12 Ocak 2016

Bir ağaç bile yetişmez denilen yeri orman yaptı

Efsaneleri efsane yapan, akılda kalmalarını sağlayan onların hikayeleri ve başarılarıdır. Gittiğiniz bir çok eğitim programlarında konuşmacıların motive etmek için başarı hikayelerini anlattığını hepimiz biliyoruz. Zor ve imkansız denilen şeylerin başarıldığını öğrenmiş oluyorsunuz. Yeter ki inanın.

Dr. David J. Schwartz ‘‘Bir şeyin imkânsız olduğuna inanırsanız, aklınız beyniniz bunun neden imkânsız olduğunu size ispatlamak üzere çalışmaya başlar. Ama bir şeyi yapabileceğinize inandığınızda, gerçekten inandığınızda, aklınız yapmak üzere çözümler bulma konusunda size yardım etmek için çalışmaya baslar.” Tespiti ne kadar doğrudur. Kendi hayatınızdan bile yüzlerce olayla örneklendirebilirsiniz.

3_1

Üstad Necip Fazıl Kısakürek'in ölümüne yakın bir zamanda vasiyet niteliğindeki şu dizesi günümüz dünyasını çok net özetliyor. “Son gün olmasın dostum, çelengim, top arabam;  Alıp beni götürsün, tam dört inanmış adam.” Bu dize için bırakın makaleyi, kitap yazılır. Tam dört inanmış adam derken Üstad, dini bütünlüğün yanında, davasına inanmış insandan bahsediyor. Boş ve kuru kalabalık yüzlerce insan yerine, biz bunu başarırız diyebilen, yürekli, azimli, koordineli 4 kişi size yeter diyor.

Bugün size yine bir başarı hikayesi anlatmak istiyorum. Bu sefer hikayenin baş rolünde inanmış tek bir adam var.

Ağaç olmaz denilen yere orman yaptı

Konya'nın Karapınar ilçesi ülkemizin en az yağmur alan bölgelerinden biridir. İlçenin dağları ağaçsız ve çıplaktır.  Merkezi İstanbul'da bulunan Karapınar Derneğinin Genel Sekreteri Kuaför Mustafa Sezer'in hayalini ise o dağların ağaçlarla dolu olması süslemektedir. Ağaçlandırma fikrini dernekteki diğer yönetim kurulu arkadaşlarıyla paylaşır. Alanın büyüklüğü ve iklim koşullarından dolayı bu fikre uygulanması zor bir proje olarak bakılır. Ağaç dikilir ama ya sonrası. Sulanması ve bakımı nasıl olacak? Önce bu sorunun cevap bulması gerekliydi.

Dernek Genel Sekreteri bu işe tek başına gönüllü olur.  O "Karapınar'da orman olmaz gara yeğenim” sözlerine aldırış bile etmeden yoluna devam eder. Ağaçlandırmak içinde şehir merkezine cepheli olan Andık tepesini belirler. Dönemin yerel yöneticileriyle görüşür. İlk başlarda  “Kardeşim orda ağaç mı olur" tepkileriyle karşılaşır. Dernek aracılığıyla tüm ilçe brokratlarını bir masa etrafında toplayarak konuyu açar. Dönemin belediye başkanı o toplantıda Mustafa beye dönerek “Eğer ilgileneceksen sulamak için bir kuyuyu tahsis edelim.” der. Bu söz can suyu gibi olur. Olur ama bu sefer de Andık Tepesinin tahsisi konusunda işini gücünü bırakarak İstanbul, Ankara Konya üçgeni arasında sayısız gidiş gelişler yapar Mustafa bey. Orman Genel Müdürlüğü bürokratları ile görüşme sonrasında, ağaçlandırma yapılacak bölgeye keşif getirmeyi başarır. Toprak analizleri yapılır. Analizlerin sonunda ağaç dikimi karar çıkar ve 199 bin fidan toprakla buluşur.

O kadar ağaç nasıl sulanacaktı

Ağaçlar dikildi ama asıl iş şimdi başlıyordu. O kadar geniş alana dikilen binlerce ağaç nasıl sulanacaktı. Hortum yetirmek çok güçtü. Mustafa bey yine yollardaydı. Resmi ve özel tüm kurumların kapısını çalıyordu. Tıkanmışlığın hat safhada olduğu bir dönem yaşıyordu. Tam o dönemde, dönemin KOP Başkanı Mehmet Babaoğlu ile görüşür ve onun aracılığıyla da Kırsal Kalkınma Daire Başkanı Raşit Turan beyin yanına gider. Geldiği yer onun derdine derman olacak yer olur.

Kırsal Kalkınma olaya el atarak fidanların dikildiği bölge olan Andık Tepesini sulamak için proje yapar ve ihalesi yapılır. Kısa zaman sonra fidanlar suya kavuşmuş olacak. İstanbul Kumkapı da  kuaförlük yapan Mustafa Sezer'in bir hikayesidir bu. Davasına inanmışlığıdır.

Bambu ağacının yetişme hikayesini bilir misiniz? 

Mustafa Sezer beyin bu başarı hikayesi bana bambu ağacını hatırlattı.

Bambu ağacı sadece Çin'de yetişiyor. Peki Türkiye'de yetişemez mi? Belki iklim özellikleri olarak bazı yörelerimizde yetişebilir. Yalnız bir şartı hatırlatmak lâzım ki, Çin bambu ağacı sabır ve sebat gerektiren bir ağaçtır. Onu yetiştirirken çok ama çok sabretmek gerekir.

Toprağa buğday veya nohut, fasulye ektiğinizde bunların çimlenmesi çok kısa sürer. 15 gün, bir ay veya en geç iki ay da filizlenip büyümeye başlar. Emek verenlerin hemen yüzlerini güldürürler.

Şimdi de Çin bambu ağacına gelelim. Bunun tohumunu toprağa dikiyorlar. Sulanıyor, gübreleniyor. Üç ay geçiyor, filizlenme yok. Yine sulanıyor, bakımı yapılıyor. Altı ay geçiyor, hâlâ filizlenme yok. Yine sulanıyor, bakımı yapılıyor. filizlenme yok. Bir sene geçiyor, yine yok.

Çoğumuz bir sene geçtiği halde diktiğimiz şey filizlenmiyorsa bırakırız ve bakımından vazgeçeriz. “Demek ki bu yetişmeyecek!” deriz.

Çin bambu ağacı beş yıl boyunca filizlenmiyor. Ama beşinci yılın sonunda tohum topraktan çıkıyor, filizleniyor. Çinliler tam beş yıl sabrediyorlar.

Peki, sonra ne oluyor biliyor musunuz? Altı haftada 27 metre uzuyor. Evet yanlış okumadınız. 27 metre.

Şimdi şöyle bir düşünelim: Bu ağaç altı haftada mı büyüdü? Yoksa beş yıl + altı haftada mı?

Evet, sabır ve sebât öyle bir tılsımdır ki, nefsini yenen kazanır, nefsine yenilen kaybeder.

Sevgili Mustafa Sezer dostum ilk günlerde gördüğü olumsuzluklarda bıkıp vazgeçseydi şimdi o orman olurmuydu. Asla.. Tebrikler sevgili Mustafa Sezer..