi size nasıl anlatsam bilmem ki; o hayır ve hatır
abidesi gönül insanını anlatmaya birkaç satır yeter mi? yetmez elbette
Yetmez ama evet İbrahim ağabeyi size birkaç satırla anlatmaya
çalışacağım.
Hani Rahmet elçisi(s.a.v) Allah Teala’nın sırf iyilik etmek için özel
kullar yarattığından haber verir ya işte
İbrahim ağabey her görüldüğünde insana bu hadis-i Şerifi hatırlatan adanmış bir
gönül eriydi.
Merhum bir çoğumuzun
yapamadığı şu iki şeyi çok iyi yaptı:
İncinmedi, incitmedi.
Sevenlerinden ve sevdiklerinden şu iki şeyi hiç esirgemedi:
Güler yüz, tatlı söz
Hayatını üç kelimeyle özetle deseler hiç düşünmeden şu kelimeleri
gönül rahatlığıyla sıralardım: hareket,bereket,muhabbet
İbrahim ağabey şu dört şeyin hakkını verdi: cefanın, sefanın, vefanın
ve davanın
İşte bundan dolayı merhum için şu cümleyi kurmak geliyor insanın
içinden: O bir dava adamı, bir gönül insanı idi.
Beykoz Çiğdem Cami’nin
içini avlusunu dolduran şahitler
topluluğu sadece caminin ve avlunun içini değil, yukarıda kurduğum cümlelerin de içini doldurdu.
Unutmayacağız:
‘’Her nefis ölümü tadacaktır’’ ayeti kerimesi sevdiklerimizin ardından
yüksek sesle ‘’sen ölmedin, ölmeyeceksin’’ diyerek haykırmaktan ziyade ölümü tefekkür ederek bizi haktan ve
hakikatten uzaklaştıracak her türlü nefsi, arzu ve isteklerimizin ayartıcı
direncini kırmayı öğütlüyor, öğretiyor. Evet her fani gibi İbrahim ağabey de geldi
geçti, kondu göçtü bu alemden.
Dostları olarak onu asla unutmayacak, unutturmayacağız.
Onun tertemiz özü, güler yüzü, nezaket ve zerafeti, mertliği ve
cömertliği hep kalbimizde ve gönlümüzde olacak.
Anlamlı bir şahitlik:
Merhumun cenaze namazından önce Dr.Abdullah Sevim hoca yaptığı anlamlı
şahitlik konuşmasında şunları söyledi:
‘’İbrahim Kalaycı kardeşimiz Milli Gençliğin ağabeyi idi. O bir dava adamıydı. Türkiye’nin müslümanca yönetilmesini istiyordu. İbrahim kardeşimiz ‘’la ilahe’’ dediğinde neyi reddettiğini ‘’illallah’’ dediğinde de neyi kabul ettiğini çok iyi biliyordu.